Faşist rejim adım adım, alıştıra alıştıra, her şey normalmiş algısı yaratarak, yavaş yavaş üzerine daha fazla çökerek nefessiz bırakıyor toplumu. Ülkenin her türlü kaynağını yağmalarken, insanların giderek yoksullaşmasını umursamıyor! İş bulamayan, gelecek planları kuramayan umudunu kaybetmiş gençler ülke dışına kaçma hayalleri kuruyorlar. İşçiler, emekçiler açlık sınırının altındaki asgari ücreti nereye yetiştireceğini bilemezken, çocuklar okula aç giderken, kadınlar sorunları katmerli bir şekilde yaşarken rejim yolunda ilerliyor. Bu da yetmezmiş gibi çığ gibi büyüttüğü sorunları çözmek yerine arsızca ve azgınca bu sorunları fırsata dönüştürüyor. Sorunlar büyüdükçe vaatler artıyor. Sorunlara çözüm olarak sunulan uygulamalar, politikalar kitlelerin sorunlarını daha da katmerli hale getiriyor.
Erdoğan son seçimlerde gençlere ve kadınlara yine çeşitli vaatlerde bulunmuştu. Bunlardan biri de Aile ve Gençlik Bankası kurulacağı ve gençlere kredi verileceği idi. 2023 yılı sonuna kadar da bunun hayata geçeceği açıklanmıştı. Rejimin büyük bir adım atıyormuş görüntüsü vererek, özellikle de “evlilik kredisi” üzerinden reklamını yaptığı bu banka projesi “Aile ve Gençlik Fonu” olarak şekillendirildi ve buna ilişkin kanun Kasım ayında Resmi Gazetede[*] yayınlandı. Fon kapsamında 18-27 yaş arasındaki yeni evlenecek gençlere 2 yıl geri ödemesiz 48 ay vadeli 150 bin lira kredi verileceği iddia ediliyor. Seçim öncesi Aile ve Gençlik Bankasının tanıtımı yapılırken, bu kredinin ülke genelindeki tüm gençlere verileceği söylenmişti. Oysa fon yasalaştığında, yalnızca deprem bölgesindeki 4 ilin (Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay ve Malatya) pilot bölge olacağı, akabinde bölgenin genişletileceği açıklandı. Fondan yararlanmak için yaş kriteri ve gelir kriterinin yanı sıra Aile Eğitim Programı ve Evlilik Öncesi Eğitim Programına katılma şartı da aranacak (ilerleyen zamanda şimdiden açıklanmayan başka ne gibi kriterler aranacak göreceğiz). İhtiyaç sahipleri o kadar artmış durumda ki, daha bu fon yasalaşmadan çok önce Nisan ayında dolandırıcılığı bile yapılmaya başlanmıştı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı “evlilik kredisi” vaadiyle para toplayan dolandırıcılara karşı Bakanlığın sosyal medya hesapları üzerinden uyarıda bulunmak zorunda kalmıştı.
Gençlerin tek sorunu evlenmek mi?
Bu fon, rejimin nasıl bir vurgun yapmak istediği bir yana, toplumun düşürüldüğü derin yoksulluğun bir itirafıdır aslında! Asgari geçim koşulları zorlaştıkça, gençler evlilik planlarını erteledikçe erteliyorlar. Dolayısıyla evlilikler rejimin arzu ettiği yaşta gerçekleşemiyor. 18-27 yaş aralığı artık günümüz Türkiye’sinde evlenmek için oldukça erken bir yaş aralığı. 2022 yılı TÜİK verilerine göre evlilik yaşı kadınlarda 25,6, erkeklerde ise 28,2 idi. Ekonominin getirildiği noktada insanlar artık en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor ve gençler geleceğe dair projeksiyonlarında ayakları üzerinde durabilecekleri bir aydınlığı göremiyor. Birçok genç birkaç üniversite bitirdiği halde alanında iş bulamayıp, fabrikalarda asgari ücrete bile iş bulmakta zorlanıyor. Resmi verilere göre 14 milyon 625 bin civarındaki kişinin asgari ücretle çalıştığı (2023 yılı başında) ülkede ortalama ücretler asgari ücrete çok yaklaşmış durumda. Asgari ücret de zamlandıktan kısa bir süre sonra reelde eski alım gücünün çok altına düşüyor ve kapanışı açlık sınırının çok altında yapıyor. Durum böyleyken gençlere “evlen, aile kur, çocuk doğur, ama nasıl yaşarsan yaşa” denmiş oluyor. İki yıl geri ödemesiz ve faizsiz olsa bile, genç işsizliğin zirvede olduğu günümüzde gençlerin 150 bin liraya güvenerek evlenmesi mümkün mü? Neredeyse en düşük ev kirasının 10 bin lira olduğu ve fiyatların sürekli arttığı koşullarda 150 bin liralık evlilik kredisinin gerekli masrafları karşılayamayacağı gün gibi ortada! Gençler evlenebilmek için öncelikle doyabileceği bir aş, güvenceli bir iş, umutlu bir gelecek istiyor. Rejim bu ihtiyacı karşılamak yerine çeşitli illüzyonlarla gençleri oyalamanın peşinde.
Herhangi bir işte çalışanın da, eğitimi devam edenin de sorunları bitmiyor. Son 2 yılda üniversiteyi terk eden gençlerin sayısı 728 bin civarında. 300 binin üzerinde genç KYK borcundan dolayı icralık durumda. Okula devam ederken okul masraflarını karşılayabilmek için çalışma imkânı bulamayan gençler eğitimden umutlarını kesiyor artık. Tam zamanlı bir iş bulabilmek için okulu bırakıyor ama iş nerede? Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı erkeklerde yüzde 16,4, kadınlarda yüzde 32,3’e ulaşmış durumda. Rejim gençlerin geçim ve gelecek kaygısını, iş sahibi olma kaygısını, bir işi olanın düşük ücretlerle kendine bir hayat kuramama derdini, iş koşullarındaki sorunlarını görmezden geliyor. Bütün meseleyi dönüp dolaşıp evlenmeleri gerektiğine bağlıyor. Oysa binlerce genç herhangi bir umut ışığı göremedikleri bu koşullarda, ülkeyi terk etme hayalleriyle gün geçiriyor.
Pilot bölge olarak deprem bölgesinin seçilmiş olması da toplum vicdanıyla oyun oynandığını gösteriyor! Sanki deprem bölgesindeki gençlerin en önemli önceliği evlenmek! Yakınlarını kaybetmiş, evleri başlarına yıkılmışken, hâlâ patlayan lağım sularının içinde kalan çadırlarda, konteynırlarda aile boyu yaşarken, ısınmakta, içecek su bulmakta zorlanırken, aradan bir yıl bile geçmeden gençlerin tek derdi evlenmek olabilir mi? Bu “kredi” oyunları deprem bölgesindeki insanların da temel ve öncelikli sorunlarında yalnız bırakılmasını hasıraltı etmekten başka bir şey değildir!
Aileyi korumak adına kadını daha fazla cendereye sokmak
8. Aile Şurasında Erdoğan evlenme yaşının yükselmesi, boşanmaların artması, evliliklerde çocuk sayısının düşmesi başlıklarını ele aldı. Bu gidişatı tersine çevirmek, rejimin temel politikaları arasında yer alıyor yıllardır. Seçimden seçime oy deposu olarak görülen kadınlara, gerçekleşmesi hep başka bir bahara bırakılan, hiçbir realitesi olmayan müjdeler, vaatler veriliyor. “Aile kutsaldır” nidaları yükseldikçe kadınların aile içinde yaşadıkları sorunlar görmezden geliniyor. Kadın aile kurumunun içine hapsediliyor. Rejim kadınlara nitelikli bir eğitim, daha iyi bir ücret ve daha iyi koşullarda yaşayabileceği güvenceli bir yaşam sağlamak yerine, 18-27 yaş aralığında evlendirip, hemen çocuk sahibi olmalarını isteyerek çalışma hayatıyla aralarına mesafe koymaya çalışıyor. Kadınların giderek istihdamdan koparılacağı daha da dezavantajlı bir durum yaratılmak isteniyor. DİSK/Genel-İş’e bağlı Emek Araştırma Dairesinin 2022 yılını değerlendirdiği raporunda, toplumsal açıdan kadınlara atfedilen ev işleri, temizlik, çocuk bakımı ve hasta bakımı gibi işler nedeniyle kadınların büyük bir kısmının çalışma hayatına katılamadığı belirtiliyor. Rapora göre 9 milyon 663 bin kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatının dışına itilmiş durumda. Kadınların yüzde 32,5’i kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılıyor. Her on kadından üçünün sosyal güvencesi yok.
Bir yandan ekonomik ve sosyal politikalarla insanlar yoksulluk çukuruna itilirken, diğer yandan koşulsuz boyun eğmeleri, itaat etmeleri isteniyor. Dolayısıyla işte, evde, mutfakta sorunları derinlemesine ve katmerli olarak yaşayan kadınları dizginlemek rejimin bekası açısından önemli bir adım olarak görülüyor. Aile hukukunun tartışılmaya açılması, boşanmaları zorlaştırmak için arabuluculuk sisteminin getirilmek istenmesi, nafaka tartışmalarının gündeme gelmesi boşuna değil. İşin aslı kadınların aile içindeki rolünü annelikle tanımlamak, iş hayatını “aile bütçesine katkıyla” sınırlamak, evden veya esnek çalışmasını sağlamak, daha düşük ücretlere razı etmek sermaye sınıfının da istediği bir şeydir. Ve aile kapitalist toplumda sermaye sınıfı için önemli bir kurumdur. Hem emek gücünün bir sonraki gün üretime yeniden hazır hale gelmesi hem de emek gücü piyasasına yeni kuşakların üretilmesi için. Faşist rejimler ise bunu daha da ileriye taşıyıp kendisine biat eden bireyler ister ve genç nesilleri kendi politikalarını misyon edinmiş bir aile cenderesi altında şekillendirir.
Evliliğin teşvikine dayalı gençlik ve kadın politikaları faşist rejimlerin tipik özelliklerindendir. Kadınların iş yaşamından uzaklaştırılması, çocuk doğurmanın asli görev haline getirilerek analığın kutsallaştırılması, kadınların erkeğe ve rejime boyun eğdirilerek dizginlenip pasifize edilmesi gerekir. Erdoğan’ın başında olduğu faşist rejim de kendi iktidarının devamı için “güçlü aile, güçlü devlet” sloganını dilinden düşürmüyor ve kendi meşrebine göre ideal bir aile tasvir ediyor: Çocuğun anne babaya, kadının kocaya köle olduğu, geleneklerle şekillenmiş, dinle baskılanmış, kaderci, şükürcü, kanaatkâr, rejim karşısında itaatkâr, rejime muhalif olanlara karşı da son derece kindar bir aile! Değişim karşısında direnç gösteren muhafazakâr erkeğe daha güçlü bir rol biçerek, kadının erkeğe itaat ettiği “güçlü bir aile” istiyor. Kendisinin ülkede ele geçirdiği gücün bir kısmını aile içinde erkeğe bahşetmeye çalışarak kendi tabanındaki ve tarikatlara teslim olmuş erkeklerin desteğini almaya devam etmek istiyor. Yarattığı ekonomik yıkıma böyle bir aile tipini payanda etmeye çalışarak iktidarını kalıcı hale getirmek istiyor. Böyle “ideal” bir aile her şey karşısında boyun bükecek, azla yetinip şükür diyecek! Sorunlar karşısında rejimi sorgulamayacak, “terörist” muhalefete, “bölücü” sola inanmayacak, aileyi ortadan kaldırdığı iddia edilen “sapkınların” can düşmanı olacak. Her tarafı düşmanın kuşattığına ve tüm sorunların ana kaynağının dış mihraklar olduğuna inanacak! Bu durumda sığınılacak tek bir güç vardır, o da devlet, yani rejim! Sonuç: “Güçlü rejim!
Rejim sorgusuz, sualsiz arkasında duracak böyle bir aile yapısını yaratmak için yıllardır canhıraş çalışsa da istediği noktaya ilerleyemiyor. Yoksulluğun dibinde kıvranan belli kesimlerde, tarikat çevrelerinde, iktidarın “sosyal yardım” kırıntılarıyla suni teneffüsle hayatta tuttuğu kitle tabanında bir karşılığı olsa da, toplumun büyük bir kesiminde bunlar gerçek dışı uygulamalar olmaya devam ediyor.
Erdoğan’a devasa örtülü ödenek
Görünen o ki, rejim aile ve gençlere destek argümanlarıyla artık uzmanlık alanı haline gelen bir fon vurgunculuğu daha yapmak istiyor. Bankalarda vurgunculuk mevzuları bu kadar ayyuka çıkmışken bu fonun bankacılık mevzuatlarına bağlı olmamasının, Sayıştay’ın bile görevini yapamayacağı, birçok yolsuzluk ve usulsüzlüğe yol açacağı gün gibi ortada! Daha önce de birçok fonun kurulduğunu ve bu fonlarda usulsüzlük yapıldığını gördük. İşsiz kalan işçilerin iş bulana kadar geçinmesine imkân sağlayan İşsizlik Sigortası Fonu patronların teşvik kasasına dönmüş durumda. Patronlara son 5 yılda yapılan ödeme işsizlere 21 yılda yapılan ödemenin 2 katına ulaşmış durumda! Erdoğan’ın yönetimindeki Varlık Fonu da “yatırım” adı altında yandaş batık şirketlere para yatıran bir yapıya dönüştü.
“Aile ve Gençlik Fonu”nun yönetiminde 5 Bakan Yardımcısı var ve bunların tepesindeki tek yetkili, denetlenemeyecek, hesap sorulamayacak kişi Erdoğan! Fonun kaynaklarından biri Türk Petrol Kanunu kapsamında tahsil edilen devlet hissesinin ve Maden Kanunu çerçevesinde tahsil edilen devlet hakkının %20’si olacak. Ek olarak Erdoğan bu kaynakların oranlarını iki katına kadar arttırma veya sıfıra indirilebilme yetkisine sahip. Diğer gelir kaynakları, Erdoğan’ın kararıyla, kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonların gelirlerinin %10’u kadar aktarılacak tutarlardan, çeşitli projelerden gelecek geri ödemelerden, yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı her çeşit nakdi bağış, yardım ve hibelerden oluşacak. Yani başka fonlardan buraya aktarım olacağı gibi şirketlerin de vergiden düşmek için bu fona bağış yapması sağlanacak. Anlayacağımız ortada devasa kaynakları olan bir fon olacak! Kamuoyunun dikkati çekilmeden hazırlanmış olan bu fonla ilgili birçok belirsizlik de var: Bu fonun kime kullandırılacağı, doğrudan ailelere mi verileceği açık bir şekilde belirtilmemiştir. Kanunda projeler kapsamında fonun giderlerinin projelere kaynak olduğu söylenmiş ancak bu projelerin hangi kriterlere göre seçileceği, nasıl denetleneceği ve sonuçların nasıl değerlendirileceği açıklanmamıştır. Projelerin içeriğinden de bahsedilmemiştir. Nitekim kanunun 5. maddesinde geçen “protokol imzalanan kuruluşlar” ifadesi, Milli Eğitim Bakanlığının tarikatlarla, TÜRGEV’le vb. imzaladığı protokolleri akla getiriyor. Bu tür fonların yandaş vakıf ve derneklere para akıtmak amacıyla sıkça kullanıldığı malûm!
Kamu kaynaklarını aktarabileceği bir kanal işlevi görecek bu fon bahanesiyle, kaşıkla “kredi” verilip rejimin tasarrufuna kepçeyle kaynak aktarılacağı aşikâr! Üstelik ihtiyaç sahipleri bahane edilerek el konacak kaynakların yükünün de yine dönüp dolaşıp toplumun sırtına yükleneceği ortada! Elbette amaç gençlerin, kadınların sorunlarını çözmek değil, rejimin önündeki sorunları çözmek! Bir sorunu çözermiş gibi yaparken bir taşla birçok kuş vurmak! Toplumun tepesine çökmüş olan bu rejim ömrünü daha fazla uzatmak için toplumu tüm kaynaklarıyla adeta kurutup çöle çeviriyor. Buna dur demenin yolu bellidir: İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyini yükselterek onu rejime karşı mücadeleye yöneltmek!
link: Aylin Dinç, Rejimin “Aile ve Gençlik Fonu”, 11 Ocak 2024, https://en.marksist.net/node/8162
Devrimci Önderlerimizi Enternasyonalist Mücadelemizde Daima Yaşatacağız!
İşçi Sınıfı Örgütlüyse Her Şeydir, Örgütsüzse Hiçbir Şey!