Türkiye’de işçilere, emekçilere yönelik baskılar ve hak gaspları günden güne artarak devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz senenin son çeyreğinden itibaren toplum adeta sefalet çukuruna itilirken, sermaye sınıfı kâr hırsı uğruna en temel talepleri bile baskıcı uygulamalarla karşılıyor. Son olarak Nişantaşı Üniversitesinde yasal haklarını talep eden akademisyenler toplu olarak işten atıldı. Diğer işkollarında olduğu gibi eğitim emekçileri de kendilerine reva görülen koşulları kabul etmedikleri için bu saldırıya maruz kaldılar. Bir akademik kurumda da tıpkı bir çorap fabrikasındaki “Eşit İşe Eşit Ücret” talebinin boğulmak istendiği, ikisinin de kapitalist birer işletme olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Nişantaşı Üniversitesi akademisyenleri “eşit işe eşit ücret” taleplerini dile getirdikleri için hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarılmaya başladılar. Rektör yardımcısı Mehmet Ünal bu duruma tepki göstermek için üniversite genel sekreterliği önünde bekleyişe geçen akademisyenlerin üzerine yürüdü. İşten çıkarılmalarının gerekçesini soran ve öğrencilerin de mağdur olacağını belirten akademisyenlere “Sana hesap vermek zorunda mıyım lan?” şeklinde konuşabilen bu şahıs bir araştırma görevlisinin “Tutumunuzu da gördüler, üslubunuzu da gördüler. Bu mu eğitim?” sorusu üzerine “eğitim bu” diyerek yanıt verdi. Ne yazık ki Türkiye’de eğitimin geldiği noktanın bir yansımasıdır bu.
Nişantaşı Üniversitesinde uygulanan akademik kıyıma Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VÜDAM) ve Eğitim-Sen yaptığı basın açıklaması ile tepki gösterdi. 30 Martta gerçekleştirilen basın açıklamasına, üniversiteler bünyesinden ve emek cephesinden birçok demokratik kitle örgütü destek verdi.
Yaşananlar genel tabloya da ışık tutuyor. Siyasi iktidarın seneler içerisinde özel sektöre açtığı alan ve tanıdığı imtiyazlarla eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel toplumsal ihtiyaçlar tam anlamıyla sermaye kontrolüne geçmiş durumda. Ulaşımı “yap-işlet-devret” ile, sağlığı “sağlıkta dönüşüm” ile her gün daha fazla sırtından atan ve sermaye kontrolüne bırakan iktidar, eğitimde de seneler içerisinde birçok model denedi. Neticede öğrencilere gerçek bir gelecek sağlamak bir yana niteliksiz, eleştirel düşünme yeteneğini kısıtlayan ve yüksek oranda işsizlik doğuran bir yapı ortaya çıktı. 2000’lere kadar sayılı olan özel eğitim kurumları bugün pıtrak gibi her yerde varlar. Anaokulundan yükseköğrenime kadar özel sektör eliyle verilen eğitimin çoğalması sonucunda bu sektörde çalışanlar da yoğun sömürüyle daha fazla tanışmış oldular.
Bahsi geçen süreçte, kuruluş yasalarına göre kâr amacı gütmemesi gereken vakıf üniversiteleri de ülkenin her yerinde boy göstermiştir. Vakıf üniversitelerinin sayısı arttıkça, kadrolara başvuran akademisyen sayısı arttıkça “serbest piyasa” mantığı daha fazla ortaya çıkıyor; örgütsüzlük derinleştikçe de vakıf üniversiteleri günden güne çalışanlarının özlük haklarını kısıyor. Öyle ki asgari ücretle araştırma görevlisi çalıştırılmaya başlandı. Kapitalist düzenin gerçek yüzünün bir kez daha ortaya serilmesidir bu; ister üniversite, ister fabrika olsun burjuvazinin emekçilere karşı tutumu aynıdır, sermayenin çalışma mantığı birdir.
Pandeminin ilk dönemlerinde online eğitime geçilmesi sürecinde krizi fırsata çevirmeye çalışan vakıf üniversiteleri akademisyenlerin ücretlerini büyük oranda düşürmüşlerdi. Gelen tepkiler ve akademik kadroların hepten boş kalmaması amacıyla 17 Nisan 2020’de Yükseköğretim Kanununda yapılan değişiklikle “Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez” ifadesi eklendi ve bu karar yasalaştı. Ancak burjuvazinin ikiyüzlülüğü kısa sürede kendisini yeniden gösterdi. Ne vakıf üniversiteleri bu kararı uyguladı ne de YÖK kararı uygulamayan üniversiteler hakkında herhangi bir işlem başlattı. Aksine pandemi sürecinde ücret eşitsizliğinin yanına kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin, hatta işten çıkarma gibi saldırılar eklendi. Bu süreçte tüm bu haksızlıklara karşı vakıf üniversitesi emekçileri sorunlarının ortak olduğunu görerek daha çok bir araya gelmeye ve seslerini duyurmaya başladılar.
İşte Nişantaşı Üniversitesinde yaşananlar tüm bu sürecin sonucunda ortaya çıkmıştır. Onlarca akademisyene hak ettiklerinin çok altında ücretler teklif edilerek “Kod 22’den çıkarıldınız ama ya bu parayı kabul edersin ya da tazminat vermeyiz” denildi; tıpkı pandemi sürecinde fabrikalarda Kod 29 bildirimiyle işten çıkarılanlara yapılanlar gibi... Bu düzen böyledir, bu düzenden adaletli bir uygulama beklemek körlüktür.
Ortaya çıkan görüntüler bu düzenin temsilcilerinin de fıtratını ortaya koymuştur. “Bilime ve eğitime hizmet” diye başlayan sözlerin arkasından burjuvaziye korumalık yapanlar türüyor. İşçi sınıfının büyük önderi Marx, kapitalistleri sermayenin kişilik kazanmış hali olarak tanımlamıştı. İnsan kılığında ayakları üzerine dikilen sermayenin ne vicdanı ne de utanma duygusu vardır. O, emek karşısında bir taş parçasıdır.
Kapitalizm tarihi geçmiş bir sistemdir ve onun temsilcileri de tarihi geçmiş düşünceleri savunan kişilerdir. Daha iyi aklımızda kalması için Jack London’ın Martin Eden kitabından bir bölümü anımsayalım. London bir sokak kavgasının ilkelliğini anlatırken, “Yaratılıştan bu yana geçen binlerce yılda insanoğlunun yukarı doğru tırmanışında nice acılarla elde ettiği bütün kazanımlar yitip gitmişti. Geriye yalnızca insanın yürüdüğü büyük macera yolunda bir dönüm noktası olan elektrik ışığı kalmıştı. Martin ve Peynir Surat taş devrine, bükülerek yürünen ve ağaçlarda saklanılan zamanlara ait iki yabaniydi...” ifadelerini kullanıyor.
İşte bizler her gün burjuvaların fütursuz tavırlarını gördüğümüzde onların bu çağa ait olmadıklarını görüyor, hissediyor, anlıyoruz. Bir taş parçasıyla ve zamanı çoktan geçmiş düşüncelerle de mücadele ettiğimizi daha iyi kavrıyoruz. Biliyoruz ki işçiler, emekçiler örgütlenip ayağa kalkarak kapitalizmi yıktıklarında tüm toplumsal alanlar gibi eğitim de gerçek değerini bulacak, gerçek anlamda toplumun hizmetine sunulacaktır.
link: İstanbul’dan bir vakıf üniversitesi emekçisi, Nişantaşı Üniversitesinde Yaşananlar ve Eğitimin Geldiği Nokta, 6 Nisan 2022, https://en.marksist.net/node/7615
1 Mayıs’ta Sömürüye ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele Bayrağını Yükseltelim!
Afrika’da Kuraklık Alarm Veriyor