Eğer eğitim doğru temellerde yükselir, milyonların faydası ve refahı doğrultusunda uygulanırsa toplumları ve dünyayı ilerici anlamda şekillendirecek en önemli güçtür. Eğitim sistemini şekillendiren, her daim egemen sınıf olmuştur. Toplumlar kendi ihtiyaç ve gelişimleri doğrultusunda bir eğitim ve genel anlamda bir yaşam istediğinde egemen sınıflar onlara “eğ-ilmeyi” dayatmış, buna karşı çıkanlar muktedirler için hep bir tehdit olmuştur. O yüzdendir ki tarihten günümüze muktedirler eğip bükmekle ilişkilendirilmiş bir eğitimden gayet memnun kalmışlardır.
Kelime anlamından çıkıp bugünün Türkiye’sine baktığımızda yıllardır sürekli değişime uğratılan, farklı metotlar denenerek “bu kez olacak” denilen eğitim sisteminin hali ortadadır. Anadilde eğitimin hâlâ yasak olduğu, bilimsel temellerden uzak, eleştirel düşünme ve analizden arındırılmış, aşırı rekabetçi bir yapıyla karşı karşıyayız. Bireyleri rekabetçiliğe iten kapitalist temellerdeki anlayışın yanı sıra niteliksizleşme ülkeyi eğitim kalitesi açısından dünya sıralamasında diplere sürüklemiştir. Başarısızlığın yerli ve milli seviye belirlenmemesinden kaynaklandığını düşünen “yetkililer” PİSA yerine “Yerli PİSA” diye adlandırılan ABİDE’yi geliştirildi. Ancak ABİDE değerlendirmesinde de çakılan eğitim revize edilmeye devam edildi. Her yeni Milli Eğitim Bakanı “herkese eşit eğitim imkânı tanıma”, “akademik gelişmeyi çok önemseme” gibi sözleri ağzından düşürmedi. Fakat bu sistemin içerisinden çıkan mezunlar teorik bilgi ve pratik iş yapabilirlik anlamında gittikçe vasıfsızlaştırıldı, emekçi kitlelerin çocukları nitelikli eğitimden daha fazla uzaklaştırıldı, mezunları bekleyen işsizlik çukuru her sene daha fazla derinleşti.
Mevcut durumda zaten eşitsiz şekilde işleyen eğitim sürecinde, pandemiyle birlikte uzaktan eğitime geçilmesiyle sınıfsal çelişkiler daha da arttı. Zenginlerin çocukları özel okullarda, özel hocalar tutarak her türlü eksiğini kapatırken işçi sınıfının evlatları eğitimden gittikçe uzaklaştırıldı. Tablet ve bilgisayara parası yetmeyen, interneti bulunmayan, kendi telefonunu çocuğuna veren, yeri geldiğinde akrabasına gönderen, mevsimlik çalışan milyonlarca yoksul emekçinin çocukları hep aynı eşit eğitime erişmek hayaliyle kandırıldı. Bazı çocuklarımız iş kazalarında yaralandı, hayatlarını kaybetti, eğitime erişme uğruna hayatlarının baharını yaşayamadı. Bu tablo yaşanırken adeta halkın yoksulluğuyla dalga geçen hükümet İletişim Başkanlığının web sitesinden “Mevsimlik tarım işçileri, hasat dönemiyle birlikte tarlalarda yoğun bir mesaiye başladı. Çocukları da bu dönemi ailelerinin yanında geçiriyor. Yaz tatilinin neşe ve rengini içinde barındıran birbirinden farklı pekiştirici alternatifler sunan Milli Eğitim Bakanlığı, «Eğitimde Fırsat Adaleti» anlayışıyla tarlalardaki çocukları da yalnız bırakmıyor” diyecek pişkinlikte haber yayınladı. Onlar çocuklarını yurtdışında istedikleri okullara gönderirken, en lüks hayatları yaşatırken ve yarın her birine makamları bile belirlenmiş olan işler bağlanırken işçi sınıfının çocukları bilinçli bir şekilde birbirileriyle yarıştırılıyor, işsiz ve geleceksiz bırakılıyor.
Hayatın her alanında emekçi kitlelerle bir avuç zengin arasındaki uçurum gittikçe artıyor. Bu topraklarda sömürünün en arsız şekilde yürütüldüğü zamanlardan geçiyoruz. İşçi sınıfına yönelik hak gaspları, saldırılar sürerken bir yandan da çocuklarımızın geleceği ellerinden çalınıyor. İşçi sınıfı öylesine bir darboğaz içerisinde ki, aldığı ücreti artık ancak barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçlarına yetirebiliyor. TÜİK’in açıkladığı son verilere göre en yoksul %20’lik kesimin eğitime yaptığı harcama, eğitime ülkede yapılan masrafın ancak %2’sine denk geliyor. Tablo dünyada da gittikçe kötüleşiyor. Dünya genelinde 160 milyon çocuk işçi mevcutken, milyarlarca çocuk bırakın eğitimi, tok geçirebildiği bir başka gün için mücadele veriyor. İşte kapitalizmin eğitimi ve çocuklarımızı getirdiği nokta budur. Bu sistem yıkılmadıkça ne işçi sınıfına ne de içi sınıfının çocuklarına eşit bir hayat mümkün değildir. İşçi sınıfı da işçi sınıfının evlatları da birbirleriyle kucaklaşmalı, bilgisini ve deneyimini örgütlenmek, daha iyi bir dünyayı var etmek için kullanmalıdır.
link: İstanbul/Hadımköy’den bir eğitim işçisi, Eşitsiz Eğitim Kapitalizmden Kurtulmadıkça Bitmez, 28 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7416
Kültürel Çölleşme ya da AKP Müteahhitlerinin “Sanat” Eserleri
Son 10 Yıl ve Sınıf Mücadelesi /3