Barış bin yıllar öncesinden beridir insanlığın özlemidir. Yazılı tarihte insanlığın barışa dair özlemini anlatan sayısız kitap ve şiir bulunuyor. Tarih boyunca sömürücü efendilerin kendi aralarında sürdürdükleri savaşlarda ölenler de öldürenler de hep yoksulların evlatları oldu. Bu savaşlarda canından can kopan emekçiler de barışa hasret kaldı, barışı düşler oldu.
İşçi sınıfının şairlerinden Bertold Brecht, Çağrı adlı şiirinde “Bir de düşün «yok» dediğini” diye seslenir büyük insanlığa! Brecht’ten ödünç alarak ve biraz da değiştirerek devam edeyim: atom bombası mantar değil ki toprakta bitsin. Atom bombasını insan yaptı. Üstelik o bombaları yapan eller başka, yaptıran eller başka... Bombayı yapan eller reddettiğinde ne olur? Bir düşünelim: çeliği döken eller durduğunda, üreten eller birleştiğinde ne olur? İşte o zaman gelir dünyaya barış. Büyük insanlığın binlerce yıllık özlemi gerçek olur.
Eylül ayının başı yazın yerini sonbahara bıraktığının habercisidir. İzmir’de 1 Eylül akşam saatleri... Konak Meydanında otobüslerden, metrodan, tramvaydan inen çoğu kara kavruk insan kalabalığı sahile doğru akıyorlardı. İş çıkışı 1 Eylül Dünya Barış Günü eylemine katılmak için Cumhuriyet Meydanına yürüyorlardı. Beyaz tülbentli, ellerinin ve yüzlerinin çeşitli yerlerinde geleneksel dövmeleri olan yaşlı Kürt anneleri birbirlerinden destek alarak yürüyorlardı. Çevreciler, barınma sorunu yaşayan öğrenciler, fabrikalardan çıkıp koşarcasına alana yetişmeye çalışan işçiler, bebek arabalı genç anneler... Deniz biraz hırçındı, esen ılık meltem ise serinletiyordu hepimizi. Yanım sıra, önümde, arkamda yürüyen insanlar vardı. Kendi aralarındaki konuşmalara kulak verdim. 1 Eylülden itibaren geçerli olan fahiş doğalgaz ve elektrik zamlarından konuşuyorlardı. Otobüslerde, metroda, tramvayda küçük harflerle konuşan insanlar, gruplar halinde yürürken daha büyük harflerle konuşuyorlardı.
Açıklamanın yapılacağı Cumhuriyet Meydanında toplanmaya başlayan insan kalabalığı bir arada olmanın, duygu birliğinin yarattığı coşku nedeniyle özgüvenliydi. Atılan sloganlar da konuşmalar da büyük harflerle yapılıyordu. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri “Savaşa, Yoksulluğa, Yolsuzluğa, Kadın ve Doğa Katliamına Karşı Barışı Savunuyoruz” pankartıyla alana yürüdü. “Savaşa Hayır”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Faşizm Yenilecek, Barış Kazanacak”, “Savaş Kaybettirir, Barış Kazandırır”, “Biji Aşiti” dövizleri taşındı.
Alanda genç, yaşlı, kadın, erkek birçok insana “ne istiyorsunuz, talepleriniz nedir, ne yapmalıyız?” diye sorular sordum. Hemen hemen aynı şeyleri söylediler. “Barış istiyoruz”, “kadınlar öldürülmesin”, “artık hiç geçinemiyoruz. Böyle giderse aç kalacağız”, “elektriğe, doğalgaza yine zam gelmiş. Kış geliyor. Bu faturaları ödememiz imkânsız”, “herkes birlik olsun” benzeri cevaplar verdiler.
Barış Annesi Behiye Yalçın anadilinde bir konuşma yaptı. “Biz barış ve eşitlik istiyoruz. Yıllardır bunu söylüyoruz. Artık anneler ağlamasın istiyoruz. Dünyanın her yerinde barış istiyoruz. Savaş ölümdür. Savaş katliamdır. Savaş annelerin gözyaşıdır. Biz artık annelerin gözyaşı aksın istemiyoruz. Biz tecrit kaldırılsın istiyoruz. Masa kurulursa barış da gelir. Masayı devirdiklerinde savaş oluştu. Kimse barıştan korkmasın. İnsanlara zarar veren savaştır. Savaşta anneler çocuklarını, insanlar eşlerini kaybediyor. Biz Kürt halkı barış isteyen bir halkız. Kürt halkına artık kimsenin cenazesi çuvallarda verilsin istemiyoruz. Hiçbir insan bunu hak etmiyor. Kanımızın son damlasına kadar barışı savunacağız” dedi.
Emek ve Demokrasi Güçleri adına KESK İzmir Dönem Sözcüsü Nursel Yücesoy konuştu. Adı konmamış bir Üçüncü Dünya Savaşı yürüdüğünü ve emperyalistler arasında sürdürülen bu paylaşım savaşından dolayı insanlık ve doğa kırımı yaşandığını söyledi. “Emperyalist ülkeler, kendi çıkarları uğruna işgallerle, saldırılarla dünyayı kana bulamaya, gerici dikta güçlere zemin yaratmaya devam ediyorlar. Bir kez daha insanlık değerleri yerle bir ediliyor. Doğa geri dönüşü olmayan tahribatlara maruz kalıyor. Gözyaşı ve acılar dinmiyor. İşçi sınıfının, ezilenlerin büyük bedellerle elde ettiği eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye dair kazanımlar bir bir gasp ediliyor. Sistemin yarattığı pandemiler dahi fırsata çevrilerek sosyal yaşam cehenneme çevriliyor” dedi. Türkiye’deki enflasyonist politikalar, yolsuzluklar ve savaş politikaları yüzünden halkın derin bir yoksulluk yaşadığını dile getirdi.
1 Eylülde bir kez daha ve en derinden hissettim ne kadar haklı bir mücadele yürüttüğümüzü. Böyle hissedenlerin, savaşa, acıya, sömürüye, kısacası kapitalizme “yok” diyenlerin sayısının çoğalması lazım.
link: İzmir’den bir MT okuru , “Bir de Düşün «Yok» Dediğini!”, 10 Eylül 2022, https://en.marksist.net/node/7746
Bizim Açlığımız, Onların Serveti
Yalanın Yalanı ve Sahibini Bekleyen Doğrular