Krizle sarsılan kapitalist düzenin egemenleri, attıkları her adımda büyük sermayenin çıkarlarını ön plana alırken, tüm dünyada emekçilere yönelik yeni bir saldırı dalgasını yükseltiyorlar. Bir yandan da oluşacak yeni tepkilerin nasıl bastırılacağı ya da manipüle edileceği sorusuna yanıtlar aramakla meşguller. Covid-19 pandemisiyle kazandıkları deneyimden yararlanmak isterlerken yeni pandemi öcüsü adayımız çoktan sahnede belirdi: “Maymun çiçeği” salgını! Medya “eşi görülmedik salgın” söylemiyle kitleleri korkutmaya başladı bile. Daha şimdiden bu zokayı bir kez daha yutmaya hazır olan sözde solcular da sıraya girdiler. Burjuva kurumlara hizmet eden kimi tıp uzmanları bile, “pireyi deve yapmayalım” mealinde açıklamalar yapıp bu hastalığın aşısının da tedavisinin de olduğunu, bulaşıcılığının ve ölüm oranlarının yüksek olmadığını söylerken, burjuva medya, rating peşinde konuyu abarttıkça abartıyor. Muhalif geçinen kimileriyse, hâlâ burjuvazinin Covid-19’la baş edemediği düşüncesi üzerinden güya muhalefet yapmaya çalışıyorlar.
Örneğin, İngiliz gazeteci ve akademisyen Sunny Hundal, Davos zirvesinden, liberallere has bir bönlükle şu sonucu çıkarıyor: “Son birkaç yıldan çıkaracağımız bir ders varsa, seçkinlerin bizi neyin beklediğine dair hiçbir fikrinin olmadığıdır. Dünyayı kontrol etmek şöyle dursun, dünyanın en zengin ve en güçlü kişileri onu etkilemekte bile zorlanıyor.”[1] Hundal bu sonuca nereden ulaşıyor? Pandemi sürecinde yaşananlardan! O da tıpkı diğer düzen solcuları gibi, “seçkinlerin” (yani egemenlerin) bu süreçte hiçbir dahli olmadığını ve hastalığa karşı mücadelede çaresiz kaldıklarını düşünüyor. Onların her şeyi kontrol altında tutabildikleri ve her şeyi tıkır tıkır bir plana göre işlettikleri fikri elbette ki saçmalık olurdu. Tarihte hiçbir egemen sınıf böylesi mutlak bir güce sahip olmamıştır. Ama mutlak bir güce sahip olmamaları hiç de egemen olmadıkları anlamına gelmez. Yani tam ve mutlak bir kontrole sahip olmadıklarından hareketle, onların hiçbir şeyi kontrol edemedikleri sonucuna çıkmak, ya akademisyenlere has bir ahmaklıktır ya da düpedüz bilinçli bir çarpıtmayla insanları aldatma çabası.
Gerçek şu: Kitleler Covid-19’la büyük bir deneye tabi tutuldular ve bu deneyden burjuvazi başarılı çıktı. Egemenler bu tür korkularla kitleleri manipüle edebildiklerini görüp, bu mekanizmayı mükemmelleştirmek için hayli deneyim biriktirdiler. Bu iddiamızın kanıtı IMF’den geldi. IMF’nin araştırma departmanındaki uzmanlardan birinin kaleme aldığı makale[2], egemenlerin farkındalığına dair önemli ipuçları veriyor. Bu yazı aynı zamanda kapitalizmin toplumsal sorunlara bir çözüm üretemediğinin itirafı niteliğindedir. Bu tespit önemlidir çünkü anti-kapitalist saflardan değil, kapitalist sistemin uluslararası merkezlerinden birinden gelmektedir. Ama söz konusu yazıda çok daha ilginç ve çarpıcı bir tespit daha bulunuyor. Egemenler, pandemiyi toplumsal protestoları bastırıp engellemek üzere bir bahane olarak kullandıklarını açıkça itiraf ediyor ve yasakların kalkmasından sonra yeni bir protesto dalgasının kapıda olduğu konusunda uyarıda bulunuyorlar: “İnsanlar sokaklara dönüyor (…) bazı gelişmiş ekonomilerde büyük ve uzun süren hükümet karşıtı gösteriler gerçekleşti. Ve birkaç yükselen ve gelişmekte olan ekonomide, darbeler ve anayasal krizler yaygın protestolara yol açtı.”
Burjuvazi pandemiyle insanlığı paniğe sürükleyip, kendi arzusuyla kendisini izole etmeye çağırırken ve ekonomik krizi de pandemiyle gerekçelendirip insanları sabırlı olmaya davet ederken, biz tüm bu söylem ve çağrıların kocaman yalanlar olduğunu söylemiştik. Hastalığın gerçek olduğunu ve can aldığını hiçbir zaman reddetmedik. Bugün devletlerin açıkladıkları resmi verilere göre ölüm sayısı 6 milyon civarındayken, DSÖ ve başka araştırmacılar, gerçek sayının 18 milyon civarında olduğunu tahmin ediyorlar. Bunca kaybın sorumlusu kapitalizm ve onun egemenleridir, ama şunu da unutmamak lazım ki, bu sayılar başlangıçta insanları paniğe sürüklemek üzere dillendirilen sayıların çok aşağısındadır. Bunun böyle olacağını öngörerek, yaratılan paniğin son derece bilinçli bir planın parçası olduğunu ve tüm insanlığın aldatılmaya çalışıldığını söylemiştik. Halk sağlığının burjuva kurumların ve hükümetlerin umurunda bile olmadığını, alınması gereken gerçek toplumsal önlemleri almak yerine tüm sorumluluğu insanların sırtına yıktıklarını açıkladık. Ekonomik krizin pandemiden çok daha önce başladığını gösterip, bu krize pandemi krizi denmesinin büyük bir sahtekârlık olduğunu vurguladık. Bu konuda yürüttüğümüz ideolojik mücadelenin ürünleri hayli kabarık bir külliyat oluşturuyor. Bunun için sitemizin Covid-19 mu, Kapitalizmin Krizi mi? başlıklı köşesine bakılabilir.
Şimdi pandemiden önce birçok ülkede toplumsal huzursuzluğun arttığı ve pandemi yasakları sayesinde bu huzursuzluk kaynaklı protestoların bastırıldığı, üstelik insanların bunu kendi istekleriyle yaptıkları itiraf ediliyor: “Hem gönüllü hem de zorunlu olarak sosyal mesafenin artmasıyla birlikte pandeminin başlangıcında huzursuzluk keskin bir şekilde azaldı.” Ama daha da önemlisi, bunun pandeminin bir yan ürünü olmadığı, daha baştan böyle olacağının bilindiği (yani panik yaratılıp insanlar eve kapatılırsa protesto dalgasının bastırılabileceği) söyleniyor: “IMF araştırması, bunun geçmiş pandemiler sırasındaki deneyimlerle tutarlı olduğunu gösteriyor.” Yani burjuvazi geçmiş pandemilerden, bunun bir bastırma mekanizması olarak kullanılabileceği dersini çıkarmış ve bunu bir deneyime dönüştürmüştür. Peki sakın bu deneyimden hareketle pandeminin tehlikelerini abartarak insanları gönüllü olarak evlerine kapanmaya sevk etmiş olmasınlar? Unutmayalım, pandemi ilan edildiğinde, mesela Türkiye’de de bir iki istisnasıyla tüm sosyalist hareket burjuvazinin yalanlarına kanıp faaliyetlerini askıya almış, 1 Mayıs ve Newroz mitinglerini, örgüt toplantılarını, kongrelerini vb. iptal etmiş, ev ziyaretlerinden bile vazgeçip yayın organlarını poşetle dağıtmaya başlamıştı. Halkla “ilişki kurabilmek” için genç “militanlarına” komşularının alışverişini yapmayı ve evcil hayvanlarını yürüyüşe çıkarmayı tavsiye eden pek radikal çevreler de görülmüştü! Biz ise tüm bunların teslimiyet ve tasfiyecilik olduğunu söylemiş ve burjuvazinin yalan kampanyasını teşhir etmeye çalışmıştık. Bu çabamız, o dönemde muhataplarımız tarafından komploculuk olarak adlandırılabildi. Öyle ya bilime iman etmeliydik! Sanki tarafsız ve sınıflar mücadelesinden bağımsız bir bilim varmış gibi! Bugün, dikkat çektiğimiz tüm noktalar IMF makalesinde itiraf gibi ortaya konulmak zorunda kalınıyor. Ortaya koyuyorlar çünkü pandemiyle kazandıkları sürenin sonuna geldiklerinin ve protesto dalgasının tekrar yükseleceğinin farkındalar: “Bu, toplumsal huzursuzluğun tamamen durduğu anlamına gelmiyor. (…) Toplumsal huzursuzluk şimdilik pandemi öncesi seviyelere göre düşük kalsa da pandemi dönemi kısıtlamalarının kaldırılması ve devam eden yaşam maliyeti baskısı, protestoların artabileceği anlamına geliyor.”
Pandemi tedbirleri denilerek hayata geçirilen uygulamalar ve şu ya da bu ad altında dağıtılan trilyonlarca dolar sayesinde son iki yılda dev tekeller muazzam kârlar elde etmiş durumdalar. Oysa bu dönemde tüm dünyada emeğiyle geçinenler büyük bir yoksullaşma sürecinden geçtiler ve halen de geçmekteler. IMF yetkililerinin de farkında olduğu gibi, mevcut durumun sürdürülebilirliği yoktur; emekçilerin “toplumsal huzursuzluğu” giderek artmaktadır. IMF gibi burjuvazinin üst akılları hangi uyarıda bulunursa bulunsun, burjuvazinin gelişecek toplumsal protesto dalgasını barışçıl bir şekilde ve reformlarla yatıştırmaya dönük cephaneliği tükenmiştir. Sistemin makyaj kabilinden birtakım düzenlemelerin ötesine geçebilecek köklü ıslahatları hayata geçirebilme potansiyeli kalmamıştır. Kapitalizm devasa bir çıkmazın içerisinde debelenip durmaktadır. İşçi sınıfına düşen görev onu mümkün olan en kısa zamanda yerle bir etmektir. Zira bu sömürü sistemi, ayakta kaldığı her gün, daha fazla çürümekte ve insanlığı yok oluşa bir adım daha sürüklemektedir.
[1] Sunny Hundal, Komplo Teorilerini Unutun…
link: Oktay Baran, IMF’den Covid Pandemisi İtirafı, 1 Temmuz 2022, https://en.marksist.net/node/7692
Kürtaj ABD’de Artık Anayasal Bir Hak Değil!
Osmaniye’de ve Van’da Mültecilere Irkçı Saldırılar