14 Haziran 2018’de, Emine Şenyaşar’ın eşi ve iki oğlu AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın korumaları ve yakınları tarafından öldürüldü. Emine ana hayatta kalan oğlu Ferit’le birlikte 9 Mart 2021’den bu yana sorumluların yargılanmaları için adalet nöbeti tutuyor. “Şenyaşar ailesi için adalet, herkes için adalet” pankartıyla adalet talebini dile getirmeye devam ediyor. Katiller ellerini kollarını sallayarak toplum içinde boy göstermeye devam ediyorlar. Devam ediyorlar, çünkü faşist rejimin yargısı onlara dokunmuyor hatta ödüllendiriyor. Bugüne kadar Şenyaşar ailesine “hakaret”, “görevi yaptırmamak için direnme”, “Türkiye devletinin kurum ve organlarını aşağılama” gibi suçlamalarla yirmiden fazla soruşturma açıldı. Adalet taleplerini duymayan görmeyen, haykırışlara karşı sağır olan muktedirler zorbalıkta sınır tanımıyor. Devletin kurum ve organları sorgulanamaz, vatandaş talepte bulunamaz, devlet ve başındakiler emekçiye neyi reva görürse onu kabul etmek dışında başka bir seçenek olamaz! Emine ana soruyor, “neden bu devlet böyle yapıyor?” ve devam ediyor: “Bize hâlâ zulüm ediyorlar. Bugüne kadar çok zulüm gördük. Benim oğlum cezaevinde, ikisini de hastanede öldürdüler. Neden bu devlet böyle yapıyor? Çocuklarımın katillerine değil bize dava açıyorlar. Bana neden hakaret ettiğimizi soruyorlar. İnsanlar hastanede öldürülmez. Bunu Erdoğan bilmiyor mu? Onun da çocukları var. Ben hastayım, çocuğumu bıraksınlar ben de eve gidip oturayım. Bütün bunlara rağmen neden benim çocuğum bırakılmıyor? Bu zulmü kim bize reva görüyorsa aynısını yaşasın. Ben bunu yapanlara hakkımı helal etmiyorum.”
Anneler oğullarını, kızlarını, eşlerini arıyorlar, katillerin hesap vermesini istiyorlar. Emine ana bir tarafta oğluyla haykırıyor, bir tarafta Cumartesi Anneleri her hafta bin bir zorluk içinde meydana çıkıyorlar. “Oğlum nerede?”, “Kızım nerede?”, “Eşim nerede?” sorularını sormaya ve “sevdiklerimizden vazgeçmeyeceğiz” diyerek kararlılıklarını göstermeye devam ediyorlar. Egemenler anaların seslerini duymuyor, duymak istemiyorlar. Toplumun da görmesine, duymasına tahammülleri yok. Onun için hep yasaklarla, saldırılarla, gözaltılarla yanıt veriyorlar. Bazen “ülkenin içinde bulunduğu hassas dönem” deniliyor, bazen pandemi, bazen de hiçbir gerekçe sunmadan anaların meydana çıkmasını yasaklayabiliyorlar. 2011’de Erdoğan’ın annelere “acılarınızı dindireceğiz”, “acılarınızı paylaşıyorum” söylemi bugün diğer uca “çocuklarını arayanlar teröre hizmet ediyor” noktasına gelmiş durumda. Devletin bakanı “devletimizi paçozlara teslim etmeyiz” diye analara kolaylıkla hakaret edebiliyor.
Coğrafya değişiyor, dil değişiyor; devletler, egemenler değişiyor fakat tıynetleri değişmiyor. Arjantin’in Perşembe Anneleri veya Plaza De Mayo Anneleri 1977’de “çocuklarımızdan, torunlarımızdan, babalarımızdan haber alamıyoruz” pankartıyla alanlara çıktılar. 1976-1983 arasındaki faşist askeri diktatörlük döneminde en az 30 bin insanın kaybedildiği kayıtlara geçmiş durumda. Anneler haykırmaya devam ettiler. Cunta hükümeti “Perşembe Delileri”, “Teröristlerin Anaları” söylemini kullandı. Fakat analar beyaz başörtülerini takıp tüm zorluklara karşın alanlara çıkmaya, “biz buradayız” demeye devam ettiler. Acı coğrafya, dil tanımıyor; bütün kayıp analarının yüreği bir yangın yeri ve elbette mücadele azmiyle dolu. Soruyor analar; “ölülerimiz nerede?” ve devam ediyorlar egemenlerin yüzlerine vurmak için bilinen bir hikâyeyi anlatmaya: “Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve orada bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtığı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil’in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah etti…” Onlar bir karga bile değiller, Kabil’in kargayı görüp utanan kalbi de yok onlarda.
Azucena Villaflor Ana, Berfo Ana, Emine Ana ve daha niceleri… Yakınlarının cenazelerinin bulunması, katillerin cezalandırılması, adaletin yerini bulması için, en derin karanlıklarda bile ışıl ışıl yanan o küçük alevi canlı tutmak için mücadele etmeye devam ettiler, ediyorlar. Adaletsizliğe karşı, dünyanın dört bir yanındaki haksızlıklara karşı gelen analar, emekçiler onlar. “Bir araya gelerek ve zalimlerden hesap sorarak daha iyi bir hayat elde edebiliriz, daha iyi bir dünyayı kurabiliriz” diyorlar. Evet, inancımız tamdır. Elbette bir araya gelerek, birlikte hareket ederek onlardan hesap soracağız ve insana yakışır bir dünyanın temellerini atacağız.
link: Kocaeli/Gebze’den bir işçi , Emine Şenyaşar, Cumartesi Anneleri ve Daha Niceleri…, 24 Ekim 2022, https://en.marksist.net/node/7780
Kapitalizmin Küresel Karanlığı
Asya-Pasifik’te Artan Gerilim ve Tırmanan Japon Militarizmi