Geçtiğimiz haftalarda Muğla’nın Milas ilçesinde çıkan yangın Ören beldesinde bulunan Kemerköy Termik Santraline de sıçradı, alevler santralin içerisine kadar girdi. Santralin çevresinde bulunan 10 köye tahliye kararı verildi, yaklaşık 800 kişi tahliye edildi. Ormanları yangından korumak için kılını kımıldatmayan siyasi iktidar ve yetkililer santrali korumak için canlarını dişlerine taktılar. İnsan “yeşilin ve mavinin bütün tonlarını bir araya toplamış bu güzelim yere, insanların tatil yapıp dinlenmeye geldiği bu yere nasıl olur da termik santral yapılır?” diye sormadan edemiyor. Bu durum kuşkusuz sermayenin kâr hırsıyla, sermayeyi büyütmek için hayata geçirilen neo-liberal politikalarla bağlantılıdır.
Kemerköy Termik Santralinin inşa edilmesine 1983’te karar verildi ve bir yıl sonra da inşaat başladı. Ancak orada yaşayan Türkevleri beldesi kadınları kolları sıvamışlardı. Ülkenin faşist askeri darbenin boğucu atmosferinde bulunduğu o tarihlerde 20 gün boyunca köyün girişinde direnmişlerdi. Termik santralin inşasının durdurulması için Milas’a bağlı Türkevleri, Hüsamlar, Akçalar ve Çamlıca köylerinin muhtarları Danıştay’a başvurmuştu. Direniş genişlemişti. O dönemde muhalefet temsilcileri “Gökova’ya santral yaptırtmayız” dediğinde dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın yanıtı, “köprüyü sattırmayız diyorlardı, sattık. Bu santrali de yaparız” oldu. Birçok gazete doğa düşmanı bir zihniyetin ürünü olan bu sözleri manşetine taşıdı. İktidar, sermayeyi büyütmek için her şeyi göze aldığından o günden bugüne patronların önü daha da açıldı, doğa talan edildi, işçilik daha da ucuz hale geldi.
1993’ün Mayıs ayında Gökova’da “Termik Santrale Hayır” mitingi düzenlendi. İmzalar toplantı, protestolar hatta açlık grevleri, kendini santralin kapısına zincirleme eylemleri yapıldı. Santrale çalışamaz raporu verildi. Ama santral geçici faaliyet belgesi ile açıldı. Bölgede bulunan iki santral çevreye verilen zararı engellemek için tek bir önlem almadan yıllarca çalıştırıldı.
Kemerköy, Yatağan, Yeniköy… Milas’ta sağlı sollu inşa edilen termik santraller, açık kömür ocakları tarım arazilerini neredeyse yok olma noktasına getirdi. Meyveler daha olgunlaşmadan etrafında siyah bir tabaka oluşuyor ve dalından dökülmeye başlıyor. Muğla’da bulunan üç termik santralin etki analizini yapan Avrupa İklim Ağı (CAN Europe) Çevre Mühendisleri Odası ve Muğla Çevre Platformunun (MUÇEP), raporunda belirttiği gibi; 1983-2017 yıllarında 45 bin erken ölüm görüldü, kalp-damar ve solunum yolu hastalıkları nedeniyle 46 bine yakın kişi tedavi gördü. Santral 50 yaşını dolduruncaya kadar çalışmaya devam ederse 5270 erken ölüm daha yaşanacak. Şu ana kadar sekiz köy yok oldu. Zeytinlik/tarım ve orman alanlarının istimlâkı yoluyla 48 köy daha etkilenecek. Köylülere “sizi Gökçeada’ya taşıyacağız” gibi vaatler veriliyor, topraklarına üç kuruş para verilerek insanlar kaderlerine terk ediliyor. Üç santral toplamda her yıl doğaya 1100 kilogram cıva salıyor. 220 kilogram cıva Akdeniz’de deniz suyuna karışıyor, balıkların dokularında birikerek besin zincirine karışıyor. 150 kilogram cıva ormanların üstüne, 120 kilogram cıva ise tarım alanlarının üstüne çökerek toprakta ve bitkilerde birikiyor. Hazırlanan rapor böylesi verilerle daha da uzuyor.
Türkiye’nin güneyinde ormanlar günlerce cayır cayır yandı. Toprağın ne altında ne de üstünde canlı kaldı. Bir taraftan yaşamın kendisi yanarken diğer taraftan iktidar ellerini ovuşturdu. Orman Genel Müdürlüğü yine Milas’ta, Akbelen’de, Limak Holding için ağaç kesmeye, ormanları yok etmeye girişti. AKP’li bir belediye başkanı ekranlarda sırıtarak “evleri eski olan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler” diyecek kadar pervasızlaştı. Sırtlanlar sofra kurmuş pay ediyor yerin hem altını hem de üstünü. Bizi de kör, sağır, dilsiz sanıyorlar. Yardım etmek isteyen başka ülkeleri geri çevirdiler, duyarlı sanatçıları “Help Turkey” paylaşımı yaptıkları için terörist ilan ettiler. Tabii böyle olunca da insan ister istemez şunu soruyor: “Siz bir şey yapmıyorsunuz, peki neden bari başkaları bir şeyler yapsın diye izin vermiyorsunuz?” İşin gerçeği iktidarın derdi rant sağlayacak alanlar açmaktır. Geçmişten bugüne diğer burjuva partiler gibi AKP’nin de kapitalizmin de düsturu şudur: “Talan et, sömür, zenginleşmeye bak, emekçilerin de doğanın da canı çıksın!”
Yani zulüm, yani kahır, yani dert… Bir yanımızdan diğer yanımıza felâket… Yani canım ciğerim, Yani iki gözüm, Yani nasıl anlatsam; Canım oğlum Can kızım Yani kısacası KAPİTALİZM…
link: Mersin’den MT okuru bir işçi, Kemerköy Termik Santralinin Doğaya ve İnsana Zararları, 26 Ağustos 2021, https://en.marksist.net/node/7440
Afganistan’da İnsanlık Dramı
Yangınlar, Seller ve Dayanışma Karşısında Devletin Refleksi