Roboski katliamının 10. yıldönümü olan 28 Aralıkta, İstanbul Bahçelievler’deki HDP ilçe binası silahlı bir faşistin saldırısına uğradı. Binadaki üç partilinin direnmesi üzerine can kaybının yaşanmadığı bu saldırı, Haziran ayında HDP İzmir il binasında Deniz Poyraz’ın vahşice katledildiği faşist saldırının bir benzeridir. 10 yıldır Roboski katliamının faillerinin yargılanması konusunda tek bir adımın atılmadığı Türkiye’de, Deniz Poyraz’ın katilinin yargılanma süreci de karanlık dehlizlerde boğulmak istenmektedir. 29 Aralıkta ilk duruşması İzmir’de görülen bu davada, katliamı akli melekeleri yerinde olmayan birinin bireysel eylemi olarak yansıtma politikası izlenmektedir. Bunun, faşist katillerin arkasındaki gerçek gücü gizlemek için oynanan bir oyun olduğu çok açıktır. Hiç kuşku yok ki, bu saldırıların hiçbiri rejimden bağımsız gerçekleştirilen “münferit” eylemler değildir.
Ayaklarının altındaki toprağın hızla kaydığını gören rejim güçlerinin saldırganlığı her alanda daha da artarken, HDP’ye ve Kürtlere sallanan sopadan çoklu getiri elde edilmeye çalışılmaktadır. Elbette bu sopanın ilk hedefi, toplumsal muhalefetin en güçlü ayağı olan Kürt hareketini ezerek devre dışı bırakmaktır. Ama bu aynı zamanda tüm muhalefete sallanan bir sopa olduğu gibi, onu bölerek zayıflatma hedefine de odaklanmaktadır. HDP’nin kriminalize edilmesi, CHP ve İYİP tabanını milliyetçilikle paralize ve manipüle etme politikasının en bildik yöntemidir. Rejim bu politikanın, kendi tabanındaki kopuşları durdurmaya yönelik bir işlevselliğe sahip olduğunu da düşünmektedir. Öte yandan, ekonomik sorunların ağırlığı altında öfkesi ve tepkisi büyüyen emekçileri milliyetçilikle körleştirip etkisiz hale getirmek, egemenlerin onyıllardır başvurdukları en klasik yöntemdir. Bu rejim de bekasını sağlamak için elindeki her türlü aracı dinamik bir şekilde kullanmaya çabalamaktadır.
Zindanlarda yaşananlardan da görüldüğü üzere, rejim toplumsal muhalefeti ezip sindirmek, kitlelere gözdağı vermek için baskı ve zorbalıkta sınır tanımıyor. Toplama kampına dönen cezaevlerinde, hasta mahpuslar bile intikam duygusuyla ölüme terk edilmektedir. Rejimin zulmettiği ağır hastalardan biri de HDP eski genel başkanlarından Aysel Tuğluk’tur. 2016 yılından beri Kandıra F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Tuğluk’un cezasının ertelenmesi talebi, kronik ve ilerleyen hafıza kaybı teşhisi konulmasına ve hapishanede tedavisinin mümkün olmadığı hastane raporlarıyla sabit olmasına rağmen reddedilmektedir. Tüm uluslararası sözleşmeleri hiçe sayan Adli Tıp Kurumu, hasta mahpusların temel haklarını açıkça ihlal eden bir rejim aygıtı konumundadır. İnsan Hakları Derneğinin 2020’de hazırladığı listeye göre cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta mahpus bulunuyor. Yaşamını tek başına idame ettiremeyecek ağır hastaların bile tahliyesini engelleyen rejim, hasta mahpusların tedavilerine de izin vermiyor.
Rejime karşı mücadeleyi dar bir alana sıkıştıran burjuva muhalefet, özellikle Kürtler söz konusu olduğunda her türlü zulüm karşısında sessiz kalmayı tercih etmekte, HDP’yi rejimin saldırıları karşısında yalnız bırakmaktadır. Faşist rejimin varlığını sürdürebilmesinde bu devletçi-milliyetçi politikanın büyük bir payı vardır. Oysa bu politika her seferinde dönüp CHP’yi de vurmaktadır. Son olarak İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “belediyede PKK’lılara iş verdiği” iddiasıyla hedefe koyulması ve bu şekilde hem onun hem de CHP’nin itibarsızlaştırılmak istenmesinden de görüldüğü üzere, rejimin saldırılarından, yalanlarından, iftiralarından, onunla uzlaşarak, haksızlığa, hukuksuzluğa sessiz kalarak kaçmak mümkün değildir.
Faşist rejim güçleri, iktidarlarını korumak uğruna, emekçileri yapay bir şekilde kutuplaştırarak düşmanlaştırmaktan, nefreti körükleyerek halkları birbirine düşürmekten zerrece çekinmiyor. Toplum yapay temellerde kutuplaştırılarak, milliyetçilik zehriyle kitlelerin düşünce sistemi yıkıma uğratılarak ve bu şekilde gözlere bağ çekilerek korkunç bir yoksullaştırma politikasına maruz kalan emekçilerin hoşnutsuzluğu ve öfkesi bastırılmak isteniyor. Bu rejimin ayakta kalmaya devam ettiği her gün, emekçiler için daha fazla sefalet, daha fazla düşmanlık, daha fazla tehlike üretiyor. Bu yüzden ona karşı mücadelede birleşik emek cephesinin örülmesi hayati bir önem taşıyor.
link: Marksist Tutum, HDP’ye Sallanan Sopa Tüm Emekçileri Hedef Alıyor, 30 Aralık 2021, https://en.marksist.net/node/7541
SMA’lı Bebekler ve Anaların Dramı
Yeni Bir Günün Kızıl Şafağı İçin!