Vezir Muhammed Nurtani, 50 yaşında, Afganistan göçmeni bir işçiydi. 9 Kasımda, kaçak olarak işletilen bir maden ocağında çalışırken fenalaşıp bilincini kaybetti. Nurtani’nin çalıştığı kaçak ocak, 6 Kasımda Türkiye Taşkömürü Kurumu denetçileri tarafından kapatılmıştı. Fakat maden, işletme sahibi MHP Gelik Belde Başkanı Hakan Körnöş tarafından başka bir giriş açılarak tekrar faal hale getirilmişti. Daha önce cezası olup şartlı tahliye edilen maden işletmecisi, işyerinin kaçak olarak açıldığının ve kaçak işçi çalıştırıldığının öğrenilmesi “infazımı yakar” düşüncesiyle, baygın haldeki Afgan işçiyi hastaneye götürmek yerine, yanındaki iki kişiyle birlikte ormana götürdü. Burada işçiyi darp ederek öldüren bu üç kişi, ardından da cesedini ortadan kaldırmak için yaktı. Ertesi gün ormanda yanmış cesedi fark edip ihbarda bulunanlar sayesinde Muhammed Nurtani’ye ne olduğu anlaşıldı. Olayı öğrenen eşi faillerin cezasız kalmamasını talep ederek “dava açacak ya da evimin kirasını ödeyecek param yok. Cezasını çekmesini istiyorum. O kadar ani yaşandı ki ne yapacağımı bilemiyorum” diyor.
Kaçak maden ocaklarında Nurtani gibi binlerce kayıtsız ve güvencesiz göçmen işçi çalıştırılıyor. Sormamız gereken ilk soru sanırım bu kadar kaçak işletmenin nasıl göz göre göre faal halde olduğudur. Aslında Zonguldak’ta herkes kaçak madenlerin ve bu madenlerde çalışan yerli ve göçmen işçilerin varlığının farkında. Şehirdeki vali, kaymakam, emniyet müdürü, diğer yerel yetkililer de farkında. Ve bu işletmedeki gibi bazı kaçak ocaklar zaman zaman tespit edilip kapatılmakta. Fakat kimse kolay kolay ceza almamakta, belli bir müddet sonra ise aynı ocak yeniden kaçak olarak açılmakta. Sormak gerekiyor özelleştirmelerle, denetimsizlikle kaçak madenciliğin önünü açıp kuralsızlığı piyasa kuralı haline getirenler kimler? Bu durum kimlerin cebini şişiriyor, kimleri yaşamdan koparıyor?
Patronlar bu kadar insanlık dışı bir şekilde davranmaya nasıl cüret edebiliyorlar? İşçilerin hele de göçmen işçilerin canı nasıl bu denli kıymetsiz görülebiliyor? Kaçak ocağın sahibi ve suç ortakları adliyeye götürülürken yakınlarının “korkma, korkma, rahat ol!” diye bağırma rahatlığı nereden geliyor? Elbette ki egemenler bu ortamı yaratıyor. İşçi cinayetlerine kurban giden hiçbir işçinin canı patronların umurunda değil! Göstermelik cezalarla yetinildiği için kaza geçiren, iş cinayetine kurban giden hiçbir işçinin hesabı tam olarak sorulmuyor. Bu durum patronlara her şeyi yapabilme cüreti, cesareti veriyor. 2023’ün ilk 10 ayında en az 1634 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti, bunların en az 100’ü göçmen işçilerden oluşmakta. Yaratılan nefret diliyle göçmen işçilere karşı gösterilen tavır çok daha kötü durumda. Sermaye için göçmen işçilerin önemini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki vakti zamanında şöyle özetlemişti: “Suriyeli ve Afgan sığınmacılar bazı şehirlerde sanayiyi ayakta tutuyor.” O yüzden göçmen işçiler kuralsız, güvencesiz ve kayıtsız bir şekilde çalıştırılabilmekte! Denetimsiz olan patronlar bu rahatlıklarıyla her şeyi kendinde yapabilmeyi hak görmekte. Ceza alınacak bir durum yok ne de olsa!
Göçmen işçilerin katledilmesi ilk olarak Nurtani cinayetinde karşımıza çıkmıyor. İki yıl önce İzmir Güzelbahçe’de de Suriyeli üç genç inşaat işçisi yakılarak öldürülmüştü. Üstelik bu cinayet tümüyle ırkçı nefretin ürünüydü. Göçmenlerin kolaylıkla katledilebilmesinin bir örneği de bu sene 26 Martta Karabük Filyos Çayında ölü bedeni bulunan 18 yaşındaki Gabonlu Dina cinayetiydi. Dina, katledildikten sonra suç delillerini yok etmek ve boğuldu süsü vermek istenerek suya atılmıştı. Bunu yapanların ve çeşitli kamu görevlilerinin işledikleri suç gizlenmek istenmişti. “Zira benzer bir olay 2019 yılında da yaşanmıştı. Yine kaçak bir ocakta kaza sonucu ölen Abbas isimli işçinin uzun süre kimliği ve uyruğu açıklanamamış, apar topar defnedildikten sonra ülkeye kaçak yollardan giren ve kaçak olarak yaşayan Abbas’ın, kaçak bir maden ocağında, kaçak olarak çalışırken can verdiği anlaşılmıştı.”[*] İktidarın nefret söylemine sarılıp toplumu kutuplaştırması, yaşanılan olaylar karşısındaki cezasızlık ve hukuksuzluk hem iş cinayetlerini arttırmakta hem de göçmen nefretini körüklemekte. Göçmenlerin kayıtsız, denetimsiz, sağlıksız, ucuza çalıştırılması, iş cinayetlerine, yakılarak öldürülecek derecede nefret suçlarına kurban edilmesi sadece göçmenlerin yaşadığı bir sorun değil, işçi sınıfının bütününü ilgilendiren bir durumdur.
Bu düzen işçi sınıfına kötülükten başka bir şey getirmiyor. Kapitalistlerin kasalarının dolması demek bizim daha fazla ölmemiz demektir. Bizler kapitalistler için birer gider kaleminden öte bir şey değiliz. Yoksulluğun derinleşmesi, işsizliğin artması karşısında ırkçı söylemlerle nefreti göçmen işçilere yönelten burjuvazi, onlara karşı da rahatlıkla her şeyi yapmayı kendine hak sayıyor. Biz işçiler bu nefret söylemine kanmamalı, göçmen işçilerle beraber bütün burjuvaziye ve kapitalizme karşı mücadele etmeliyiz.
link: Mersin’den bir MT okuru, Yakılan Afgan Göçmen İşçi Kardeşimizdir!, 30 Kasım 2023, https://en.marksist.net/node/8135
Faşizm Arjantin’de de Mevzi Kazandı
Göçmen İşçilerle Birlikte Sınıf Mücadelesini Büyütelim