Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki tarımsal arazilerde 20 Haziran akşam saatlerinde elektrik iletim hatlarından kaynaklı başlayan yangın, rüzgârın da etkisiyle hızla Mardin Mazıdağı’nın köylerine yayıldı. Toplamda 15 bin dönümlük alanda etkili olan yangında 15 kişi yanarak can verdi. 78 kişi yaralandı. Ölenlerin arasında yangını kendi imkânlarıyla söndürmeye çalışan köylüler de var. Çünkü devlet kurumlarından yardım gelmeyeceği ya da en iyi ihtimalle geç geleceği Kürt köylüsünün deneyimiyle sabitlenmişti. İki çoban da hızla yayılan yangının içinde kalarak hayvanlarıyla birlikte can verdi. Yangında bine yakın hayvan öldü, ağır yaralı olanlar Et ve Süt Kurumuna kesime gönderildi. Sayısız kuş, yaban hayvanı, börtü böcek de yangından kurtulamadı.
Bölgede elektrik dağıtımı Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) tarafından yapılıyor. Devletin yangının çıkış nedenine dair ilk refleksi anız yakımı kaynaklı olduğunu söyleyerek suçu köylüye atmak ve elektrik şirketinin sorumluluğunu örtbas etmek oldu. İktidar medyası da anız yangını diyerek vurgu yaptığı manşetlerle yalanı köpürttü. DEDAŞ ise yangının elektrik iletim hatlarından kaynaklanmadığını, yangının meydana çıktığı bölge olarak belirtilen bazı alanlardan elektrik iletim hatlarının dahi geçmediğini iddia etti. Fakat daha önce de iletim hatlarının bakımsızlığından kaynaklı yangınların çıktığı bölgede, yaptıkları şikâyetler görmezden gelinen, umursanmayan köylüler yangının çıktığı akşam çıkış nedeninin elektrik kaynaklı olduğunu söylemişlerdi. Hatta DEDAŞ bu köylülerden bir tanesi hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydığı” gerekçesiyle suç duyurusunda dahi bulunmuştu.
Yangının hemen birkaç gün sonrasında ise savcılığın görevlendirdiği bilirkişi heyetinin ilk raporu köylülerin haklılığını kanıtladı ve yangının elektrik kaynaklı çıktığı raporlandı. Elektrik, harita ve ziraat mühendislerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda yangının çıktığı noktada sigortalı yük ayırıcı direğine, sigorta yerine iletken tel sarıldığı, bu telin koparak kuru otları tutuşturduğu ve yangının şiddetli rüzgârın etkisiyle geniş bir alana yayıldığı ifade edildi. Ayrıca Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi yaptığı inceleme sonrası, yangının çıktığı yerin ekili olduğunu ve anızın olmadığını, iletim hatlarında birçok noktada eklerin ve liflenmelerin olduğunu, elektrik direklerini aşırı akımdan korumak için gerekli olan OG sigortalarının olmadığını, bunun yerine iletken tel sarıldığını, iletken telin koparak, yerdeki otları tutuşturduğunu, direklerde kırık izolatörlerin olduğunu ve bu durumun atlamalara sebep olacağını, tarım alanlarında kullanımı uygun olmayan ağaç direklerin kullanıldığını, direk diplerinde yangına karşı önlem olarak yapılması gereken süs betonlarının olmadığını açıkladı. EMO’nun raporunun içeriğinde daha pek çok bakım eksikliği sıralanıyor.
Hazırlanan raporlar, elektrik direklerinin kurulumunun yapıldığı 1987 yılından beri bakım ve onarımının yapılmadığını da gösteriyor. Öte yandan tepelik arazi yapısı nedeniyle yangına karadan müdahalenin zor olduğu bu bölgeye acil havadan müdahale edilmesi gerekirken, bunun yapılmadığı görülüyor. Köylüler yangın bölgesine yakın bir mevkide Göksu Baraj Gölü olmasına rağmen yetkililerden taleplerine karşılık gece görüşüne sahip yangın uçakları olmadığı için müdahale edemedikleri cevabını aldıklarını söylüyorlar.
2023 Haziranında da aynı bölgede yangın çıkmış, bu yangının da elektrik direklerinden kaynaklandığı bilirkişi raporuna yansımıştı. DEDAŞ’ın yangında asli kusurlu olduğu tespit edilmişti. Mahkeme de mahalle sakinlerini haklı bularak tazminat ödenmesine hükmetmişti.
Bölgede süreklilik arz eden irili ufaklı yangınların bir nedeni de, köylülerin şikâyetlerine de yansıyan süreğen elektrik kesintileridir. Kesinti sonrasında gelen ani akım, tellerde kıvılcımlanmaya neden olmakta ve bu da tellerin altındaki otları ve ekini tutuşturmaktadır. DEDAŞ günün 16 saatinde elektriksiz bıraktığı Kürt köylülerine her açıdan cehennemi yaşatmaktadır. Elektriksizlik aynı zamanda susuzluk da demektir.
Sözün özü, dört yıl öncesinden hazırlanan raporlar, aynı bölgede geçmiş yıllarda çıkan yangınlar, köylülerin yazılı ve sözlü olarak yaptığı şikâyetler ve tedbir alınmasına yönelik talepleri gösteriyor ki, felâket yine göz göre göre gelmiştir. Deprem, sel, toplu işçi katliamlarında olduğu gibi devletin yetkili organları gözlerini kapamış, şirket kâr hırsı ve cezasızlıktan aldığı güçle insanların canını hiçe saymıştır.
Facianın arkasında yine özelleştirme var
Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak illerini kapsayan elektrik dağıtım hizmetinin Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye satışı 2013 yılında tamamlandı. Her özelleştirme sürecinde olduğu gibi devlete ait elektrik kurumlarının özelleştirilmesinde de hem devletin zarardan kurtarılacağı hem de halka daha iyi hizmet götürüleceği iddia edilmişti. Sonuç ise günün büyük bölümünü elektriksiz geçiren köyler, elektrik olmadığı için sulanamayan tarım arazileri, bakımı yapılmayan direkler nedeniyle çıkan yangınlarda yanan insanlar, hayvanlar, tarım alanları oldu.
2018 yılında DEDAŞ, Mardin’in 40 köyünün elektriğini “borç” iddiasıyla kesti. Köylü arazisini sulayamadı, hayvanları susuz, kendileri elektriksiz kaldı. Bölgede sık sık köylüler çeşitli eylemler yaparak elektrik kesintilerini protesto ediyorlar. İşçi eylemlerinde de sık sık karşımıza çıkan jandarma, karşısında düşman varmışçasına saldırıyor bu eylemlere. Fakat aynı devlet, kendisine olan borçlarını ödemeyen DEDAŞ’ı şefkatle kucaklamakta bir beis görmüyor. Örneğin 2017 yılında alınan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, DEDAŞ’ın devlete olan dolar cinsinden borcu TL’ye çevrilip 6 taksite bölünerek borcun yüzde 20’si buharlaştırılmıştır. Sadece bu işlemden dolayı oluşan kamu zararı 2,5 milyar liradır.
DEDAŞ aynı zamanda iş kazaları ve sendika düşmanlığıyla da ün yapmış bir şirket. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Enerji-Sen üyesi DEDAŞ işçileri çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş güvenliği önlemlerinin alınması ve ücretlerinin yükseltilmesi için mücadele ettiler. Şirketin yanıtı ise işçileri işten atmak, sendikadan istifa baskısı yapmak oldu.
Kamusal hizmetlerin özelleştirilmesinin yarattığı yıkım emekçilere de, doğaya da çok pahalıya mal olmaktadır. Elektrik dağıtımının özelleştirilmesi bunun en vahim örneklerini üretmeye devam etmektedir. 31 Mart 2015 tarihinde Türkiye’de yaşanan yaygın bir elektrik kesintisi (o güne kadar dünyada yaşanan en büyük yedinci elektrik sistemi çöküşü) üzerine İlkay Meriç’in kaleme aldığı makalede belirtildiği üzere, “böylesine büyük ve komplike sistemler piyasaya açıldığında, azami kâr güdüsünün yarattığı sorunların bedelleri de altından kalkılamayacak kadar ağır olmaktadır. Bu nedenle enerji sektörü işçi denetiminde devletleştirilmeli ve elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı, kâr değil toplumsal çıkarlar öne alınarak yapılmalıdır. Aksi takdirde yaşamsal riskler de doğuran çok ciddi sorunların peşpeşe yaşanması kaçınılmaz olacaktır.”[*]
Depremde de yangında da selde de, batıda da, doğuda da sınırsızca sermayeyi ihya etmeye odaklanmış politikalar emekçilerin canını alıyor, doğasını talan ediyor, geçim kaynaklarını kurutuyor. Hatay, Maraş, İzmir’de deprem, Diyarbakır, Mardin, Muğla’da yangın, Çorlu’da tren kazası, Amasra, Soma, İliç’te işçi katliamları ve onlarca facianın asıl sorumlusu bu azgın sermaye iktidarıdır. Kamu kaynaklarının sermayeye sınırsızca ve hesapsızca peşkeş çekilmesi, hesap verme korkusunun olmaması sonucunda ocaklar sönüyor, ciğerler yanıyor.
Bu vurdumduymazlığa, bezirgân saltanatına, zulme son vermenin yolu var: Egemenlerin oyununa gelmeden sadece acıda değil mücadelede de birleşmek. Felâketleri yaratan kapitalizme, felâketleri büyüten faşizme karşı mücadelede emek cephesini güçlendirmek, alanlarda birleşmek ve bu sömürü düzenini yıkmak!
[*] İlkay Meriç, Elektrik Sistemindeki Çöküş ve Örtülmek İstenen Gerçekler, 14 Nisan 2015, marksist.net/node/4136
link: Meral İnci, Kürde Zulümde Devlet-DEDAŞ İşbirliği, 30 Haziran 2024, https://en.marksist.net/node/8300
ABD’nin Gazze Ateşkes Planı Aldatmacadır
Kenya’da Halk İsyanı Egemenleri Titretiyor