Hamas’ın 7 Ekimde İsrail’e roket saldırısı düzenlemesiyle ve İsrail’in bu saldırıya vahşi biçimde yanıt vermesiyle Marksist Tutum’un yıllardır dikkat çektiği Üçüncü Dünya Savaşının Ortadoğu cephesi yeniden harlandı. Onyıllardan beri Filistin halkını katliamlardan geçiren ve adım adım yurtsuzlaştıran İsrail’in, Hamas’ın saldırısını Filistin’i yerle yeksan etmek için bir fırsat olarak kullandığı çok açıktır. Bu savaşın sadece İsrail ve Hamas arasında yürüyen bir savaş olduğunu düşünmek büyük resmi gözden kaçırmak olacaktır. Bu savaş ABD, İngiltere ve Batılı devletlerin bir tarafta, Rusya, Çin ve bölgesel olarak İran’ın ise diğer tarafta bulunduğu emperyalist hegemonya savaşının bir parçasıdır aynı zamanda.
Savaşın başladığı 7 Ekimden bu yana, başında Netanyahu’nun faşist koalisyon hükümetinin bulunduğu İsrail’in hastane, okul, kilise, mülteci kampları ve diğer sivil yerleşim alanlarını vurması, buralarda sivil insanların katledilmesi burjuva hukuka göre bile açıkça bir savaş suçudur. 7 Ekimden bu yana 10 binden fazla Filistinli katledildi. Hamas’ın saldırıları sonucu da önemli kısmı sivil 1500’e yakın İsrailli öldü. Durumu anlamak ve gerçeği sağlıklı bir şekilde ortaya koymak için yaşanan sürecin adını doğru koymak gerekiyor. Filistin toprakları onyıllardır işgal altında tutulmakta, Filistin halkı katliamlara maruz bırakılmakta ve devleti kurma hakkı gasp edilmektedir. Ortadoğu’nun kangrenleşen sorunu olarak Filistin ulusal sorunu, uzun bir süredir Üçüncü Dünya Savaşının da parçası haline gelmiştir. Bu sorunun demokratik çözümü bağımsız Filistin devletinin tanınmasından geçmektedir. Şunu da söylemeliyiz ki Hamas Filistin halkının temsilcisi değil, Filistin burjuvazisinin bir kesiminin temsilcisi, gerici bir örgüttür. Hamas’ın bu türden girişimleri Filistin halkına kurtuluş ve özgürlük getiremez.
Savaşın başladığı tarihten itibaren dünyanın birçok yerinde İsrail’in katliama son vermesi için birçok eylem yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Bu eylemler kuşkusuz önemli ve kıymetlidir ama ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Ekim Devriminin yıldönümündeyiz, bu işçi devriminin ilk büyük kazanımlarından biri Birinci Dünya Savaşına son vermesi olmuştu. Bolşeviklerin öncülüğünde iktidarı ele alan Rusya işçi sınıfı, tüm dünyada işçi sınıfı hareketine rüzgâr olmuş, özellikle Batılı kapitalist ülkelerde işçiler ayaklanmış ve devrim ateşini yakmışlardı. Bunun üzerine egemenler devrim korkusuyla emperyalist paylaşım savaşına son vermek zorunda kalmış, kendi ülkelerindeki devrimci süreçleri bastırmaya koyulmuşlardı.
Ekim Devriminin de gösterdiği gibi, dünyamızı cehenneme çeviren bu emperyalist kapitalist düzenin yarattığı savaşlara ancak işçi devrimleriyle son verilebilir. Dünyanın dört bir yanı cephe cephe savaş alanı olmuş durumda ve bu savaşlarda ölen insanlar işçi ve emekçilerdir. Kapitalist sistem yıkılmadığı sürece insanları da dünyayı da yok etmeye devam edecek. Bu savaşlara son vermenin yolu sınıf savaşından geçmektedir! Tarih işçi sınıfını göreve çağırıyor.
link: İstanbul’dan MT okuru bir işçi, Bütün Savaşlara Son Verecek Tek Savaş! , 13 Kasım 2023, https://en.marksist.net/node/8120
Rejim Yargısı Keyfi Zorbalıkta Sınır Tanımıyor
Yeni Bir Dünya İsteyenlerin Bahanesi Olamaz