Sri Lanka’da aylardır devam eden ve emekçilerin devlet başkanı Gotabaya Rajapaksa’nın sarayını basması ve başbakan Ranil Wickremesinghe’nin evini ateşe vermesiyle üst aşamaya sıçrayan halk isyanı, peş peşe gelen istifalarla ve son olarak Rajapaksa’nın Singapur’a kaçmasıyla bir politik devrime dönüşmüş bulunuyor. Ayağa kalkan emekçiler, sömürü, yoksulluk, kibir ve zulümle cisimleşen egemenlerin sarayını düşürmüşlerdir! Katlanılmaz bir yoksulluğa mahkûm edilen emekçiler, ele geçirdikleri saraydaki lüks ve şatafatı teşhir ederek, kendilerinden çalınanlarla böylesi bir yaşam sürenlere öfkelerini çarpıcı bir şekilde göstermişlerdir. Çok açıktır ki bu manzara sadece Sri Lanka’nın sömürücülerine değil tüm dünya sömürücülerine korku salmıştır.
Sri Lankalı emekçiler Mart ayından bu yana kitlesel protestolarla, gıda, enerji gibi temel mallara gelen yüksek zamlara, derinleşen ekonomik krize isyan bayrağını çekmiş, kendilerini bu yoksul hayata mahkûm eden egemenlerden hesap sormaya girişmişlerdi. İlk günlerde uzun saatler süren elektrik kesintilerini protesto etmek için ülke geneline yayılan küçük mum ışığı nöbetleriyle başlayan eylemler kısa sürede eğitim, sağlık, beslenme gibi tüm temel ihtiyaçlardaki kronikleşen sorunlara karşı kitlesel protestolara dönüşmüştü.
Devlet başkanı Gotabaya Rajapaksa eylemlerin önünü kesmek için ilk etapta 2 Nisanda olağanüstü hâl ilan etmiş, sosyal medya yasakları getirerek isyanın yayılmasının önüne geçmek istemişti. Ancak kelimenin tam anlamıyla açlıkla burun buruna gelen kitleleri ne baskı ne de zorbalık durdurabilmişti. İstediğini elde edemeyen Rajapaksa’nın ilk OHAL’i kısa sürmüş, ertesi gün Merkez Bankası başkanı ve kabinedeki 26 bakan istifa ettiğini açıklamıştı. Bu öfke selini şiddetle bastıramayacağını anlayan Rajapaksa’nın göstermelik bu adımları da emekçilerin öfkesini dindirmemişti. Sabrı taşan, öfkesi artan emekçiler başta başkan Rajapaksa olmak üzere tüm hükümetin istifasını talep etmişlerdi. Emekçilerin “Gota Defol!” sloganları büyüdükçe büyümüş, ülkeyi aile hanedanlığına dönüştüren ve her türlü yolsuzluğu kendisine hak gören Rajapaksalar, emekçilerin hedef tahtasının tam ortasına oturmuşlardı.
Devam eden günlerde Rajapaksa ailesine mensup olan ve kabineden istifa eden bakanların yeni konumlandırmalarla devletteki görevlerini sürdüreceklerinin açıklanması üzerine protestolar yoğunlaşmıştı. Kitlesel gösteriler Rajapaksa ailesinin ikamet ettiği yerleşim yerlerine yaklaşmıştı, başkent Kolombo’daki Galle Face’te bulunan Cumhurbaşkanlığı konutunun önünde “GotaGoGama” adıyla çadır kamplar kurulmuştu. 9 Nisanda tüm yasaklara rağmen Hristiyan din adamları, Budistler, Müslümanlar, öğrenciler, kadınlar, kamu emekçileri, sendikalarıyla birlikte gelen işçiler yani toplumun tüm kesimlerinin birleştiği kitlesel gösteriler organize edilmiş, “Galle’i İşgal Et”, “Burası sizin ATM’niz değil, bizim ülkemiz”, “Çaldığın paramızı geri ver”, “Hayallerimizi çalarsanız, rahat uyumanıza izin vermeyiz!” sloganları yükselmişti. Galle Face’te 9 gün boyunca aralıksız süren eylemlerde, egemenlerin yıllardır sürdürdüğü dini ve etnik ayrımcılığa karşın halkların birliğini ve dayanışmasını güçlendirmek için hem Sinhala hem de Tamil dillerinde ortak şarkılar söylenmişti. 1956 yılında Sinhala Tek Yasasını savunmasıyla tanınan eski Seylan Başkanı Bandaranaike’nin heykeli sallanmıştı. Budist rahipler ve Hıristiyan rahipler de dâhil olmak üzere birçok dini liderin katılımıyla Ramazan Bayramı kutlanmıştı. 2009’da sona eren Sri Lanka iç savaşı sırasında öldürülen veya kaybedilenleri anmak için ortak bir anma etkinliği de düzenlenmişti.
Ayrıca taleplerini genişleten emekçiler, 2019’da yüzlerce insanın öldüğü bombalı Paskalya saldırıları için “Bu saldırının arkasında kim var?” diyerek adalet talebini yükseltiyorlardı. Emekçilerin siyasal taleplerinin de genişlediği eylemlerin kapsayıcılığı her geçen gün büyüyordu. Sendikalar da bankacılık, liman, eğitim, sağlık, tarım plantasyonları, demiryolu ve petrokimya dâhil tüm sektörlerde isyanın parçası olduklarını ilan ettikleri genel grevler örgütlüyorlardı.
Eylemlerin giderek genişlemesine ve doğrudan Rajapaksa ailesini hedef almasına rağmen geri adım atmayacağını söyleyen cumhurbaşkanı Gotabaya Rajapaksa, 6 Mayısta ikinci kez OHAL ilan etmişti. Rajapaksa ailesinin destekçileri adı altında paramiliter çeteler emekçilerin kurdukları çadır kamplara saldırmıştı. Fakat onlarca insanın hayatını kaybetmesi ve yaralanmasıyla, yüzlercesinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan bu devlet terörü, emekçilerin geri çekilmesini sağlamak bir yana öfkesini daha da biledi ve ok yaydan çıktı. Saldırıları organize eden Rajapaksa’nın partisi SLPP’nin üst düzey isimlerinin evleri ateşe verildi, lüks arabaları yakıldı. Tüm bu olayların ardından cumhurbaşkanı Gotabaya’nın ağabeyi başbakan Mahinda Rajapaksa istifa ettiğini açıkladı. İstifaya rağmen emekçi kitleler kendilerine yaşatılan acıların hesabını sormak, kararlılıklarını göstermek için başbakan Mahinda Rajapaksa da dâhil bakanların evlerini ve ofislerini yıktı. Cüretini kuşanan emekçilerin yıkmaya başladığı şey sarsılmaz sanılan düzenin kaleleriydi. Apar topar ailesiyle birlikte deniz üssüne kaçtığı haberi çıkan Mahinda Rajapaksa, emekçilerin haklı haykırışlarını duymaktan kurtulamadı. Üs çevresine gelen binlerce emekçi, Rajapaksa’nın tutuklanmasını talep etti.
Mahinda Rajapaksa’nın istifasının ardından cumhurbaşkanı tarafından Ranil Wickremesinghe başbakanlığa atandı. Mahinda’nın yerine Wickremesinghe’nin gelişi emekçilerin cephesinde hiçbir değişikliğe neden olmadı. Çünkü bu kişi de baskıcı ve emekçileri derin bir yoksulluğa iten rejimin işbirlikçisiydi. Başkan Rajapaksa hâlâ sarayında oturmaya devam ediyor, tüm yaşananlara rağmen koltuğunu bırakmaya niyetli olmadığını ifade ediyordu. Ancak Rajapaksaların yıkılmaz sandığı saltanatı sarsılmaya başlamıştı bir kere! On binlerce emekçi Kolombo’daki resmi konutu önünde sloganlarla bekleyişini sürdürmeye devam etti. 9 Temmuz günü ise dünya emekçilerinin coşkuyla, sömürücü egemenlerin ise korkuyla seyrettiği görüntüler yaşandı. Emekçiler tüm polis barikatlarına ve göz yaşartıcı gazlara rağmen Başbakan Ranil Wickremesinghe’nin başkent Kolombo’daki konutunu ateşe verdi ve devlet başkanlığı sarayını kuşatarak ele geçirdi. Yaşananların hemen ardından Parlamento sözcüsü, Gotabaya Rajapaksa’nın 13 Temmuz 2022’de görevinden resmi olarak istifa edeceğini belirten bir bildiri yayınladı. Başbakan Wickremesinghe de yeni hükümet kurulduğunda istifa edeceğini açıkladı.
Ancak ülkeden kaçmayı başaran Gotabaya Rajapaksa’nın yerini 13 Temmuzda cumhurbaşkanı vekili olarak Wickremesinghe aldı. Haberin ardından bu kez de Başbakanlık konutunu işgal eden emekçiler tüm yöneticilerin istifa etmesini talep ettiler. İstifa etmeyen ve derhal olağanüstü hâl ilan eden Wickremesinghe, orduya “düzeni” sağlamak için ne gerekiyorsa yapma yetkisi verdi. Tüm tehditlere rağmen geri adım atmayan emekçilerin isyanı devam ederken, Gotabaya kaçtığı Singapur’dan istifa ettiğini açıkladı. İlk etapta Rajapaksaları başlarından defeden emekçiler, onyıllardır ülkenin siyasetine egemen olan bir aile hanedanına son vermiş oldular.
Rajapaksaların yükselişi ve kaçışı
Yaklaşık 22 milyon nüfusa sahip Sri Lanka’da nüfusun %75’ini Sinhala, %15’ini Sri Lankalı ve Hintli Tamil halkı, kalanını ise diğer etnik gruplar oluşturuyor. 1948 yılında bağımsızlığını kazanan Sri Lanka o yıllara kadar sırasıyla Portekiz, Hollanda ve İngiltere’nin sömürgesi durumundaydı. Bağımsızlıktan sonra, Rajapaksa ailesinin de mensubu olduğu ve ülkenin çoğunluğu durumundaki Sinhalaların eline aldığı siyasal güç, diğer etnik grupların haklarını gözetmedi. Başta Tamiller olmak üzere diğer etnik grupların anadilleri yasaklandı, mülkiyet hakları kısıtlandı. Ülkenin kuzeyinde yoğunlaşan Tamillerin hem ekonomik hem de siyasal alanda dışlanmalarıyla birlikte 30 yıla varan çatışmaların fitili de ateşlendi, Tamil Kaplanları ile Sri Lanka devleti arasında 1983 yılında başlayan çatışmalar tüm ülkeyi etkileyecek bir iç savaş boyutuna ulaştı. Zaman zaman ateşkesler ilan edilse de her seferinde iki tarafın da saldırılarıyla alevlenen savaş 2009 yılına kadar devam etti. Bu süre boyunca körüklenen Sinhala şovenizmi, iktidarın gücünü elinde tutması için en büyük dayanaklardan biri haline geldi. 1970’lerden bu yana siyaset sahnesinde olan Rajapaksa ailesinin bir hanedanlık kurma hikâyesi de bu sürece dayanıyor.
2005 yılında devlet başkanlığına aday olan Mahinda Rajapaksa, Sri Lanka’nın Budist Sinhalalara ait olduğunu, Tamil ulusal sorununun ise askeri yollarla çözüleceğini savunuyordu. Seçimi kazanan Mahinda Rajapaksa, iktidar olduğu yıllar boyunca milliyetçi ve dini söylemleri yükseltti, halklar arasındaki kutuplaştırmayı derinleştirdi. ABD vatandaşı olan ve oraya yerleşen kardeşi Gotabaya Rajapaksa’yı da ülkeyi birlikte yönetmek için çağırdı. Savunma bakanlığı koltuğuna Gotabaya’yı oturtan Mahinda, 2007’den itibaren ülkenin kuzeyine ve doğusuna askeri saldırıyı yoğunlaştırdı. Asıl kıyım ise 2009 yılında gerçekleşti. 300 binden fazla Tamil’in evini terk etmek zorunda kaldığı, aralarında çocukların da olduğu 50 bine yakın insanın öldürüldüğü yaklaşık 9 ay süren bu vahşetin sonunda Rajapaksalar kendilerini iç savaşı bitiren, “kahraman Sri Lankalılar” olarak ilan ettiler.
Devam eden yıllarda sürekli pompalanan Sinhala milliyetçiliği eşliğinde bu “zaferin” ekmeğini yemeye devam eden Rajapaksalar 2010 seçimlerini de kazandılar. Şovenizmle sarhoş edilen ve Rajapaksaları destekleyen Sri Lankalılar arasında Rajapaksalara isimlerinin kısaltılması “Raja” yani “Kral” ile hitap edilmeye başlandı. “Raja”ya muhalefet etmek düşmanlıkla, vatan hainliği ile damgalanır oldu. Kısa sürede bir diktatör klasiği olan resimler, portreler ülkenin dört bir yanına asıldı, ülke parasına basıldı, okul müfredatına destansı anlatımlar yerleştirildi.
İç savaş yılları boyunca ekonomik sorunların derinleştiği Sri Lanka’da, siyasi otoriteyi ele geçiren Rajapaksalar ekonomi politikalarında da keyfiliğini sürdürdü. Her ne kadar sıranın ekonomik kalkınmaya geldiğini söylese de Rajapaksaların “büyük ekonomik politikaları” borç üzerine kuruluydu. Özellikle Hindistan’a karşı müttefik kazanmak isteyen ve bölgedeki konumu nedeniyle yayılmacı siyasetine fayda sağlayacağını düşünen Çin, Sri Lanka’nın en büyük kredi finansörü durumuna geldi. Sözde altyapı yatırımlarına hız veren Rajapaksaların “çılgın” projeleri de bu dönemde hızlandı. Örneğin memleketleri olan Hambantota kentine bugün “ıssız havaalanı” unvanını alan üçüncü bir uluslararası havaalanı inşaatı başlattılar. Ülke ihtiyaçlarına uygun olmadığı ve doğal yaşam alanlarını tahrip edeceği gerekçesiyle yapılan tüm itirazları geri çevirdiler, muhalefet olanları “Sri Lanka’nın kalkınmasını istemeyen düşmanlar” olarak nitelediler. Devlet kaynaklarının aileye ve yandaşlara akıtıldığı, dış borcun 4 katına çıktığı 2005-2015 yıllarında bugün yaşanan ekonomik çöküşün de altyapısı döşendi.
Rajapaksalar 2015’teki seçimleri muhalefete kaptırdı ve iktidar koalisyon hükümetine geçti. Ancak yeni iktidar kısa sürede krize sürüklenirken Rajapaksa ailesi de iktidarı yeniden ele geçirme hırsından vazgeçmedi. 2018’de bir hükümet darbesiyle eski cumhurbaşkanı Mahinda Rajapaksa başbakanlık koltuğuna oturduysa da Anayasa Mahkemesi buna izin vermedi. Siyasal krizin devam ettiği 2019’da, Paskalya Bayramında kilise ve otellere düzenlenen saldırıda 300’e yakın kişi yaşamını kaybetti. Sinhala milliyetçiliğinin hedefine Müslüman Tamiller oturtulurken, elbette Rajapaksa ailesi izaha muhtaç bu “terör” saldırısını yeniden iktidara yükselmek için fırsata dönüştürdü.
Fakat ekonomik krizle, borç için IMF’ye başvurulmasının ardından gelen yeni vergilerle ve özelleştirmelerle, hükümet darbesiyle vb. geçen çalkantılı bir beş yıllık dönemin ardından, Rajapaksalar 2020 seçimlerinde yeniden iktidara geldi. İki dönem başkanlık sınırı olan Sri Lanka’da yeni devlet başkanı Mahinda Rajapaksa’nın kardeşi Gotabaya Rajapaksa oldu. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kardeş Rajapaksa, bakanları, milletvekilliklerini, büyükelçilikleri ve daha pek çok üst düzey devlet koltuğunu aile üyeleriyle doldurdu.
Bir kez daha tüm keyfilikleriyle anayasayı değiştiren Rajapaksalar, iktidarı kaybettikleri 2015-2020 arası kendilerine tehdit olarak gördükleri tüm değişikliklere son verdiler. Cumhurbaşkanı olağanüstü yetkilerle donatıldı, bağımsız denetim kuruluşlarının işlevine son verildi, iki dönem sınırı kaldırıldı. Fakat zaman da Rajapaksaların aleyhine işliyordu. Dünya genelinde ekonomik kriz derinleşirken, patlak veren pandemi, büyük ölçüde turizm gelirlerine bağlı ülkenin çöküşünü hızlandırdı. Ülkeye giren döviz gelirlerinin azalması, önemli oranda ithal edilen tüketim mallarının temin edilememesine yol açtı. Bu sorunlar başlarda pandemi yasakları ve Müslüman düşmanlığı ile örtülmek istendi. Örneğin Covid-19 vakalarının ilk önce sadece Müslüman mahallelerinde olduğu açıklandı. Akıldışı söylemler eşliğinde örgütsüz halkın Müslüman düşmanlığını büyütecek propagandalara hız verildi. Müslüman inancına göre ölülerini gömmek isteyen halka yasaklar getirildi. Budist tabanını memnun etmek, kendisine olan bağlılığı devam ettirmek için Sinhalaların dini duygularını okşayan Rojapaksa, Müslüman ve Hıristiyan ölüleri yakma zorunluluğu başlattı.
Ancak kıtlığın büyüdüğü, emekçilerin açlıkla burun buruna geldiği noktada tüm bu ikiyüzlü politikalar da etkisini kaybetmeye başladı. Küçük bir azınlık dışında tüm ülkenin sefalet çukurunda debelenmesi inanılmaz boyutlara varan çelişkilerin üstünü örtmeye yetmedi. Yıllardır emekçi halkı birbirine kırdırarak iktidarda kalan ve zenginlik içinde yüzen egemenlerin korkusu büyüdü. Açlığın, emekçilerin gözündeki bağı açtığı bu dönemde tüm yapay ayrımları bir kenara koyan Sri Lankalı emekçilerin ülkeyi salladığı isyan da böylece başlamış oldu.
Kapitalizmin sistem krizinde debelendiği bu tarihsel süreçte Sri Lankalı emekçilerin bu başkaldırısı, ezilen ve sömürülen emekçi sınıfların devrime olan ihtiyacını da bir kez daha gösteriyor. Sabrı taşan ve sel olup akan emekçi kitleler, güçlerini sarsılmaz sanan ve kibirlenen egemenleri korkudan titretip saraylarından def etmişlerdir. Bu gücün devrimci bir örgütlülükle birleştiğinde kapitalist düzeni de yıkacağını bilen egemenler, zor yoluyla bastıramadıkları isyanları “ortak diyalog” kandırmacasıyla pörsütmeye çalışıyorlar. Dünyanın geri kalanında olduğu gibi Sri Lankalı emekçilerin önünde aşması gereken engellerden birini de bu gerçeklik oluşturuyor. İşçi sınıfına vaat edeceği hiçbir şeyi kalmayan bu köhnemiş düzen Asya’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Avrupa’ya dek yeni isyan sayfalarını açmış durumda. Son 22 yıldır dünya genelinde artan emekçi isyanları ve bu isyanların doğrudan düzeni hedef alan yönleri giderek belirginleşiyor. Ya yok oluş ya sosyalist devrim kavşağındaki dünyamızın doğru rotaya girmesi de bu düzenin işçi sınıfının devrimci mücadeleyle yıkılmasından geçiyor!
link: Pınar Şafak, Sri Lanka’da İsyan Eden Halk Rajapaksa Hükümranlığını Yıktı, 18 Temmuz 2022, https://en.marksist.net/node/7703
Sağlık Çalışanlarının Sorunlarına Bir Bakış