Konya/Meram’da 30 Temmuzda akşamüstü saatlerinde gerçekleştirilen ırkçı saldırıda, Kürt olduğu bilinen ve yıllardır bu nedenle taciz ve saldırıya maruz kalan Dedeoğulları ailesinin 7 ferdi hunharca katledildi. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki, kadınlı erkekli 7 insanın kafalarına kurşun yağdırılarak ve ardından evleri ateşe verilerek katledilmesi, Deniz Poyraz’ın HDP İzmir bürosunda vahşice öldürülmesinin, Kürt tarım işçilerine ve Kürt emekçilere yönelik saldırılardaki dramatik artışın da parçası olduğu örgütlü faşist saldırı zincirinin en yeni ve en korkunç halkasıdır.
Deniz’in katledilmesinin ardından dile getirdiğimiz gibi, Kürtlere yönelik saldırılarını içeride de dışarıda da had safhaya çıkaran rejim, ırkçılığı körükleyerek halkları da birbirlerine düşman etmeye çalışmaktadır: “Bugün gerek uluslararası alanda gerekse ekonominin çökmesi nedeniyle içeride sıkışan, iktidar bloku içindeki kavganın ve kirli ilişkilerin ayyuka çıkmasıyla zemin kaybeden rejimin, Kürtlere ve Alevilere yönelik provokasyonlarla ortamı daha da gerip bir korku atmosferi yaratma ve yeni saldırılarını meşrulaştırmaya çalışma niyetinde olduğu ortadadır. İktidar ortakları son dönemde ırkçı-mezhepçi dili ayyuka çıkarmıştır ve «galeyana gelme» heveslilerine HDP’yi açıkça hedef göstermektedir.”[*] Öyle ki, son günlerde Akdeniz ve Ege’yi alevler içinde bırakan yangınlar bile yaratılmak istenen ırkçı histerinin malzemesi haline getirilmek istenmektedir. Sosyal medya günlerdir bu yangınları PKK’lilerin, HDP’lilerin çıkardığı yönündeki ırkçı cürufun işgali altındadır. İşte Konya’daki ırkçı katliam tam da böylesi bir ortamda gerçekleşmiştir.
Her faşist saldırıda olduğu gibi meseleyi kişisel husumete, bireysel tepkilere indirgeyen rejim sözcüleri, böylesine vahşi bir katliamdan sonra bile aynı şeyi yapmaktan geri durmayıp meseleyi “11 yıllık husumet”e indirgemişlerdir. “Bunun Kürt-Türk meselesiyle ilgili herhangi bir alakası yoktur”, “provokatif yönlendirmelerin aksine olayın etnik veya ideolojik bir saikle gerçekleştiğine dair bir bulgu yoktur” yönünde açıklamalar yapan İçişleri ve Adalet Bakanları, bu katliamın değil onun ırkçı yönünün dile getirilmesini provokasyon olarak nitelemişlerdir. Bunun yanı sıra, katliama kurban giden ailenin Mayıs ayında uğradığı ağır saldırının ardından tutuklanan faillerin büyük bölümünün “maksat hasıl oldu” denerek kısa süre içinde serbest bırakılması, rejimin polisiyle, jandarmasıyla, yargısıyla bu sürecin neresinde durduğunun apaçık göstergesidir.
Deniz’in katledilmesinin ardından şöyle demiştik: “HDP’ye dönük bu son saldırı, rejimin kirli oyunlarının yarattığı kanlı tehlikeye karşı uyanık olmak, faşist saldırılara karşı tedbirli ve dayanışma içinde olmak için bir uyarı fişeği olarak görülmelidir. Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisiyle Türkiyeli emekçilerin rejimin kirli oyunlarının üstesinden ancak örgütlü bir karşı duruşla gelebilecekleri açıktır.” Faşist rejimin kendi bekası uğruna ülkeyi ateşe vermekten dahi çekinmediği bu atmosferde, bu duruşun örgütlenmesi ve sergilenmesi çok yakıcı bir zorunluluk haline gelmiştir.
link: Marksist Tutum, Konya’da Yedi Kürdün Hunharca Katledilmesi Faşist Saldırı Zincirinin Halkalarından Biridir, 31 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7419
Emekçilerin Tepkisi Göçmenlere Değil Kapitalizme Yönelmelidir
Irkçılık Sermaye Düzeninin Hamurunda Var