31 Mart seçimleri sürecinde, siyasi iktidarın akıllarda kalan söylemlerinden birisi de şuydu: “Oy yoksa hizmet de yok!” Baştan sona tehdit, şantaj, devletin bütün olanaklarını kullanma, emekçileri yapay temellerde kutuplaştırma... Tüm bunlara rağmen siyasi iktidarın 22 yıldır yalanından, kibrinden, tepedenliğinden bıkan kitleler bu defa tepkisini ortaya koydu. Ya sandığa gitmemeyi tercih etti ya da muhalefet partilerine oy verdi. Şüphesiz ki işçi sınıfının sorunları sandıkta çözülemez. Fakat aynı sorunlar hiçbir şey yapmadan, evde oturarak da çözülemez.
Her türlü dalavereye rağmen AKP’nin büyük hilelerle kapatılamayacak bir oy kaybına uğradığı bir gerçek. Dolayısıyla neredeyse her seçim sonrası büyük bir zafer sarhoşluğu yaşayan rejim sözcüleri, 31 Mart gecesi büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Bu durumu sindiremeyen rejim göz göre göre Van’da DEM Partinin kazandığı belediyeyi gasp etmeye çalıştı.
Öte yandan yerel seçimlerde belediyelerin önemli oranda muhalefet partilerine geçmesiyle birlikte, yıllara yayılan vurgunun tüm çıplaklığıyla ortaya saçıldığı görülüyor. Neredeyse bütün belediyeler yağmalanmış, kasaları tam takır olduğu gibi hepsi tam bir borç batağına sürüklenmiş. Görüyoruz ki bir taraftan lüks ve şatafattan, görgüsüzlükten, şımarıklıktan en ufak bir taviz vermeyen rejim unsurları, toplumun paralarını har vurup harman savurmaktan da imtina etmemiş.
Biz işçiler, emekçiler ağır çalışma koşullarında kazandığımız üç kuruşun en az yarısını vergi olarak ödüyoruz. Onlarsa paraya endeksli itibarlarından gram tasarruf etmiyorlar. Biz madenlerde, sanayide, rutubetli ortamlarda ömür tüketiyoruz. Onlarsa bizlerden gasp edilen paralarla günlerini gün ediyorlar. Kıt kanaat yaşayan işçi sınıfını utanmazca nankörlükle suçlayanlar, dünyanın en güzide yerlerinde lüks içinde yaşıyorlar. Sermaye sahiplerine, iktidar yandaşlarına sular seller gibi akan kaynak, sıra işçilere, emeklilere gelince birden buhar olup uçuyor. Dolayısıyla ay sonunu getiremeyen işçilere gelince Çalışma Bakanının açıklaması “işçi ve emeklilere ara zam düşünmüyoruz” şeklinde oluyor. Tabii bu zatı muhteremlere sormak lazım; kimin parasını kime vermiyorsunuz? Neredeyse hemen her gün her şeye zam gelirken işçilere ve emeklilere yılda iki defa komik düzeylerde yapılan zamları da bir lütuf mu sanıyorsunuz?
Keyfi bir şekilde kalem hileleriyle, enflasyon yalanlarıyla zaten kuşa çevrilen ücretlerimiz ayın sonunu görmeden eriyip gidiyor. İşçi kardeşler, sermaye temsilcileri krizin ağır faturasını bize ödetmektedirler. Bir taraftan dünya zenginler listesine yeni zenginler eklenirken, diğer taraftan biz işçilerin boğazındaki lokmalara göz dikilmiştir. Boşaltılan Hazine’nin, belediye kasalarının biz işçilere fatura edilmesine izin vermemeliyiz.
Bizler sermayenin saldırılarına örgütlü bir şekilde karşı durup geri püskürtmezsek yeni saldırılar çorap söküğü gibi gelecektir. İşte bu nedenle hak gasplarına karşı işçi sınıfı olarak 1 Mayıs alanlarında yerimizi almalıyız. Sermayenin saldırılarına karşı ortak taleplerimizi haykırmalı, krizin faturasının işçilere değil patronlara kesilmesini dayatmalıyız. Kıdem tazminatı hakkımız, sendikalaşma hakkımız gibi kazanılmış haklarımızı koruyabilmek için, saldırıları püskürtüp sermayenin heveslerini kursağında bırakmak için harekete geçmeliyiz.
link: İstanbul/Avcılar’dan bir metal işçisi, Sermayenin Heveslerini Kursağında Bırakmak İçin Mücadeleye!, 27 Nisan 2024, https://en.marksist.net/node/8249
“Eyvallah, Katliamı Kınıyoruz Ama Ticaret Önemli!”