Bugün üniversiteler rejimin saldırılarının en çok hissedildiği alanlardan birini oluşturuyor. Ancak yaşadığımız baskılar ve durmak bilmeyen yasaklar elbette birden bire ortaya çıkmadı. Oluşturulan bu ortamın 12 Eylül’e kadar uzanan kökleri var. 12 Eylül askeri faşist darbesiyle birlikte üniversitelere, okullara, fabrikalara, mahallelere, hatta köylere yayılan devrimci hareket yerle bir edildi. 1970’li yıllar boyunca salt öğrenci hareketi olmaktan çıkıp işçilerin grevleriyle buluşan gençliğin dinamizmi ve elbette yükselen sınıf hareketi egemenlerin kâbusu haline gelmişti. Sistemi tehdit eden bu devrimci yükselişin önüne geçilmek istendi. Böylece faşizm tırmandırılarak her türlü mücadelenin karşısına dikildi. 12 Eylül faşizminin, anayasal bir kurum haline getirdiği baskı ve boğma aygıtlarından biri de bugün 41. yılını dolduran Yükseköğretim Kurulu, yani YÖK’tür.
YÖK, 6 Kasım 1981’de yani 12 Eylül’ün hemen ardından kuruldu. Sorgulamayan, düşünmeyen ve tıpkı robot gibi evden okula mekik dokuyan bir gençlik yetiştirmek isteyen rejimin en önemli unsurlarından biri haline geldi. Üniversiteler tam manasıyla gençliğe kapitalizmin formatının atıldığı kurumlar haline getirildi. Üstelik buna 2016 yılında kurumsallaşan sivil faşist rejim de eklenince üniversiteler tam manasıyla susturuldu, boğuldu. Her yıl şiddeti artan baskı ve yasaklarla üniversite gençliği sindirilmeye çalışıldı. Öğrencilerin örgütlenme, düşüncelerini dile getirme ve tepkilerini gösterme hakları ellerinden alındı. Bilimin, sanatın ve dayanışmanın doldurması gereken kampüsleri çevik kuvvet doldurdu. Her türlü muhalif yapıya ve devrimci gençlere saldırıldı, tüm üniversite gençliğine sopa gösterildi.
Yoksulluğun gittikçe derinleştiği, emekçilerin ekonomik sorunların yanında siyasal baskılarla da boğuştuğu bir dönemden geçiyoruz. Tıkanan ve toplumsal dayanaklarını bir bir yitiren rejimin saldırganlığı artıyor. Rejimin temsilcileri, bir süre sindirebildikleri üniversite gençliğinin içinde “artık yeter” duygusunun filizlenmesini, emekçi gençliğin yüzünü toplumsal mücadeleye, devrimci saflara dönmesini istemiyor. Bu yüzden de özellikle üniversite gençliğinin üzerinden sopasını eksik etmiyor. Mesela geçtiğimiz yıl Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin eylemlerinde bunun sayısız örneğiyle karşılaştık. Üniversitelerine kayyum rektör atanmasına karşı eylemler gerçekleştiren Boğaziçili öğrenciler yasaklarla ve polis terörüyle karşılaşmışlardı. Pek çok üniversite öğrencisi gözaltına alınmış ve tutuklanmış, kimisinin KYK bursları kesilmiş, kimisi ise okuldan atılmıştı.
Kısaca ifade etmek gerekirse üniversitelerde “YÖK düzeni” sürüyor. Çünkü egemenlerin üniversiteleri dikensiz gül bahçesi yapma arzuları yerinde duruyor. Ancak diğer taraftan üniversite gençliği içerisinde de derin bir hoşnutsuzluk mayalanıyor. Biz devrimci Marksist gençlere düşen en önemli görev ise emekçi gençliği işçi sınıfının mücadelesine kazanmak, kapitalizme ve onun tüm kurumlarına karşı sınıfımızın mücadelesini büyütmektir. İşte o zaman her alanda olduğu gibi üniversitelerde de emekçi gençlik, üzerine dikilen deli gömleğini yırtıp atacaktır.
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu üniversite öğrencileri, Üniversitelerde “YÖK Düzeni” Sürüyor! , 6 Kasım 2022, https://en.marksist.net/node/7791
2078
Ekim Devriminin 105. Yıldönümünde…