Fakir Baykurt’un “Eşekli Kütüphane” adlı kitabını duymuşsunuzdur. Duymadıysanız ve okumadıysanız da tavsiye ederim. Bu kitabın kahramanı Mustafa Güzelgöz’dür. Mustafa Güzelgöz 1921 yılında Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde dünyaya gelmiştir. Mustafa üç yaşına geldiğinde Ürgüp’te birbirleriyle kapı komşusu olan Müslümanlar ve Rumlar henüz içi içe yaşamaktadır. 1924 yılında Rumlar mübadele adı altında doğup büyüdükleri yerleri, büyüklerinin mezarlarını geride bırakarak gemilerle Türkiye’den Yunanistan’a gönderilirler. Mustafa bir anlamda o güzel komşularından mahrum kalarak büyür.
Mustafa askerlik çağına geldiğinde, gözü dönmüş sömürücülerin dünyayı ikinci kez aralarında paylaşmak için başlattıkları savaş dünyanın dört bir yanında can almaya devam etmektedir. Türkiye’deki egemenler savaşa katılmamışlardır ancak yoksulların ensesinde boza pişirmeye devam etmektedirler. Mustafa Güzelgöz de binlerce yoksul çocuğu gibi 1940 yılında savaş bahane edilerek askere alınır ve üç buçuk yıl Tokat’ta askerlik yapar. Orada er olarak askerlik yapan felsefe öğretmeni Kemal ile arkadaş olmuştur. Belki farkında bile olmadan asker arkadaşı sayesinde kitap okuma sevgisi oluşmaya başlamıştır.
Üç buçuk yılın ardından memleketine döner Mustafa Güzelgöz. 1944’te Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde Tahsin Ağa Kütüphanesinin bir görevlisinin yerine işe alınır. Mustafa çok sevdiği kitaplarla baş başa olur. Ürgüp’ün birbirinden farklı topluluklara beşiklik ettiğini kitaplardan okuyarak zihnine kaydeder. Peribacalarının üzerinde uçuşan güvercinleri seyre daldığında bile uçuşanlar kitaplar gibi görünür kendisine. Günler geçer, haftalar geçer. Ancak kütüphaneye tek bir insan bile gelmez. Askerdeki felsefe öğretmeni arkadaşının kendisine aşıladığı kitap aşkından ve kişiliğinden ötürü, oturduğu yerden maaş almak Mustafa’yı rahatsız eder. İnsanların kütüphaneye neden gelmediğini sorar, amiri olan kişiye bir şeyler yapmak gerektiğini söyler. Amiri ise tipik bir “devlet memuru”dur. “Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu? Alıyon. Eee o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten” der. Zaten egemenlerin işine gelen toplumun başını eğip çalışmasıdır. Kitap okumanın köylünün gözünü açacağından ölesiye korkarlar. Köylünün yakasını bit yer. Başını kaldıranın başına tüfek dipçiği iner. Yani “köylü milletin efendisidir” sözü kocaman bir yalandır. Başını kaldıranın başı ezilir, baskı hiç eksik edilmez.
Mustafa Güzelgöz’ün kütüphanecilik alanında herhangi bir bilgisi ve deneyimi yoktur. İlk olarak bu alanda kendisini yetiştirir. Ardı sıra modern bir kütüphane oluşturma mücadelesine girişir. İlk iş olarak Osmanlıca yazılmış kitapları küflü odalardan çıkartarak çürümekten kurtarır. Çoğu el yazması 2300 Osmanlıca kitabın yeni Türkçeye çevirisini yaptırır, büyük uğraşlar sonucu. Ankara’ya gide gele Ürgüp Temenni tepesindeki Tahsin Ağa Kütüphanesi için bir eşek ve eşeğin yemi için ödenek almayı başarır. Her biri yüz kitap alan iki de sandık yaptırır. Sandıkların üzerine “Gezici Kütüphane Servisi” yazdırır. Eşeğinin adını Yüksel koyar. Yüksel’in sırtındaki sandıklarda 200 kitapla köylerin yolunu tutarlar. Amirleri Mustafa Güzelgöz’ün köylülere kitap okutma çabasına hiç taraf olmadıklarını her hallerinden belli ederler. Ancak Mustafa Güzelgöz’ün kafasına koyduğunu yapmakta kararlı olduğunu gördükleri için engel olamazlar. Mustafa Güzelgöz Yüksel ile gittikleri köylerde çocuklara kitap okumayı sevdirmek için büyük emek verir. Bu amaçla futbol takımları kurdurur. İşin doğrusu Mustafa Güzelgöz’ün yoksullara okumayı sevdirmesi yani dünyayı kendi gözleriyle görmelerini sağlaması bize çok şey anlatır.
Çocukların kitap okuyarak değiştiklerini gören babalarına da kitap okutmayı sevdirir Güzelgöz. Köylülere kitap sevgisini iyiden iyiye aşıladıktan sonra kendisi ve Yüksel yetişemez olur. Yine Ankara’nın yolunu tutar. Büyük uğraşlar, ağlamalar, zorlamalar neticesinde kütüphaneye iki kadrolu çalışan ve eşek aldırmayı başarır. İşe alınanlara kitapları köylülere nasıl ulaştıracaklarını bir tamam anlatır. Her birine birer defter verir. Verilecek kitaplar kime verildiyse adının, soyadının yazılacağını belletir. İade alınacak kitap alınmadan yeni kitap verilmeyeceğini özellikle tembih eder Güzelgöz.
Mustafa Güzelgöz çocuklara ve köydeki erkeklere okumayı sevdirir. Ancak kadınlara kitap okutmayı nasıl sevdireceğini düşünüp durur. İlk olarak halı dokuma ile kadınları bir araya getirmeyi başarır. Halıcılık kursu açar. Bir araya gelen kadınlara zaman içerisinde okuma yazma öğretir. Ardı sıra da kadınlar kitap okumaya başlarlar. Kütüphane artık Salı günleri sadece kadınlara açıktır. Kadınların birçoğunun okuma yazması olmadığını fark eder ve halkevlerinde okuma-yazma kursları vermeye başlar. Ve çok severek kitap okumaya başlarlar. Köydeki halıcılığı canlandırır. Zenith ve Singer’e mektup yazar ve dikiş makineleri göndermeleri karşılığında adlarını kütüphane girişine yazmayı teklif eder. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar. Halıcılıktan sonra da köylü kadınlara dikiş kursu vermeye başlar. Yaptığı çalışmalarla ulusal ve uluslararası pek çok yayın kuruluşunda yer alan Güzelgöz’e ilk olarak 1963 yılında Amerikan Barış Gönüllüleri tarafından 1960 model bir cip hediye edilir. Cip geldikten sonra eşekler emekliliği hak ederler. Mustafa Güzelgöz artık köylülere kitapları ciple taşımaya başlar.
Pek çok başarıya imza atan Güzelgöz, kütüphane müdürlüğü dışında birçok kurumda daha görev alır. Ancak topluma faydalı işler yapması tepedeki egemenleri ziyadesiyle rahatsız eder. Asli görevi olan kütüphane müdürlüğünü ihmal ettiği bahane edilerek hakkında soruşturma açılır. Kütüphane dışındaki mücadelesinden “şahsi çıkar sağladığı” iddia edilir. 50 yaşında zorla emekli edilir. Kendisine iftira eden müfettiş Şemim Bey, yazdığı raporu baskı altında yazdığını itiraf eder. Görüldüğü üzere egemenler namuslu insanlara, topluma yararlı işler yapanlara karşı her daim düşmanca yaklaşırlar. Çünkü Mustafa uyuyan köylüleri uyandırmakta, hatta “komünist” faaliyetlerde bulunmaktadır! Ama Mustafa Güzelgöz’ün Ürgüp’teki köylülerin dünyasında yerini almasına engel olamaz egemenler. Hem onun hem de eşeği Yüksel’in, kütüphane sandıkları üzerinde bir de heykelini yaptırırlar. Hakkında pek çok kitaplar ve makaleler yazılır Mustafa’nın.
Mustafa Güzelgöz 18 Şubat 2005’te, 84 yaşında aramızdan ayrıldı. Nevşehir ve Ürgüp’te Mustafa Güzelgöz’ü yediden yetmişe herkes tanır. İşçiler ve emekçiler de tanıdıklarında Mustafa Güzelgöz’ü çok sevecektir. Evet, Mustafa Güzelgöz kitapları aşk ve tutkuyla sevdi. Kitap okumanın salt okuyup bilgi edinmek olmadığını Güzelgöz’ün hayat mücadelesinden görüyoruz. Hem kendi sınıfımızın mücadele tarihini zihnimize yazmak için hem de ezeli düşmanımız burjuvazinin gerçek yüzünü görmek için şevkle, tutkuyla okumalıyız. Okumalı, anlamalı ve sömürü düzenine karşı mücadeleye atılmalıyız.
link: İzmir’den “çok okuyan” bir işçi, “Eşekli Kütüphane” ve Mustafa Güzelgöz , 2 Ekim 2021, https://en.marksist.net/node/7474
Göbeklitepe de Marksizmi Doğruladı!
Bu Düzeni Değiştirmeliyiz!