İran’da Molla rejimi mücadeleci emekçilere ve Kürt halkına gözdağı vermek için idamlara aralıksız devam ediyor. İran İnsan Hakları İzleme Örgütü 7 Ağustos sabahı 2 hapishanede 29 mahkûmun infaz edildiğini duyurdu. Yıllardır İran mahkemelerinin hukuki süreçlerdeki ciddi ihlâllerini ve adaletsiz yargılamalarını belgeleyen örgüt, seçim sonrası infazların önemli bir şekilde arttığını, Haziran seçimlerinden sonraki ayda en az 87 kişinin idam edildiğini bildirdi. İran rejimi uzun süredir ifade özgürlüğü kapsamındaki miting ve gösterilere katılanları yalnızca cezaevine atmakla kalmıyor, bir kısmını idamla cezalandırıyor. İranlı yetkililer bazı siyasi tutukluları ailelerine önceden haber vermeden veya onlarla son bir görüşme dahi yaptırmadan idam ediyor. İdam edilenlerin bir kısmı uyuşturucu suçlarından cezaevine atılmış olanlarken, büyük bir çoğunluğu Mahsa Amini gösterilerine katılanlar, sendikacılar, Kürtler, Beluclar... Ülkede son aylarda etnik ve dini azınlığa mensup birçok kişiye de idam cezası verildi. İran rejimi özellikle sendikal mücadelenin öncülerine, reform isteyenlere, politik “suçlulara” karşı ölüm cezasını bir yıldırma aracı olarak kullanıyor.
Son başkanlık seçiminde Mesud Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesini gerçek bir değişimin göstergesi olarak ilan eden rejim, özellikle seçim sonrası gerçekleştirdiği idam cezalarıyla gemi azıya almış durumda. Genelde seçimlere giden haftalarda seçmen katılımını arttırma taktiği olarak İran’da infazlarda önemli bir düşüş yaşanır. Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümünün ardından 19 Mayıstan 5 Temmuza kadar geçen süre içinde de idamlarda göreceli bir düşme yaşandı. Ülkede sorunlar giderek artarken rejim ömrünü uzatmak için kitleleri susturmak, sindirmek veya oyalamak için çeşitli yollar deniyor. Kendisi için doğrudan tehlikeli gördüğü unsurlara acımasız bir şiddet uygularken kitlelerin bir kısmına da oyalama taktiği uyguluyor. “Reformcu” olduğu söylentisiyle Pezeşkiyan’ın önünün açılarak cumhurbaşkanı seçilmiş olması da bu yollardan biri. Ama İran işçi ve emekçileri rejime olan güvensizliklerini seçime olan “ilgilerinde” ortaya koydular. Reisi’nin Mayıs ayında bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından İran’da 1979 yılından bu yana en düşük katılımlı seçim (resmi açıklamaya göre birinci turda yüzde 40, ikinci turda yüzde 50) gerçekleşti. Ülkedeki yaygın hoşnutsuzluk ortamında, milyonlarca insan seçimleri boykot ederek sandığa gitmedi. Rejime tepki gösteren kesimler arasında gençler ve kadınlar öne çıkıyor. Pezeşkiyan, seçim kampanyasında söylemleriyle ve vaatleriyle diğer adaylardan farklıydı. Eğitimde ve sağlıkta iyileştirmeler vaat etti. İnternet sansürünü kaldıracağını söyledi, katı başörtü kurallarını dayatan ahlâk polisinin müdahalelerini “ahlâksız” bulduğu yönünde açıklamalarıyla başta gençler ve kadınlar olmak üzere muhalifleri oyalamaya çalıştı. Ama seçimin hemen ardından, bıraktık vaatlerinin bir kısmını hayata geçirmeyi, rejimin sadık bir neferi olduğunu gösteren uygulamalarla durumu daha da ağırlaştırmaya koyuldu.
2022 Eylülünde genç bir Kürt kadını olan Jina Mahsa Amini, giyimi uygunsuz görüldüğü için ahlâk polisi tarafından darp edilerek gözaltına alınmış ve kendisine uygulanan şiddetten kaynaklı olarak hayatını kaybetmişti. Bu olayın ardından ülkede kadınların öncülüğünde başlayıp aylarca sürecek olan protestolar meydana gelmişti. Kadınlar kamusal alanlarda, sokaklarda, sosyal medyada başörtülerini çıkarmışlar, yakmışlar, aylarca rejimin kolluk güçlerinin katliamlarına rağmen sokaklardan çekilmemiş, ölümüne mücadele etmişlerdi. İşçi sınıfının çeşitli kesimleri de kitlesel katılımlarla ve organize ettikleri grevlerle desteği büyütmüş, rejimi korkutmuşlardı. İşçi sınıfının örgütlülüğünün yeterince güçlü olmadığı ve böylesi bir harekette sınıfın tüm güçlerini birleştirecek ve sınıfın bizzat içinde onunla birlikte hareket edecek öncü örgütünün eksikliği koşullarında Mahsa Amini eylemleri de ne yazık ki geri çekildi. Son iki yıldır rejim o güçlü hareketin içindekileri acımasızca cezalandırmaya devam ediyor. Fakat çok sayıda kamera ve ahlâk polisi devriyelerinin geri dönmesine rağmen, hâlâ giderek artan oranda kadın İran sokaklarında başını örtmeden dolaşmaya devam ediyor.
Toplumun muhalif kesimlerini karşısında diz çöktürmeye ahdetmiş olan İran rejimi Eylül 2023’te kadınlara dönük baskıyı arttıran “Hicab ve İffet Yasası” adıyla kamusal alanda “uygunsuz” giyindiği belirlenenler için “dördüncü dereceden” cezalar verecek bir yasa yürürlüğe sokmuştu. Daha önce yasalara ve kurallara uymayanlara 10 gün ile 2 ay arası hapis ya da en fazla 10 dolara denk bir para cezası verilirken, bundan sonra suçlanan kişiler 5 ilâ 10 yıl arasında hapis cezası veya 3600 ile 7300 dolar arası para cezasına çarptırılabilecekti. Medyada ve sosyal medyada “çıplaklığı teşvik eden” ya da “hicab ile alay eden” kişiler ya da sürücü veya yolcusu başörtüsüz olan araç sahiplerine de cezalar getirilmişti. Son zamanlarda da Pezeşkiyan’ın sahte vaatlerine rağmen Mahsa Amini’nin ölümünün ardından rejim tarafından yürütülen saldırıların bir parçası olarak “Nur Planı” adı altında yeni bir Hicab Yasası çıkarılıyor. Başı açık kadın çalışanlar istenmediği için şirketler kapanıyor. Başı açık kadın yolcu taşıdığı için araç sahiplerinin elinden araçları alınıyor. Başörtüsü zorunluluğuna uymayan kadınların sağlık ve eğitim hizmetlerinden men edileceği de duyuruldu. Yetkililer ayrıca başörtüsü kuralını ihlal eden kadınlara hizmet vermeye devam eden eczaneler de dahil olmak üzere işletmeleri ve mağazaları kapatıyor. Bu önlemler arasında para cezalarının 5 milyon riyalden 30 milyar riyale (yaklaşık 100 ila 60.000 dolar) arttırılması, sürücü ehliyetlerinin ve pasaportlarının iptal edilmesi ve sosyal medya fenomenlerinin internet erişimlerinin yasaklanması da yer alıyor. Bu yeni cezalara rağmen kadınların kamusal alanda saçlarını örtmeyi reddettikleri sivil itaatsizlik eylemleri devam ediyor. Rejim en basit demokratik hak arayışında bile kadınları, işçileri, öğrencileri sağlık hakkından, eğitim hakkından, seyahat hakkından, iletişim hakkından mahrum etmekle kalmıyor, yaşam hakkını da elinden almak istiyor!
İran rejimi muhalif kesimler üzerindeki baskıyı daha fazla arttırıyor ve korkuyu körüklemek için cesurca haykıranları katletmekten çekinmiyor! Ekonomik yıkım içinde ve savaşın eşiğindeki bir ülke olarak en ufak bir muhalefet kanalı açılmasın diye idam sayısını da geçmiş yıllara oranla katlayarak arttırıyor. Uluslararası Af Örgütü 2023 yılında dünya çapında kaydedilen tüm infazların (bin 53 kişi) yüzde 74’ünden İran’ın sorumlu olduğunu ve toplamda 853 idamın gerçekleştiğini bildirmişti. Bu rakam son sekiz yılın en yüksek rakamı oldu!2023’te bu rekor sayıdaki idamın ardından İran’da 2024’ün ilk yedi ayında en az 300 kişi idam edildi. Uluslararası Af Örgütü, 2023’teki infazların yüzde 64’ünün uluslararası hukuka göre ölüm cezasını gerektirmeyen suçlardan kaynaklandığını belirtiyor. Son 30 yıl boyunca binlerce sendika aktivistini sendikal faaliyete katıldıkları için tutuklayıp hapse atan rejim bununla yetinmeyip bazılarını idamla da cezalandırdı.
Geçtiğimiz ay, işçi örgütlerinin kurulması için oluşturulan koordinasyonda yer alan işçi ve sendikacı Şerife Muhammedi’ye verilen idam cezası bunun örneklerinden biri! Muhammedi, tutuklandıktan 7 ay sonra “İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı faaliyet yürüttüğü” gerekçesiyle “vatana ihanet”le suçlanarak yargılandı ve idam cezası onandı. Avukat seçme hakkı gasp edildi ve ailesiyle görüştürülmedi. Yoğun fiziksel ve psikolojik işkenceye uğradı. Tüm baskılara rağmen cezaevlerinde de tutsakların rejime karşı isyanları dinmiyor! İran cezaevlerinde aylardır “İnfazlara Hayır” protestoları devam ediyor ve özellikle Evin Cezaevindeki siyasi hükümlüler açlık grevleri, açıklamalar yaparak seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Evin Cezaevinin kadın koğuşundaki tutsaklar da cezaevi yetkililerinin eylemlerini bastırmak için uyguladıkları zorbalıklara, dayaklara ve işkencelere rağmen bu protestolara katıldı.
Bir zulüm ve ölüm makinesi olan İran’da kitleler Mahsa Amini protestolarından sonra bir süre geri çekilmiş görünse de öfke hali giderek büyüyor. Artan ekonomik sorunlar, işçi haklarındaki gasplar ve çalışma koşullarındaki sıkıntılar ülke çapında yeni bir grev dalgası daha yarattı. Grev sayısı açısından hemşirelerin grevi (37 kentteki 60 hastaneden binlerce hemşire protestolara katıldı) başı çekerken, onu beş eyaletteki telekom emeklileri, bankacılık ve sosyal güvenlik sektörü emeklileri ile petrol ve gaz sektöründe çalışan işçiler takip ediyor. Kamyoncular talepleri karşılansın diye açıklama yapıyor, iş durdururuz diyorlar. Emekliler, petrol işçileri ve öğretmenler de eylem yapıyorlar. Ayrıca İsfahan’daki çiftçiler de oturma eylemi düzenledi. Farklı farklı sektörlerdeki emekçiler birbirlerine destek oluyor, dayanışmalarını büyütmeye çalışıyorlar. Hemşireler emeklilerden, öğretmenlerden ve kamyoncular sendikasından aldıkları destekle mücadelelerini daha da güçlendirdiler. Bu sokak protestolarında atılan sloganlar aslında İranlı emekçilerle sorunlarımızın aynı olduğunu gösterdiği gibi egemenlerin tutumlarının ve yalanlarının da aynı olduğunu gösteriyor: “Bizim sorunumuz burada ama Amerika’yı suçluyorlar”, “Emekliler, haklarınız için bağırın!”, “Haklarımızı ancak sokakta arayabiliriz”, “Adalet yok, sadece yalanlar”, “Sıra bize gelince Hazine kuruyor.”[1]
İran’da rejim karşıtı protestoların kolaylıkla belli sınırları aşamamasının amansız baskıların yanı sıra bir nedeni de işçilerin büyük bir bölümünün devlet işletmelerinde çalışmalarıdır. İran’da devlet en büyük işveren konumunda ve istihdamın yüzde 80’i devlet veya devlete ait şirketler tarafından sağlanıyor. 1980’lerde tüm işçi şuralarını dağıtan ve sendikaları kapatan Molla rejimi, İslam şuraları ile işçi hareketini bastırıp kontrol altına aldı. 1990’lı yıllarda bazı sektörlerdeki işçiler sendikal faaliyetin yasaklı olmasına rağmen bağımsız sendikalarını kurmaya başladılar. Bu sendikaların en tanınmış ve güçlü olanları Tahran Toplu Taşıma Şoförleri Sendikası, Haft Tappeh Şeker Kamışı Fabrikası İşçi Sendikası ve Öğretmenler Sendikasıdır. Rejim iş piyasasını tekeline almış durumda ve ideolojik işe alma uygulamalarını dayatarak toplumu sindirmeye çalışıyor. En ufak bir muhalefet hareketinin içinde yer alan, hak ve adalet arayışı girişiminde bulunanları kalıcı işsizlikle tehdit ediyor. Güçlü ve kapsamlı sendikaların olmayışı ve en basit sendikal aktivizmin bile hapis cezası ve idamla cezalandırılması, sendika ve işçi liderlerinin karşı karşıya olduğu çok önemli sorunlar arasında. Bu nedenlerle İran’da grev düzenlemek, protesto mitingleri yapmak oldukça zor ve riskli. Buna rağmen eski bir İçişleri Bakanlığı sözcüsüne göre 2013-2017 yılları arasında İran’ın farklı şehirlerinde halk çeşitli alanlarda izinli veya izinsiz yaklaşık 43 bin toplantı düzenledi. 2020-2021 yılları arasında ülke genelinde 2500’den fazla çoğu izinsiz toplantı düzenlendi.[2] Rejim başta geçim sıkıntıları olmak üzere yaşamın her alanında o kadar çok sorun yaratmış durumda ki, bu dayanılmaz baskı koşullarından kurtulabilmenin de tek yolu yine mücadele etmek! Dolayısıyla bu koşulların “doğal” bir sonucu olarak dönem dönem binlerce işçi, emekçi, genç sokaklara çıkmaktan, ölümü bile göze almaktan çekinmiyor! Rejim artık giderek daha fazla sallanan koltuğunu sağlama almak için idam sehpalarına sarıldıkça kitlelerin öfkesini daha da arttırıyor!
link: Aylin Dinç, İran Rejimi Bekası İçin İdam Sehpalarına Sarılıyor, 21 Eylül 2024, https://en.marksist.net/node/8352
Gazze’den Batı Şeria’ya, Filistin’in Büyüyen “Nakba”sı
Emeklilik Bedeli Çalışırken Ödenmiş Bir Haktır