ABD’nin Illionis eyaletinde yaşayan 36 yaşındaki iki çocuk annesi siyah Sonya Massey evinde birilerinin olduğu şüphesi ve korkusuyla 7 Temmuz gecesi polisi aradı ve yardım istedi. Fakat Sonya kendisini koruması için çağırdığı polisler tarafından başından vurularak canice öldürüldü. Polisin vücut kamerasına yansıyan görüntülerde, polisin Sonya’dan ocakta kaynayan sıcak suyu kaldırmasını istediği görülüyor. Ardından ocaktan alıp tezgâha koymak üzere tencereyi elinde tutan Sonya’ya polisin gereksiz yere öfkelendiği, bağırdığı ve sonra ateş ederek öldürdüğü görülüyor. Yaşanan olayla birlikte siyahlara karşı uygulanan şiddet tekrar tepkilere yol açarken egemenler hemen ön alma çabalarına girdi.
ABD’de siyahlar uzun yıllar köleliğe, insanlık dışı muamelelere maruz kaldılar. Zamanla kölelik kalktı fakat siyahlar ırkçılığa, şiddete uğramaya, “öteki” olarak görülmeye devam etti. Hiçbir zaman da beyazların statüsünde görülmediler. Bugün gelinen noktada siyahların görece özgür olduğu, beyazlardan hiçbir farkı olmadığı, istedikleri gibi yaşayıp istedikleri gibi kamu alanlarında var olabildikleri söyleniyor, Amerika’nın “özgürlükler ülkesi” olduğu propagandası yapılıyor. Bunun böyle olmadığını polisin siyah Amerikalılara uyguladığı şiddet alenen ortaya koyuyor. Sofya’nın ölümü bunun son örneklerinden biridir.
Washington Post gazetesinin 2015’ten bu yana yıllık olarak yayımladığı bir çalışmaya göre ABD’de her yıl ortalama 1000 kişi polis kurşunuyla öldürülüyor. Öldürülenlerin yüzde 40’ını siyahlar oluşturuyor. Oysa siyahlar nüfusun sadece yüzde 14’ünü oluşturuyor. 2015’ten günümüze kadar toplam 9912 kişi polis kurşunuyla öldürüldü. 2024’ün daha ilk yarısını geride bıraktığımız bugünlere kadar ise, toplam 660 insan polis tarafından katledildi. Öldürülenlerin yüzde 71’i 18-44 yaş aralığında ve 178 kişi de 18 yaşın altındaydı, yani daha çocuktu! Polis kurşunuyla ölümlerin her yıl artarak devam ettiği görülebiliyor. Özellikle siyahlara karşı polisin acımasız olduğu ve Sonya’nın ya da George Floyd’un katledilmesinde olduğu gibi herhangi bir sebep olmaksızın, tamamen ırkçı bir histeriyle davranıldığı ortadadır.
Sonya’nın öldürülmesi ve görüntülerin açığa çıkmasıyla başta Springfield, Washington ve Atlanta eyaletleri olmak üzere ABD’nin birçok yerinde ırkçılığa ve polis şiddetine karşı eylemler yapıldı. “No Justice No Peace!” (Adalet Yoksa Barış da Yok!), “Black Lives Matter!” (Siyahların Hayatı Önemlidir!) diyerek haykıran ve öfkelerini dile getiren binlerce insan polis şiddetinin son bulmasını talep etti.
George Floyd için yapılan eylemler hafızasında diri olan ABD’li egemenler, protesto gösterilerinin yayılmasını önlemek amacıyla kınama ve üzüntü açıklamaları yaptılar. Sonya’yı öldüren polisin tutuklandığı ve müebbet hapisle yargılanacağı duyuruldu. Başkan Joe Biden ise Sonya’nın ailesi ve çocukları adına çok üzgün olduğunu, yas tuttuğunu söyledi. “Yas tutanları rahatlatmak için dua edelim” diyerek kalabalıkları sakinleştirmeye çalışan Biden, ikiyüzlüce “ABD bu değil, biz bu değiliz” diyerek polis cinayetlerinin ırkçı devlet terörünün bir parçası olduğu gerçeğini inkâr etti.
Bu telaşın sebebi bellidir. Egemenlerin siyahlara yaşatılan vahşete karşı başlayan eylemlerin yeniden bir isyan dalgasını tetiklemesinden ödleri patlıyor. Özellikle ekonomik krizin iyiden iyice derinleştiği, enflasyonun yükseldiği, yoksul, evsiz insan sayısının katlanarak arttığı, geçim sorununun birincil sorun haline geldiği ve bunların üstüne polis şiddetinin pervasızlaştığı bir dönemde yeni bir isyan dalgasının ABD’yi sarsması egemenlerin hiç de karşılaşmak istemeyecekleri bir durumdur. ABD’de siyahlara yaşatılan vahşet de ırkçılık da sınıfsaldır ve çözümü egemenlere karşı verilecek sınıf savaşıdır.
link: İstanbul’dan bir işçi, Korkak ve Zalim Muktedirlerin Korkak ve Zalim Koruyucuları, 20 Ağustos 2024, https://en.marksist.net/node/8336
Savaş Ateşine Yeni Odunlar
Kapitalizmin Çıkmazında Sosyal Demokrasi