Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 17 Ağustosta yangın çıktı. Dört gün boyunca yangın söndürülemedi. Goman tepesi olarak bilinen ormanlık alan küle döndü. Valiliğin yaptığı açıklamaya göre 3 hektarlık otluk alan yandı. Köylüler ellerinde kürek ve tırmıklarla yangına müdahale etmeye çalışırken, yetkili kurumların yangına geç müdahale etmesi ve müdahalenin yetersizliği tepkilere neden oldu. Hakkâri’deki sivil toplum kuruluşları Şemdinli’deki yangına dikkat çekmek ve destek alabilmek için sosyal medyada “#Şemdinliyanıyor” başlığıyla etiket açtı. Kısa sürede bu başlıkla çok sayıda paylaşım yapıldı. İktidar yetkilileri halkın haklı öfkesini önce “yaygara” diyerek geçiştirmeye çalıştılar. Daha sonra gelen tepkiler üzerine bölgenin sarp ve dağlık bir araziye sahip olduğunu, rüzgârın şiddetli esmesi nedeniyle yangının söndürülemediğini belirttiler. Benzer bir açıklamayı AKP’li bakanlar geçtiğimiz günlerde Karadeniz’de yaşanan sel felâketi için yapmıştı. Sel felâketinin sorumlusu olarak şiddetli yağışları göstermişlerdi. İktidar sözcüleri bakandan kaymakamına kadar aklımızla dalga geçmeye devam ediyorlar. Karadeniz’de “şiddetli yağış”, Kürt illerinde “şiddetli rüzgâr” diyorlar. Peki ya alınmayan önlemler, yapılmayan müdahaleler, yaşanan onca acı ve yıkım, emekçiler kaybettiklerinin ardında gözyaşı dökerken, meydanlarda, televizyon ekranlarında boy gösterip pişkince açıklamalar yapanlar? Tüm bunları nereye koyalım?
Elbette daha öncekilerde olduğu gibi bu felâketin de sorumlusu iktidardır. Sadece son bir ay içinde yaşadıklarımız emekçiler için asıl felâketin ne olduğunu açıkça gösteriyor. İktidarın politikaları sonucu pek çok kurumun içi boşaltıldı. Devlet kurumları adeta kuklaya dönüştürüldü. Emekçiler her felâkette bunu derinden hissediyorlar. Büyük yıkımların ve tarifsiz acıların ortasında yapayalnız ve kimsesiz bırakılıyorlar. Bu durum ülkenin ücra yerlerinde çok daha katmerli bir şekilde yaşanıyor. Yangınların, sellerin felâkete dönüşmesi yetmiyormuş gibi, bir de yetkili kurumların, kişilerin zulmü biniyor emekçilerin tepesine. Şemdinli’de çıkan yangında yaşananlar bunu gösteriyor. Üstelik son zamanlarda Kürt düşmanlığı üzerinden tırmandırılan milliyetçilik de bu yangına adeta benzin döküyor. Egemenlerin her köşeye sıkıştıklarında uyguladıkları kutuplaştırma siyaseti, emekçilerin zihinlerini bulandırıyor. Marmaris’te, Kastamonu’da, Sinop’ta yaşanan felâketlerde kitlesel bir tepki yükselirken, Şemdinli’de kitlesel bir sessizliğin yaşanması kutuplaştırma siyasetinin bir sonucudur. Egemenlerin bu kirli siyaseti yine egemenlerin işine yarıyor.
Oysa her felâket biz emekçilere aynı şeyi söylüyor. Birlikte karşı çıkmak zorundayız. Dinimizin, dilimizin, cinsiyetimizin, ırkımızın ya da coğrafyamızın farklı olması bizim işçi-emekçi olduğumuz, çıkarlarımızın ortak olduğu gerçeğini değiştirmez. Egemenlerin kirli siyaseti bizi bölüp parçalıyor, ortak tepki vermemizi engelliyor. Egemen sınıfın penceresinden bakarsak sadece yalanları görürüz. Ve onların yalanlarını kendi doğrularımızmış gibi savunmaya başlarız. İşçi sınıfının penceresinden baktığımızda ise gerçekleri görürüz. Ve bu gerçekler bizlere birlikte mücadele etmenin ne kadar yaşamsal olduğunu gösterir. Bugün yaşadığımız her felâketin yeniden ve yeniden gösterdiği de budur.
link: Ankara’dan bir işçi-öğrenci, Şemdinli’deki Orman Yangını Ne Anlatıyor?, 24 Ağustos 2021, https://en.marksist.net/node/7438
Batı Yakasının Eskimeyen Hikâyesi
Afganistan’da İnsanlık Dramı