İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, 132 yıldır tüm dünyada kutlanıyor. 132 yıldır dünya işçi sınıfının kapitalist sömürüye ve haksız savaşlara karşı mücadelesinin evrensel bir sembolü olarak parıldıyor 1 Mayıs. Hiçbir başka gün yok ki, tüm dünyanın mücadeleci işçileri, ortak ya da çok yakın taleplerle alanları dolduruyor olsun, yüz milyonlarca yürek kurtuluşa dair umutla, mücadele azmiyle ve ortak bir coşkuyla atsın. Burjuvazi geçmişte baskılarla, yasaklarla ve hatta katliamlarla bu geleneği yok etmeye çalıştıysa da, büyük bedeller de ödenerek bu mücadele geleneği yaşatılmış, solmasına izin verilmemiştir. Mücadeleci işçilerin bilincinde öylesine önemli bir yer edinmiştir ki 1 Mayıs, belki de dünya proletaryasının kurtuluşundan yıllar sonra bile, insanlığın çektiği acıları anmak ve ona karşı verilen mücadeleyi bir kez daha onurlandırmak için bu kez gerçekten de enternasyonal bir bayram olarak kutlanacaktır.
Fakat o günler gelene kadar, 1 Mayıs’ı gerçek bir bayram havasında kutlamak maalesef pek mümkün olmayacak. Kapitalist sistem debelendiği bataklıkta insanlığı fiziksel yok oluş tehdidiyle giderek artan bir şekilde karşı karşıya bırakıyor. Artan sömürü, yoksulluk ve işsizlik, katlanılmaz hale gelen çalışma ve yaşam koşulları, giderek yeni coğrafyaları yakıp kavuran emperyalist savaş, siyasal baskılarla demokratik özgürlüklerin ortadan kaldırılması, kültürel çöküş, solan silikleşen ve depresyon çukuruna dönüşen gündelik yaşam, yaşanmaz hale gelişin eşiğinde ekolojik krizle sarsılan bir dünya… Türkiye’de kapitalizmin tarihsel sistem krizi en ağır şekilde yaşanırken, bunun üstüne bir de iktidarın kendi sermaye hizbini palazlandırmak için izlediği keyfi politikalarla yol açtığı katmerli çöküş binmektedir. Türkiyeli emekçi kitleler, tarihlerinin hiçbir döneminde bu denli büyük, derin ve hızlı bir yoksullaşma süreci yaşamamışlardır. Üstelik gelinen noktada iktidar bu çöküşü adeta bilinçli olarak daha da derinleştirecek politikalar izlemekte, emek alabildiğine ucuzlatılarak ülke bir sömürü cennetine çevrilmek istenmekte, böylelikle ülkenin başta emek olmak üzere tüm kaynakları uluslararası burjuvazinin dizginsiz ve ölçüsüz yağmasına açılmaktadır. Doğan ve yükselen tepkiler, militarist politikalarla, milliyetçi hezeyanla bastırılmaya çalışılmakta, buna karnı tok olanların karşısına dizginsiz bir devlet terörü çıkarılmaktadır.
İşte 1 Mayıs’ı böyle bir atmosferde karşıladık. Buna rağmen bu mücadele gününde tüm dünyada on milyonların, Türkiye’de de toplamda yüz binlerce emekçinin kalbi aynı coşkuyla attı. Bu yıl Türkiye’de 1 Mayıs, iki yıl aradan sonra tekrar büyük ve kitlesel gösterilere sahne oldu. İki yıl önce dünya burjuvazisinin kitleleri sürüklediği korku ve panik atmosferi nedeniyle 1 Mayıs gösterileri bizzat işçi hareketinin başını çeken sendika yönetimleri tarafından iptal edilmişti. Geçen yıl ise, bu kez iktidar, yine pandemi bahanesiyle 1 Mayıs gösterilerini yasaklamıştı. Dünyanın birçok ülkesinde 1 Mayıs geniş ve kitlesel gösterilerle kutlanırken, Türkiye’de kitlesel gösteriler yapılamamıştı. Ama sınıf devrimcilerinin çabasıyla bazı işyerlerinde ve sendika şubelerinde yapılan etkinliklerle 1 Mayıs geleneği yaşatılmıştı.
İki yıl aradan sonra bu yıl, bu kez Türkiye’nin dört bir yanında meydanlar, işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin öfkesiyle doldu. DİSK, KESK ve bazı mesleki birliklerin ortak çağrısıyla 80 civarındaki il ve ilçe merkezinde 1 Mayıs coşkuyla kutlandı. İşçiler, emekçiler, gençler, emekçi kadınlar ve ezilen Kürt halkı, kapitalist sömürüye, yoksullaştırma politikalarına, işsizliğe, zorba ve baskıcı rejime karşı tepkilerini ortaya koydular. Gerek Türkiye’de ve sınır ötesinde Kürt halkına karşı yürütülen haksız savaş, gerek bölgemizde odaklaşan ve son dönemde Ukrayna’yı da kapsayan emperyalist savaş emekçiler tarafından protesto edildi. Bu savaşlarda taraf olan ve hem kapitalist krizin hem de izlediği ekonomik politikaların yarattığı iktisadi çöküşün faturasını emekçilerin sırtına bindiren Erdoğan rejimi, emekçilerin öfkesinin temel hedefi durumundaydı.
1 Mayıs’ın Ramazan Bayramı tatilinin hemen öncesine denk gelmesi, katılım üzerinde önemli bir etki yaratmasına rağmen, gösterilere ülkenin her yanında yine de kitlesel ve daha da önemlisi coşkulu bir katılım yaşanmıştır. Yalnızca bu durum bile, hükümete, uyguladığı iktisadi politikalara ve dayattığı yoksullaştırmaya duyulan öfkeyi göstermeye yeterlidir. Gerçekten de iktidarın en büyük korkusu, başını CHP ve İYİP’in çektiği düzen muhalefetinin, majestelerinin bu uysal muhalefetinin kurduğu masalar, yaptığı planlar değil, kitlelerin öfkesinin daha da yükselip örgütlü bir zemine kavuşmasıdır. Derin bir yoksullaşmaya sürüklediği emekçilerin içten içe artan öfkesinin eylemli ve aktif bir biçime bürünmesi, sokaklara taşması iktidarın kâbusudur. Buna dönük her işareti daha baştan boğmak, mücadele izleri taşıyan her girişimi bastırmak, şu ya da bu şekilde mücadeleci bir yol tutturanları ağır bir terörle susturarak, geride kalanlara ibret oluşturmak istemesi bundandır. 1 Mayıs’ın hemen arifesinde Gezi Davasında aydınlara on yıllara varan cezalar yağdırılması da bu korkunun ürünüdür.
Bu yıl da en büyük gösteri, işçi sınıfının kalbi durumundaki İstanbul’da yaşandı. DİSK, KESK ve meslek odalarının “Böyle Gitmez, Birlikte Değiştireceğiz” şiarıyla çağrıda bulundukları mitinge hem İstanbul’dan hem de Gebze bölgesinden toplamda on binlerce işçi ve emekçi katıldı. Sendika ve meslek birliklerinin başkanlarının mutat uzun konuşmalarına rağmen kitlenin öfkesi ve coşkusunun diri kalması da aslında tabanda birikmiş hoşnutsuzluğun göstergesiydi. Kortejlerin genelinde, hayat pahalılığına, yoksullaştırma politikalarına, siyasi baskılara ve emperyalist savaşa karşı slogan ve talepler öne çıktı. Kimi kortejlerde ise pankart ve dövizlerde Gezi Davasındaki hükümler protesto edildi. Sendikalar her zamanki gibi ciddi bir hazırlık yapmamış olmalarından ve 1 Mayıs’ın bayram arifesine denk gelmesinden ötürü düşük bir katılım sergilemiş olsalar bile, Birleşik Metal-İş ve Genel-İş’in katılımları göreli yüksek idi. Bu arada 1 Mayıs’ta miting organize etmeyen Türk-İş’e bağlı olmalarına rağmen Deriteks ve TÜMTİS sendikalarının kitlesel katılımı anlamlıydı.
Ağır bir iktisadi yıkımın yaşandığı, baskıların tırmandığı ve savaş alevlerinin harlandığı bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir süreçte, 1 Mayıs gibi son derece önemli bir tarihsel mücadele gününün çok daha geniş kitleler için ilgi odağı olması gerekirdi. Fakat sendikal hareketin zayıflığı, onun tepesine oturmuş sendikal bürokrasinin boğucu tutumu ve büyük çoğunluğu itibariyle sosyalist çevrelerin işçi sınıfı içerisindeki çalışmayı başa almamaları gibi belirleyici faktörler, ne yazık ki önümüzde aşılması gereken engeller olarak dikilmeye devam etmektedir. Yılmadan ve sabırla bu engelleri aşmak için sınıf içerisinde devrimci mücadele ve örgütlenmeyi büyütmek için çabalamaktan başka bir yol yoktur.
link: Marksist Tutum, 1 Mayıs’a Yükselen Öfke Damgasını Vurdu, 2 Mayıs 2022, https://en.marksist.net/node/7634
Thomas Midgley: Dünyaya Kapitalist Hırslarıyla Zarar Veren Bir “Bilim” İnsanı
Filistin Sorunu Neden Çözülemiyor? /2