Uzun saatler mi çalışıyorsun? Ay sonunu getiremiyor musun? Çalışma koşulların giderek kötüleşiyor mu? Hedeflediğin kariyeri yapmak çok mu uzak? Kendini yorgun mu hissediyorsun? Yıllarca okumanın sonucunda “bu koşullarda mı devam edecektik?” diye mi soruyorsun kendine? Oysa iyi kazanacaktın hani, tüm kapılar ardına kadar açılacaktı sana? Şimdi yaşadıkların anlatılanlardan o kadar farklı ki. Yoksa bütün bunlar bizlere hayal satanların yalan balonları mıydı? Peki, şimdi ne yapacaksın?
Gerek ülkemizde gerekse dünyada genç nesil bu soruları son yıllarda kendine sıklıkla sormaya başladı. Gençlerin bu sorulara verdiği yanıt giderek daha büyük oranda kaçmanın öteki adı olan “istifa etmek” oluyor. Uluslararası basında “Büyük istifadan Yere Serilmeye, Çalışanlar Geri Çekiliyor” başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede ABD, Çin, Japonya ve Almanya’da genç neslin başta belirttiğimiz soruları neden daha sık sormaya başladıklarını ve buna karşılık nasıl hareket ettiklerini anlatan bazı veriler yer alıyor. Örneğin, sadece ABD’de geçtiğimiz yılın Nisan-Eylül ayları arasında 24 milyondan fazla kişi iş bırakmış. Yine ABD’de işyerlerinde ruh ve akıl sağlığını korumak amacıyla çalışmalar yapan bir kuruluş olan Mind Share Partners’ın anketine göre geçen sene işlerini bırakan “Y kuşağı”ndan insanların üçte ikisi ve “Z kuşağı”ndan insanların beşte dördü istifalarının gerekçesini “zarar gören zihinsel sağlıkları” olarak belirtmişler. Milenyum dönemecinde doğanları kapsayan “Z kuşağı”, ebeveynlerinden daha kötü koşullarda çalışan ve daha az kazanan ilk kuşak olarak tarihe geçti. Sadece dünyadaki genç işsiz kitlesini görmek bile durumun yakıcılığını anlamak açısından yeterlidir. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre Türkiye’de her üç gençten biri, dünyada ise 15-24 yaş arası 1,3 milyar gencin 800 milyonundan fazlası işsiz. Hal buyken çalışanların nasıl sıtmaya razı edilip düşük ücretlere çalıştığı gerçeği tüm çıplaklığıyla görülüyor. Bu durumu kabul etmeyen örgütsüz gençlerin tepkisi ise bireysel olarak iş bırakmak, istifa etmek oluyor.
Pandemide yaşanan hak gaspları sorgulamayı daha da hızlandırdı, tepkiyi büyüttü. Bu dönemde yapılan anketler ruh sağlığındaki bozulmanın ve tükenmişlik duygusunun hızla arttığını gösterdi. Tüm bu sorunlara karşı 40 yaşın altında olanlar arasında istifa etmek adeta bir akım haline geldi ve bu durum “büyük istifa” dalgası olarak adlandırılmaya başlandı. Örneğin, Çin’de ülke ekonomisinin giderek büyüdüğü fakat işçi ve emekçilerin bu büyümeden faydalanamadığı, kölece çalıştığı halde asgari düzeyde bile geçinemediği görülüyor. Çinli gençler kendilerine sahte kariyer ve zenginleşme hayalleri satan egemenlere karşı tepkilerini sosyal medyada “yalan” hashtagi ile dile getirmişlerdi. Gençler, bin bir umutla başladıkları işlerde tükenmişlik duygusu içerisine girdiklerini söylüyorlar. Genç Çinliler, kuşaklarını “fare insanı” veya “tuzlu balık” olarak tarif ediyorlar. Bir cesedi tanımlamada metafor olarak kullanılan tuzlu balık, aynı zamanda hırs veya tutkudan yoksun insanlar anlamına da geliyor. Tepkisini dile getiren bir başka Çinli genç “Hepimiz Jack Ma gibi patronları tanıyoruz. Ancak herkes bu tür bir kariyer peşinde koşarsa elbette daha fazla rekabet ve depresyon olacak. Bazı insanlar pes eder ve dümdüz yere serilir” diyor.
Türkiye’de de özellikle beyaz yakalılar arasında ilk tercih genellikle istifa etmek, şansını başka yerde aramak oluyor. Avrupa ve ABD’de de genç nesil benzer özlemlerle ya istifa ederek çalışmayı tamamen bırakıyor ya da daha iyi bir iş bulma yarışına giriyor. Bir yarıştan kaçmaya çalışırken daha büyük bir yarışın parçası haline geliyor. Çıkışsızlık içerisinde debelenmeye devam ediyor. Daha iyi, daha insani çalışma koşulları özlemi içindeki insanlar örgütsüz oldukları için bulundukları işyerlerinde bir araya gelerek değişim yaratabileceklerini kavrayamıyorlar. Yurtdışına gitmek ve orada daha iyi bir iş bulmak düşüncesiyle hareket ediyorlar. Örneğin Türkiye’den Almanya’ya göç eden doktorların söyledikleri şu sözler durumu özetler niteliktedir: “Burada koşulları düzeltmek için mücadele etmemiz gerekmiyor. Çalışma şartlarımız, ne iş yapacağımız, sosyal yaşam olanakları gibi hususlar üzerine pek endişe etmemiz gerekmiyor.” Oysa doktorların Almanya’da daha iyi olarak gördükleri bu şartlar başkaları tarafından bahşedilmemişti, gökten zembille inmemişti. Aksine Almanya, Avusturya, Fransa, İspanya yani tüm Avrupa ve ABD işçi sınıfı onyıllar boyunca zorlu mücadeleler vererek, bedeller ödeyerek, kahır çekerek bu şartları var etmişlerdi. Yani mücadele etmek zorunda kalmak istemeyenler bir yandan geçmiş kuşakların mücadelesinin ekmeğini yiyor, öte yandan kendilerine bırakılan mirası tüketerek gelecek kuşakları yani evlatlarını çok daha zorlu mücadeleler vermek zorunda bırakıyorlar.
Kapitalizmin geldiği aşamada artık gençlerin iş olanaklarının artması, çalışma koşullarının kalıcı olarak iyileşmesi mümkün değildir. “Son on yılların teknolojik gelişmeleriyle olağanüstü derecede artan makinalaşma ve otomatizasyon, vasfın değerini eşi görülmemiş değerde düşürmüştür. Özellikle büyük beklentilere sahip eğitimli gençler tarihte daha önce hiç yaşanmamış ölçüde bir işsizlik buhranıyla yüzleşmektedir.”[*] Oysa geçmişteki mücadele deneyimleri gösteriyor ki gençlik işçi sınıfının bir parçası olduğunu kavradığında, gücünü birleştirdiğinde bir şeyler değişmeye başlamıştır. Bireysel olarak başlatılan “büyük istifalar” on milyonları aşmış durumda. On milyonlarca insan mevcut olumsuz durumu değiştirmek için birlikte, örgütlü hareket etse, patronlar sınıfına karşı mücadelenin içinde yer alsa hava başka türlü olmaz mıydı? Örgütsüzlüğe övgüler düzen, bireyciliği köpürten, hepimizi koyun misali kendi bacağımızdan asmak isteyen burjuvazinin propagandasının ne kadar zararlı olduğu artık daha açıktır. Yaşadığımız bu sistemde tüm bu sorunlardan şikâyetçi olan bizlere düşen görev örgütlü mücadeleye katılmak ve büyük değişimi başlatan neferlerden olmaktır.
[*] Levent Toprak, Tarihsel İyimserlik, Gençlik ve Alametler, marksist.com
link: Kocaeli’den bir MT okuru, İstifa Ederek Kaçmak mı, Değiştirmek İçin Mücadele Etmek mi?, 10 Ocak 2022, https://en.marksist.net/node/7550
2022’yi Kazakistanlı Emekçilerin İsyanı Açtı
Kapitalizm Sorunları Büyütürken, İsyan Fırtınası Sürüyor!