Öğrenciler New York kentinde bulunan Columbia Üniversitesindeki işgal eylemini şu temel taleplerle başlattılar:
- Filistin halkına destek veren öğrencilere yönelik engellemelere ve saldırılara son verilmesi
- Savaş karşıtı açıklamaları ve eylemleri yüzünden okuldan uzaklaştırılan öğrenciler için af çıkarılması
- Kampüslere polis veya diğer kolluk kuvvetlerinin sokulmaması
- Üniversitenin İsrail’le akademik ve ticari tüm ilişkileri kesmesi; Gazze savaşından kâr elde eden ya da İsrail ordusuna silah ve diğer ürünleri sağlayan Amerikan şirketleriyle de tüm ilişkilerini sona erdirmesi
ABD’nin İsrail’in gerçekleştirdiği soykırıma rağmen değiştirmediği bu politika emekçilerin öfkesini arttırıyor. Ülkede on binlerin katıldığı protesto mitingleri devam ederken bu mitinglere İsrail’in “terör devleti” olduğunu haykıran Yahudiler de katılıyor. 2021 yılında yapılan bir ankette, genç Amerikalı Yahudilerin üçte birinden fazlası İsrail’in bir “apartheid devleti” olduğunu düşündüklerini söylerken, son yaşananların bu oranı daha da arttırdığı görülüyor. İşte bu gerçeklik karşısında Siyonist şebekenin yalan ve manipülasyon çarkları harıl harıl işliyor. Üniversitelerdeki eylemlerin yaygınlaşmaya başlamasının ardından harekete geçen Netanyahu’nun yaptığı açıklamalarsa gerçekten kanı beyne sıçratacak cinsten. “Amerika’nın üniversite kampüslerinde yaşananlar korkunç. Antisemitik çeteler prestijli üniversiteleri ele geçirdiler. İsrail'in yok edilmesi çağrısında bulunuyorlar, Yahudi öğrencilere saldırıyorlar” diyen Netanyahu, hiç utanmadan yaşananların “1930’larda Alman üniversitelerinde olanlara benzediğini” savundu ve federal hükümete protestoları durdurma çağrısı yaptı.
Üniversite yönetimleri yükselen tepkileri sönümlendirmek için öğrencileri okuldan uzak tutma taktiğine başvurmaya başladılar. Harvard Üniversitesi rektörü 26 Nisana kadar kampüsü kapattı. Columbia Üniversitesi rektörü Pazartesi günü online eğitime geçileceğini duyurdu. Los Angeles’taki Güney California Üniversitesi yönetimi önümüzdeki ay yapılacak mezuniyet töreninin “güvenlik” gerekçesiyle iptal edildiğini açıkladı. California Politeknik Eyalet Üniversitesinde ise kampüse giriş yasağı eğitim döneminin bitişi olan 10 Mayısa kadar uzatıldı.
İsrail’i ve destekçilerini protesto eden öğrencilere saldırılırken, akademisyenler, sanatçılar aforoz edilirken, işçiler de işten atılıyor. Son olarak 18 Nisanda 28 Google işçisi, şirketin İsrail ordusuyla ilişkilerini kesmemesini protesto etmek için ofislerini terk etmeme eylemi başlattıkları için işten çıkarıldı.
Fakat bu zorbalıklar Filistin halkına yönelik haklı desteği zayıflatmaya yetmiyor. Aralarında Harvard, Yale, MIT, Princeton gibi prestijli üniversitelerin de bulunduğu onlarca üniversiteye yayılan eylemlerde öğretim üyelerinin önemli bir bölümü öğrencilere destek oluyor. Bireysel ve toplu halde yaptıkları açıklamalarla, maillerle üniversite yönetimlerini kınıyorlar.
Peki ya bizim “yurttan sesler” korosu?
Amerika’daki öğrenci eylemlerine yönelik tepkiler tüm dünyada yükselirken, Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yunanistan gibi ülkelerde de üniversite öğrencileri harekete geçmeye başladı. Türkiye’de ise üniversiteleri faşist abluka altında tutan rejim cephesinde büyük bir ikiyüzlülük ve sahtekârlık şovu yaşanıyor. Daha iki hafta önce İstanbul ve Konya’da İsrail’i protesto edip ticaretin sona erdirilmesini isteyenlere bu rejimin polisi vahşice saldırmamış, ters kelepçeyle gözaltılar yapılmamış gibi, çeşitli üniversitelerin yönetimlerinden ABD’de yaşananlara yönelik ortak kınama açıklamaları geliyor. Muhalif öğrencilere her türlü zulmü reva görenler, her vesileyle polisi üzerlerine salanlar, muhalif öğretim üyelerini türlü gerekçelerle görevden uzaklaştıranlar, Amerika söz konusu olduğunda demokrasiden, insan haklarından dem vuruyorlar.
Aralarında ODTÜ, İTÜ, Dokuz Eylül, KTÜ, Ankara ve Uludağ Üniversitelerinin de bulunduğu 26 üniversiteden yapılan ortak açıklamada, “Üniversite öğrencilerinin gösterdiği barışçıl tepkiye karşı gösterilen orantısız tepkiyi temel insan hakları ve akademik özgürlüğe vurulmuş bir darbe olarak kabul ediyor, derin bir üzüntü duyuyor ve şiddetle kınıyoruz” deniyor.
Boğaziçi Üniversitesinin kayyum rektörü Naci İnci ise şunları söylüyor:
“Emory Felsefe Bölüm Başkanı’nın tutuklanmasından derin üzüntü duyuyoruz. Bu rahatsız edici olay, akademik özgürlüğün durumuna ilişkin ciddi endişeler uyandırmakla kalmayıp, aynı zamanda saygın akademik kurumların itibarına da gölge düşürmektedir. Gazze’deki vahşete karşı barışçıl seslerini yükselten akademik camia ile dayanışma içerisindeyiz.”
Hiç utanmadan akademik özgürlükten, barıştan söz edenler, sırf barış istediler diye “barış akademisyenleri”nin görevden alınmasının, işe geri dönüş konusundaki mahkeme kararlarının hiçe sayılmasının, Boğaziçi Üniversitesinin kayyum rektörünün protesto yapan öğrencileri polise ihbar edip okuldan atmasının, akademisyenleri okuldan uzaklaştırmasının, ODTÜ’de daha yeni Devrim Stadyumunun şenlik için kullanımının yasaklanmasının unutulduğunu mu sanıyorlardı acaba? Elbette unutulmadı ve bu ikiyüzlülük karşısında gerçekler bir kez daha hatırlatıldı, hatırlatılıyor. Kayyum rektör bu hatırlatma karşısında öfke nöbetine tutulup hakaretler yağdırsa da gerçekler ABD’de de burada da çırılçıplak ortadadır.
Üniversitelerde militarist araştırmalara ve militarist şirketlerle ilişkilere hayır! İsrail ordusuna hizmet eden her türlü ticarete, işbirliğine hayır! Okullardan uzaklaştırılan öğrenciler ve akademisyenler geri dönmelidir! ABD’de de, Türkiye’de de!
link: Marksist Tutum, ABD Üniversitelerinde Yaygınlaşan İsrail Protestoları, 29 Nisan 2024, https://en.marksist.net/node/8253
İlk Adım
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /9