Sermayenin kâr hırsı nedeniyle Soma’da 301 madencinin katledilmesinin üzerinden 9 yıl geçti. Doğrudan sorumlulardan yalnızca birkaçı ceza aldı. Şirketin başkanı, aldığı 20 yıllık cezaya rağmen, yapılan infaz düzenlemelerinin ardından, katledilmesinden sorumlu olduğu her işçi için yalnızca 8 gün hapis yatacak! Yaptıkları düzenlemelerle bu katliamlara çanak tutan siyasi iktidardan ise tek bir kişi bile ceza almadı, tek bir kişi istifa bile etmedi. Egemenlerin, kapitalistlerin gözünde iş cinayetleri kaderdir, fıtrattır. Onlar yüzünden her üç ayda bir Soma dolusu işçiyi toprağa veriyoruz.
Soma madenci katliamı yalnızca ağır bilançosuyla değil, egemenlerin sergilediği kibir ve gaddarlıkla da hafızalara kazındı. Yakınlarının katledilmesinden duydukları öfkeyi dışa vuran işçiler, polisler ve Erdoğan’ın korumalarının yanı sıra onun yalakaları tarafından da aşağılandılar, dövüldüler, yerlerde sürüklenerek tekmelendiler. Yerlerde sürükledikleri madencileri ve yakınlarını gözü dönmüş bir şekilde tekmeleyenler kısa süre sonra ödüllendirildiler, yurtdışına diplomatik görevli olarak atandılar. Soma’da yaşanan maden faciası, ülke tarihindeki en büyük madenci katliamı olarak kayıtlara geçerken, madenciler ve ailelerinin maruz bırakıldığı bu gaddarlık, ülkedeki otoriterleşme sürecinde bir dönüm noktasına yaklaşıldığını gösteriyordu.
O dönemde giderek otoriterleşen ve faşizme doğru yelken açma hazırlığındaki burjuva iktidar, kitlelerden giderek artan ölçüde kopmakta olduğunu, artık esasen kitlelerin rızasına değil baskı ve zorbalığa dayanarak hüküm sürebileceğini, hem emeğin sömürüsünde hem de doğanın talanında hiçbir sınır tanımayacağını, kendi tabanındaki emekçiler dâhil hiç kimsenin gözyaşını kaale almayacağını, o gün acılı ailelere atılan o tekmelerle ve bizzat Erdoğan’ın attığı tokatla ortaya koymuş oldu. Bu gaddarlık, 2011’den itibaren Erdoğan’ın şahsında simgeleşen Bonapartistleşme sürecinin orada durmayarak daha da ilerleyeceğini gösteriyordu. Öyle de oldu, 2015 ortasından itibaren başlayan faşist tırmanış süreci, türlü adımların ardından yerini faşizmin iktidarına ve kurumsallaşmasına bıraktı. Madencilerin yerlerde sürüklenerek tekmelenmesinin hesabı sorulamadığı içindir ki, rejim gaddarlıkta daha da ileri gidebildi. İlerleyen süreçte iş kazası olarak adlandırılan nice katliam daha yaşandı. Devrimci işçi sınıfı hareketinin zayıflığı nedeniyle hiçbirinin hesabı sorulamadı. Dahası bu zayıflık nedeniyle kendine güveni artan faşist rejim, OHAL rejimini bunun için kurduğunu söyleyerek hiç çekinmeden grevleri yasaklamakla övünebilecek kadar pervasızlaştı.
Bugün Soma’nın, Ermenek’in, Amasra’nın hesabı halen sorulmayı bekliyor. Kapitalist sömürü düzeni sürdüğü sürece iş cinayetlerinin sonunun gelmeyeceğini biliyoruz. Bu düzen sınırları içerisinde bunların bir katliama dönüşmesini engellemenin tek yolu işçi sınıfının kararlı ve inatçı bir mücadele yürütmesidir. Kapitalistleri kârlarından bir parça feda ederek önlem almak zorunda bırakabilecek tek güç işçi sınıfının militan mücadelesidir. Bu mücadeleyi zorbalıkla bastıran faşist rejimin yıkılması ise işçi sınıfının acil görevidir.
Emeğin ve doğanın talanında sınır tanımayan bu faşist rejim nicedir ciddi iç sarsıntılar ve hesaplaşmalarla boğuşuyor. Ortadoğu’da giriştiği maceralardan hırpalanarak çıkmış ve birçok hususta geri adım atmak zorunda kalmıştır. Ekonomik kriz onu daha da kırılgan hale getirmiş durumdadır, keza depremlerin açığa vurduğu pespayelik de onun deşifre olmasına katkıda bulunmuştur.
Bu yıl Soma’nın yıldönümü ile 14 Mayıs seçimleri denk düşmüştür. Soma’da sorulamayan hesabın sorulma yolunun açılabilmesi için de, faşist rejime güçlü bir darbe indirerek yeni bir dönemin önünün açılabilmesi için de emekçi seferberliğini büyüterek güçlendirmeliyiz.
link: Marksist Tutum, Zorbalardan Soma’nın Hesabını da Soracağız!, 13 Mayıs 2023, https://en.marksist.net/node/7979
Faşist Rejimin Cambridge Analytica Taktikleri
14 Mayıs Seçimleri ve Sürece Dair