“Sanıyorum artık Türkiye’de derinden gelen bir güç bana haddimi bildirmeye çalışıyor… Ermeni olarak Ermeni kimliği üzerine konuşurum. Yaptığım da bu zaten. Peki, buna hakkım yok mu benim? Ben ne Türk kimliğini aşağılarım ne de Ermeni kimliğini aşağılatırım… Aşağılayacaksam ben niye bu ülkede yaşıyorum! Gider uzaktan aşağılarım. Başıma da bu belalar gelmez. Benim için bu dünyada en büyük suç ırkçılıktır… Benim Türk ile bir kavgam yok. Ben Türk ile yaşamayı şans sanan bir insanım. Bunu yazılarında da belirten bir insanım. Şans; çünkü bizim, bütün Ermenilerin dünyasında Türk bir ötekiydi, bir öfkeydi. Ama beraber yaşadıkça o öfke ortadan kalkıyor. Bizim içimizdeki zehir dediğimiz o öfkeye Türk ile beraber yaşamak panzehir oluyor. Öfkeyle yaşamak en büyük bela… Ben Ermeni milletinin geleceğini düşünemez miyim? Kendi halkımın sağlıklı bir hale kavuşması için didiniyorum. Böyle bir hakkım yok mu?”[*]
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 19 Ocak 2007’de devletin denetimindeki faşist güçler tarafından organize edilen bir operasyonla katledildi. Hrant Dink’in planlı bir şekilde hedef gösterilmesinden katledilmesine, katillerin yakalanmasından yargılanma sürecine kadar tüm yaşananlar devletin katliamcı geleneğinin nasıl işlediğinin kanıtlarıyla dolu.
Hrant Dink, 2004 yılında Sabiha Gökçen’in Ermeni olabileceğine dair yaptığı bir haber bahane edilerek hedef haline getirilmişti. Aldığı tehditleri gerekli kurumlara bildirmiş olmasına rağmen hiçbir önlem alınmamış, adeta cinayetin önü açılmıştı. Katliamın ardından katil Ogün Samast Emniyette bir kahraman muamelesi görmüştü.
2 Temmuz 2007’de başlayan ve 17 Ocak 2012’de son duruşması yapılan yargılama boyunca cinayetin asıl azmettiricilerinin ortaya çıkmaması için her şey yapıldı. Emniyet, İstihbarat, Jandarma, bürokratlar birbirini suçladı, Dink’in avukatlarının, ailesinin, dostlarının tüm ısrarlı çabalarına rağmen deliller karartıldı. Cinayette sorumluluğu olan polisler, askerler, bürokratlar mahkemeye çağrılıp dinlenmedi, cinayetin faillerinin banka hesapları incelenmedi, “özel hayata müdahale” gerekçesiyle telefon kayıtları delil sayılmadı, cinayetin işlendiği bölgedeki kamera kayıtları Emniyet maharetiyle silindi. Dava başından sonuna kadar “bir grup milliyetçi gencin, milliyetçi duygularla işlediği suç” olarak algılatılmak istendi. Bu kurgu etrafında Dink’in gerçek katillerinin, devletin derinlerindeki asıl sorumluların açığa çıkmaması için oyalamaca devam ediyor. Hrant’ın ailesi ve dostlarının ise mücadelesi kesintisiz sürüyor.
Hrant Dink cinayetinin gerçek sorumlularının hesap vermesini engelleyen güçler, sonraki yıllarda toplumu korkutup sindirmek için yeni cinayetlerin önünü açtılar. 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta patlatılan bombayla 34 devrimci fidan katledildi.10 Ekim 2015’te barış talebiyle Türkiye’nin dört bir yanından gelip Ankara’da buluşan kitleye canlı bomba saldırısı düzenlendi. Bu saldırıda 103 canımız daha hunharca katledildi. Hrant Dink gibi demokrat bir aydın ve hak savunucusu olan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi 28 Kasım 2015’te kameralar önünde vurularak öldürüldü. Elçi’nin gerçek katilleri de bu konuda hayli deneyim kazanmış ve yüzsüzleşmiş Emniyet, yargı, bürokrasi güçleri eliyle saklandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütüne 17 Haziran 2021’de yapılan silahlı saldırı sonrası Deniz Poyraz isimli gencecik bir kadın katledildi. Ogün Samast’a cinayet sonrası Samsun Emniyetinde uzatılan şefkat eli bu sefer Deniz’in katili Onur Gencer’e uzandı. Bu cinayetin de asıl sorumluları burjuva devletin karanlık dehlizlerinde saklanmak istenecek.
Burjuva devletin katliamcı geleneğine boyun eğmeyen yüzlerce kişi, Hrant’ın ailesi, dostları ve milletvekilleri Hrant Dink’in katledilişinin 15. yıldönümü olan 19 Ocakta her yıl olduğu gibi yine katledildiği Sebat Apartmanı önünde bir araya geldi. Burada duygu yüklü bir konuşma yapan Hrant Dink’in eşi Rakel Dink şunları söyledi: “Çutağım (kemanım), 15 yıl oldu, arkandan sıkılan kalleş kurşunlar seni bizden alalı. Sesin hâlâ kulağımızda. … Çutağım! Sana terörü her sorduklarında lanetledin. Karşısına gücün terörünü de koydun. Onu da lanetledin. Kastettiğin devlet gücünün gayrimeşru işleriydi. Dünyada çok terör estirildi ve devam ediyor… Senden önce de senden sonra da… Gücü ele geçiren zulme çıkıyor. Hangisi birbirini suçlayabilir? Olan halklara oluyor. Seni andığımız her 19 Ocakta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye.”
Rakel Dink sözlerini rejimin otoriter uygulamalarını vurgulayarak ama ne olursa olsun umudu elden bırakmamak gerektiğini belirterek sonlandırdı; “Dostlarımızı yıllarca hapislerde bekletiyorlar. Birini salıp birini alıyorlar. Saçma sapan gerekçelerle, yalanlarla… Artık gerekçe bile uydurmuyorlar, ‘öyle işte’ deyip alıyorlar. Ülkenin her derdine koşan genç avukatları aldılar, gazetecileri aldılar, Osman’ı da Bircan’ı da aldıkları gibi… ‘Kürdüm’ diyen her siyasetçiyi aldılar. İstiyorlar ki silahlar konuşsun, insanlar konuşmasın. Yine kendi dillerini dayatıyorlar. Ama umudu söndüren olmayalım. Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, ‘benim’ diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar. Kiminin gönlü kırık. ‘Bize olurken neredeydiniz?’ diye soruyorlar. Biz öyle olmak istemedik, gücümüz yettiğince seslerine ses katmaya gayret ettik. Edeceğiz. Sesin, kulağımızda. Sözümüz söz.”
Anma boyunca “Hrant İçin, Adalet İçin”, “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz”, “Faşizme İnat Kardeşimsin Hrant”, “Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez”, “Katilleri Koruyan Cinayete Ortaktır” sloganları kitle tarafından hep birlikte atıldı. Hrant Dink için Ankara ve İzmir’de de anma programları gerçekleştirildi.
Hrant ve halkların kardeşliği
Ermeni bir sosyalist aydın olan Hrant Dink’in mücadelesi Ermeni ve Türk halkları başta olmak üzere bu topraklarda bin yıllardır yaşayan halkların birbirini anlaması, acılarıyla yüzleşip, farklılıklarıyla kardeşlik temelinde yaşamasını sağlamak üzerine kuruluydu. Egemenlerin çıkarına hiç uygun olmayan bu insani ve vicdanı duruşu nedeniyle katledildi Hrant Dink. Çünkü emekçi halkların kardeşliği ne kadar derinleşirse, dayanışması da o kadar artar ve kendilerini ezip egemenlik tahtına kurulan ortak düşmana karşı mücadele de o kadar güçlenir.
Hrant Türkiyeli Ermenilere “diaspora” denmesini kabul etmiyor ve şöyle diyordu: “Ben atalarımın 3 bin yıldır yaşadığı topraklarda yaşıyorum. Ben oradayım. Diaspora, yabancı değilim. Bu bir bıçak sırtı. Bu tarafa düşsem soyumu inkâr edeceğim. Bu tarafı söylesem Türkiye’de beraber yaşadığım insanları üzeceğim. Ben dedim en iyisi bıçağın üstünde kalayım. Benim için en güvenilir yer. Bıçak sırtında Türkiye’de gazete çıkarıyoruz. Atalarımızın hakkını savunuyoruz. Türkiye’de geleceğimizi kurmaya çalışıyoruz.”
Gerçekler saklanarak acıların son bulmayacağını ama iki toplumun birbirinin hassasiyetlerini anlamaya çalışarak sorunlarını çözebileceğini konuşmalarında vurgulayan Hrant, katliamlar sonucu ruh sağlığı bozulmuş Ermeni ve Türk toplumlarının birbirinin doktoru olduğunu söylüyordu: “Benim esas sancım, 3 milyon nüfustum ben bu topraklarda, cumhuriyete geçerken üç yüz bin kaldım. O üç yüz bini de illa bilmem ne yapacaklar diye bu tarihe kadar gelirken o toprağın üzerinde benim ürettiğim hiçbir zenginliğin farkına varmadılar, bitirdiler, tükettiler. Yazık! Birbirimize sadece Türk ya da Ermeni diye bakarsak olacağı bu zaten çünkü. Birbirimize ürettiklerimizle, emeğimizin ortaya koyduğu zenginlikleriyle, kültürleriyle bakmadık ki… Benim dedem kumaş boyarmış, köy köy dolaşırmış. Giderken kapısını, evini, hanesini komşusu Mustafa Emmiye teslim edermiş. Böyle bir birliktelik var kökte. Hep kötü şeyler yok. Ama kalkar derseniz ki ‘bu memleketin asıl sahibi biziz ya seveceksiniz ya terk edeceksiniz’ olur, sizin olur. Bir şey demiyorum. Şikâyet etmiyorum. Zaten şikâyet edecek mecalim de yok. Kalmadı…”
Hrant Dink’i katleden tekçi, despotik devlet altında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne bu topraklarda yaşayan halklar hep zulüm gördü. Katliamlar, pogromlar, kırımlar, tehcirler, suikastlar ve daha nice onulmaz acılar… Ama her şeye rağmen halkların kardeşliğinin çanına ot tıkayamadılar. Hrant Dink katledildiğinde alanları dolduran on binler tek bir yürek olup ortak acıda ve öfkede birleşti. “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” diyerek haykırdı. Bu tarihin çarkını kıracak devrimci işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı devrimci güçleriyle kapitalist egemenliğe son verdiğinde sonsuz kardeşliğin kapısı açılacak. O gün güvercinlerin dahi tedirgin olmadığı bir yaşam başlayacak!
[*] Hrant Dink’in çeşitli dönemlerde yaptığı konuşmalardan yapılan alıntılar Ümit Kıvanç’ın “Hafıza Yetersiz” isimli belgeselinden aktarılmıştır.
link: Meral İnci, Hrant Dink’in Katledilişinin 15.Yılında Adalet, Barış ve Kardeşlik Çığlıkları Yükselmeye Devam Ediyor, 20 Ocak 2022, https://en.marksist.net/node/7559
Enes’in İntiharının Gösterdikleri: Uçurumun Kıyısındaki Gençlik
Krizin İki Yılı, Pandemi ve Dünya Ekonomisi