31 Temmuz 2022’de düzenlenen Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), soruların çalındığının belli olması üzerine iptal edildi. Sınavdan hemen sonra CHP Milletvekili Yıldırım Kaya sınavda sorulan en az 10 sorunun bir yayınevinin deneme soru kitapçığındaki sorularla aynı olduğunu ileri sürdü. Sınava giren pek çok kişi de yayınevinin sorularıyla sınavda çıkan bazı soruların birebir örtüştüğünü ortaya koyan görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaştı. ÖSYM Başkanlığı yayınladığı kısa bir açıklamayla her zaman olduğu gibi iddiaların asılsız olduğunu ve itibar edilmemesi gerektiğini iddia etti. Ancak tartışmanın sürmesi ve soruların çalındığı gerçeğinin üzerinin bu kez kapatılamayacağının belli olmasıyla birlikte, Erdoğan, konuyla ilgili Devlet Denetleme Kurulunu devreye soktuğunu açıkladı. Daha sonra, sınav skandalı gündemin başköşesine oturduğu için Erdoğan bir gece yarısı kararnamesiyle ÖSYM Başkanını görevden almak zorunda kaldı. Böylece ortaya çıkan rezalet, rejimin tepesi tarafından da ikrar edilmiş oldu. KPSS rezaletinin ortaya serdiği tablo rejimin içerisinde debelendiği çürüme ve çözülme sürecine dair pek çok şey anlatıyor. Ancak buna geçmeden önce KPSS denilen garabetin burjuva devlet tarafından nasıl bir umut tacirliğine ve rant kapısına dönüştürüldüğüne bakalım.
Milyonlarca insan gecesini gündüzüne katarak bu sınava hazırlanmaya çalışıyor. Adaylar aileleriyle birlikte bin bir zahmete katlanıyor. Sınava hazırlık süreci özellikle gençler için dayanması zor bir işkenceye dönüşüyor. Bu sınava hazırlanırken pek çok gencin ruh sağlığını yitirmesi, dahası sınavın ve işsizlik kaygısının yarattığı bunalımla kimilerinin intihara yönelmesi KPSS’nin nasıl bir illet olduğunu acı bir şekilde gösteriyor. Üstelik ÖSYM ve diğer burjuva eğitim kurumlarının iddia ettiği üzere KPSS hiç de bilimsel nitelikte bir sınav değildir. İddia edildiği gibi yetenekleri test etme ve bilgi ölçme sınavı da değildir KPSS. Burjuva devletin milyonlarca genci kimi zaman yıllar süren bir maratonla oyaladığı ve sahte hayallerle alıklaştırmaya çalıştığı bir aldatmacadır. Bu nedenledir ki toplumun bir kesimi bu sınavın gereksizliği ve şaibeleri konusunda diğer sınavlarla kıyaslanmayacak derecede yaygın bir kanıya sahiptir. Gerçek de budur. Hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi asıl işlevi, son derece aldatıcı bir şekilde demokratik bir işe alım süreci algısı yaratılırken, sınav maliyeti adı altında emekçilerin ceplerindeki paraların devletin ve patronların kasasına hortumlanmasıdır. Yani bu umut tacirliğinin ardında büyük bir vurgun yatmaktadır.
Henüz resmi bir açıklama yapılmasa da 2022 KPSS lisans sınavına yaklaşık 1,5 milyon kişi başvurdu. Eylül ayında yapılması planlanan ortaöğretim ve ön lisans sınavları hesaba katıldığında sınavlara toplam başvuran insan sayısının 4 milyona yaklaşması bekleniyor. ÖSYM tarafından yayımlanan kılavuzda KPSS sınav ücreti oturum başına 115 lira olarak belirlendi. Üç oturuma katılacak bir aday 345 lira para yatırmak zorunda. Bu devasa bir rant demektir. Üstelik “sınavlar cumhuriyetinde” bu rant sadece KPSS ile sınırlı değil. ÖSYM senenin başında yayınladığı açıklamada 2021 yılında sınavlara katılan toplam aday sayısının 9 milyona yaklaştığını övünerek duyurdu. Yani ortada milyarlarca liraya ulaşan büyük bir vurgun ve onlarca yayınevinin kıyasıya rekabet ettiği, emekçilerin büyük meblağlar karşılığında dershane ve özel kurslara mecbur bırakıldığı devasa bir sektör var.
KPSS madalyonunun bir yüzünü işte bu rant mekanizması oluşturuyor. Madalyonun diğer yüzünde ise en üretken çağlarında yaşamdan kopartılan milyonlarca gencin hazin hikâyesi var. Milyonlarca genç üniversite sınavına hazırlanırken yaşanan psikolojik ve maddi zorluklar yetmiyormuş gibi mezun olduktan sonra kamuda işe girebilmek için KPSS ile yeniden stresli ve sıkıntılı bir sürecin içine itiliyor. Üstelik bu öylesine akıldışı bir sınav ki başvuranların milyonları bulduğu sınavla atanan kişi sayısı birkaç bini geçmiyor. 15 bin öğretmen atamasında KPSS ile atanacak kişi sayısı 2020 yılında sadece 360’tı. MEB’in 2021 idari faaliyet raporundaki verilere göre ise son bir yılda KPSS’ye giren 407 bin öğretmenden sadece 21 bin 407’si yani yüzde 5,34’ü atandı. Geriye kalan yüzde 94,66’sı ise atanmadı. Yine bazı verilere göre hâlihazırda atama bekleyen milyonlarca öğretmen adayı var. Pek çok öğretmen adayı nice zorluğa göğüs gererek defalarca KPSS’ye giriyor, atanması için gereken puanları alıyor ancak yine de atanamıyor. Çünkü KPSS engelinden sonra bu sefer karşılarına özellikle rejim ile özdeşleşmiş olan mülakat engeli çıkıyor. Milyonlarca genç kendini yetersiz, değersiz ve işe yaramaz bir birey olarak görmeye başlıyor. Toplum içinde bir yer edinemeyen, işsiz, hayatını kurup kendi ayakları üzerinde duramayan kişi ailesine muhtaç bırakılıyor. Devletin kapitalist rant uğruna ve ideolojik saiklerle ayakta tuttuğu ve her geçen sene “mükemmelleştirdiği” sınav düzeneğinin çarkları arasında milyonlarca insan kelimenin gerçek anlamıyla öğütülüp un ufak ediliyor. Son birkaç yılda atanamayan 100’den fazla öğretmenin intihar etmesi KPSS denilen sistemde çarkların nasıl ve ne uğruna işletildiğinin çarpıcı bir özetidir.
KPSS rezaleti duru gökte çakan bir şimşek değildir. Gericiliğin, kayırmacılığın, yolsuzluğun, pervasızlığın ve aymazlığın ayyuka çıktığı, devlet kurumlarının nepotizm bataklığına dönüştürüldüğü bir dönemde böylesi bir skandalın yaşanması elbette şaşırtıcı değil. Rejimin bugüne dek uyguladığı siyaset tarzının zorunlu sonuçlarından biridir. AKP iktidarı döneminde eğitimin ticarileştirilmesi, dini bir içerikle doldurulması ve kadrolaşma politikası çok büyük bir hız kazanmıştır. Bu doğrultuda tarikat ve cemaatlerle her daim organik ilişkiler kurulmuştur. Uzun yıllar süren faaliyetle Gülencilerin devlet içinde önemli bir güç kazandığı ve bunun eğitim alanında da önemli oranda geçerli olduğu biliniyor. AKP’nin hem devlet genelinde hem de eğitimde bu etkiden yararlanmak istediği ve Gülencilerle bir dönem ittifak yaptığı da malûmdur. Cemaat için devletin bütün imkânlarının seferber edildiği bizzat Erdoğan tarafından itiraf edilmiştir. Bu seferberlik sonucunda geçmiş yıllardaki pek çok sınavda soruların çalınması ya da sızdırılması gündeme gelmiştir. 2010’daki skandal en bilinenidir. AKP iktidarının Türk-İslam tipi faşist bir rejime dönüştürüldüğü 15 Temmuz sonrasında ise bu durum yeni bir boyut kazanmıştır çünkü iddia edildiğinin aksine sınav sorularının çalınması sadece Gülen cemaatiyle sınırlı değildir. Gülenci ekipten boşaltılan kadrolar İsmailağa cemaati başta olmak üzere Menzil tarikatı ve iktidara yakın diğer dini grupların unsurlarıyla doldurulmuştur. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu cemaatlere bağlı vakıflarla çok sayıda protokol imzalamış, bu bakanlıkların yönetici kadrolarına söz konusu tarikat ve cemaatlerden kişiler yerleştirilmiştir. Yine son günlerde açığa çıktığı üzere bu dini aygıtların etki alanı asker-sivil bürokrasinin üst mercilerine kadar genişletilmiştir. Bu rejimin kendini var etme, iktidarını koruma yöntemlerinden biridir.
Erdoğan kitleler nazarında hasar görmüş imajını düzeltmek için KPSS rezaletinden siyasi rant devşirmeye çalışmaktadır. Bunun için Cumhur ittifakının diğer ortağı olan MHP kökenli ÖSYM Başkanını görevden almaktan geri durmamıştır. Ama KPSS rezaleti rejim içindeki çatlakların aldığı yeni boyutu gösterirken, rejimin toplum nezdinde daha fazla sorgulanması sonucunu da doğurmuştur. Tam da bu yüzden rejim sözcüleri demagojik söylemlerle skandalın sorumlusu olarak muhalefeti göstererek toplumdaki itibar kaybını önlemeye çalışıyorlar. Özetle KPSS rezaleti hem milyonlarca gencin içine itildiği umutsuzluk sarmalına hem de rejimin yarattığı çürüme ve yozlaşmaya ayna tutuyor.
link: Can Aytekin, KPSS Rezaletinin Anlattıkları, 11 Ağustos 2022, https://en.marksist.net/node/7726
Yoksulluğun Dibi!
“Huzur Adası” İmroz’dan “Hüzün Adası” Gökçeada’ya