Zülfü Livaneli “Son Ada” isimli kitabında günümüze de gayet uyan bir konuyu çok güzel bir şekilde işlemiştir. Adeta cennetten bir köşe olan bu adada yaşayan insanlar, geçimlerini balıkçılıkla sağlamaktadır. Ada sakinleri herkesi ilgilendiren kararları birlikte alır, kimse kimsenin dinsel ya da kültürel inançlarına karışmaz, hiç kimse etnik kimliği nedeniyle dışlanmaz. Ada tam bir huzur adasıdır. Fakat gel gör ki bir gün adaya bir tekne yanaşır ve tekneden bir emekli general iner. İşte o günden sonra adanın üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar. Bu faşist general kendisiyle birlikte adaya kendi kurallarını da getirir. Yol boyunca uzanan ağaçlara savaş açarak başlar işe, ardından martılar derken en sonunda bütün ada bir yangın yerine döner. Sonuçta o huzur adasından geriye eser kalmaz.
Son Ada kitabı bugün yaşadıklarımızla benzerlikler taşıyor. Toplumun, önüne “düşmanlar” konularak yapay temellerde nasıl kutuplaştırıldığını gösteriyor. Özellikle son süreçte, rejimin saldırıları dur durak bilmezken, bu saldırılardan sokak hayvanları da nasibini alıyor. Üstelik işleyecekleri cinayetleri yasal kılıfa büründürmek istiyorlar. Rejim sözcülerinin gerekçesine göre bu hayvanlar insanlara ve özellikle de çocuklara zarar veriyor. İnsanın duyunca gözleri yaşarıyor, ne kadar da çok düşünürler insanları ve çocukları! Çocukların iş cinayetlerinde ölmesini engellemek için kıllarını kımıldatmayanlar sokak hayvanlarının zarar verdiği çocukları düşündüklerini iddia ediyorlar. İkiyüzlülüğün dibini sıyıran bu işçi, emekçi düşmanı siyasi iktidar her alanda olduğu gibi bu alanda da büyük bir dolap çeviriyor.
Toplumun sorunları dağ gibi birikmiş durumda. Hayat pahalılığı, ücretlerin sürekli erimesi, işsizlik, emeklilerin, kadınların, depremzedelerin sorunları, yağmalanan tabiat derken iş çığırından çıkmıştır. İşte böylesi bir dönemde hiçbir sorunu çözmeyen ve zaten öyle bir derdi de olmayan faşist rejim yine bildiğini okuyor. Onların esas derdi bu ortamda toplumu yapay temellerde kutuplaştırmak ve esas sorunlardan uzaklaştıracak gündemler bulmaktadır. Hiçbir sokak hayvanı bu rejim güçleri kadar, işçi sınıfına ve ezilen halklara zarar vermemiştir, veremez.
Bugün her türlü, vurgunu, talanı, kayırmayı, işçi sınıfını soyup soğana çevirmeyi, sokak hayvanları değil, kol kola girmiş sermaye sahipleriyle rejim güçleri yapıyor. Açık bir şekilde yürüyen emperyalist savaşa desteği kimin verdiği ortadadır. Bir tarafta korkunç bir yoksulluk varken, diğer tarafta sınırsız bir israf ve görgüsüzlük ortaya saçılmış durumda.
Durum çok açık bir şekilde orta yerde durmaktadır; kapitalist sistem ne insanlığa ne de diğer canlılara bir gelecek sunmuyor, yaşamı tehdit ediyor! Emperyalist savaşlarla, iş cinayetleriyle işçi sınıfına kan kusturuyor. Denizleri kirletiyor, ormanları yakıyor, doğayı talan ediyor. Sokak hayvanlarını toplu kırımdan geçirmeyi hedefliyor. İnsana ve doğaya düşman olan bu sisteme karşı mücadele etmek, bu sitemi yıkmak, insanlığın ve tüm canlıların huzur içinde yaşayacağı bir dünya kurmak mümkün. Bu sosyalist dünyayı kuracak olan işçilerin, emekçilerin elleridir. O eller şimdi mücadele için birleşmelidir.
link: İstanbul/Esenyurt’tan bir metal işçisi , Yaşamın Düşmanlarına Karşı Birleşelim, 12 Haziran 2024, https://en.marksist.net/node/8279
Kayyumlu “Yumuşama”
“Aileyi Koruma” Adı Altında Yapılmak İstenenler