Anadolu’da allı turna olarak bilinen flamingolar bu yıl da göç yolları üzerindeki Tuz Gölüne geldiler dinlenmek ve kuluçkalamak için. Binlerce flamingo dünyaya gözlerini açan yavrularıyla birlikte yaz aylarını burada geçirecek, yavrular uçmayı öğrenecek, sonbahar gelince de hep birlikte göç yoluna düşeceklerdi. Ama flamingolar ne bilsin kapitalizm denilen cehennemin, açgözlü ve doğa düşmanı bir siyasi iktidarın çevre politikalarının kendilerine bir yaşam alanı bırakmadığını…
Her zamanki yere yumurtalarını bıraktılar. Binlerce yavru yumurtadan çıkarak hayata merhaba dedi ama gelin görün ki kısa bir süre sonra kuş cenneti olarak bilinen Tuz Gölü, beş bin flamingo yavrusu için devasa bir kuş mezarlığına dönüştü. Sıcak ve tuzun etkisiyle kavrulmuş yavru flamingo ölülerinin kapladığı Tuz Gölü “ben de ölüyorum” diye bağırıyor. Tuz Gölünde sular 1,5 km çekilmiş, neredeyse hiçbir yaşam belirtisi yok. Pembe renkleri, uzun bacakları, narin ve ince boyunlarıyla Tuz Gölünü şenlendiren, adına türküler yakılan allı turnaların ölüleri kurumuş zeminde çürüyor.
Peki, Tuz Gölünün çöle, kuş cennetinin kuş mezarlığına dönüştüğü bu doğa katliamının sorumlusu kim? Tarım ve Orman Bakanına sorarsanız flamingoların ölüm nedeni susuzluk. Bekir Pakdemirli “Buradaki suyun azalması, sudaki konsantrasyonun artmasıyla beraber susuz kalan ve uçamayan yavrularda ölümlerin gözlendiği gözüküyor” demiş. Sonra da eklemiş: “Bu konuyla ilgili gerekli tedbirler alındı. Bu konunun, çevredeki kuyularla ve tarımsal sulamayla doğrudan veya dolaylı bir bağı olmadığını da ifade etmek isterim. Konu etraflı bir şekilde şu anda hem tarafımızca hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca da soruşturuluyor.” İnsan bu ezbere söylenen laflar karşısında sormadan edemiyor. Bu ne rahatlık? Bu ne ikiyüzlülük? Siz ne işe yararsınız? Böylesi bir doğa katliamı karşısında nasıl bu kadar dışarıdan konuşabiliyorsunuz?
Bir kere şu sorulara cevap verin: Susuzluk ve kuraklığın nedeni ne? Tuz Gölü birinci derece doğal sit alanı olduğu halde, güya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 6 yıldır “Sulak Alanlarda Yaşayan Kuş Türlerini Koruma ve İzleme Projesi” yürüttüğü halde nasıl oluyor da hiçbir önlem alınmıyor? Kuşların öldüğü, gölün kuruduğu bilgisini biz oradaki doğa ve kuş gözlemcilerinden öğrendik ve her iki bakanlığın tek bir yetkilisi bile yoktu ortada. Kimse çıkıp da gölü besleyen kanalların önünü kesen, vahşi sulama yapan çiftçileri suçlayıp işin kolayına kaçmasın. Küresel ısınma kuraklığa yol açtı diyerek kendini aklamaya da çalışmasın. İznik Gölünü, Sapanca Gölünü, Eğirdir Gölünü nasıl kuruttuysanız Tuz Gölünü de öyle kuruttunuz. Marmara Denizini öldüren zihniyetle flamingoların ölümüne yol açan aynı zihniyettir. Yıllarını uluslararası gıda tekelleri için pazar aramakla geçirmiş bir bakanın açıklaması ancak bu kadar olabilir. Onlar yalnızca sermayeyi ve kârı bilirler! Bu yüzden şimdi de çıkmış pişkin pişkin “gerekli önlemler alındı” diyorlar. Ortada bir önlem olmadığını, iki günde önlem alınamayacağını emekçiler yıllardır tecrübe ediyor.
Uzmanlar yıllardır bekleyen tehlikelere dikkat çekiyorlar, önlem alınması gerektiğini söylüyorlar. Tarımda vahşi sulamanın yeraltı ve yüzey sularını kuruttuğunu, modern sulama yöntemlerine geçilmesi gerektiğini, bölgenin iklim yapısına uygun tarım yapılması gerektiğini söylüyorlar. Küçük çiftçilerin maddi gücünün yeni yöntemlere geçiş için yeterli olmadığını, devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu uyarıların hepsine kulağınızı tıkadınız. Evet küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişimleri yaşanıyor ve kuraklık en önemli sorunlardan biri. Ama siz bu soruna ilişkin önlem almak yerine yangına körükle gitmeyi, sorunu büyütmeyi tercih ettiniz. Rant ve kâr hırsınız, yağma ve talan aşkına dönüştü. Vahşi sulamaya göz yumdunuz, çiftçiyi modern sulama konusunda desteklemediniz. Ormanları maden sahasına çevirerek talan ettiniz, yeraltı sularını kirlettiniz, kuruttunuz. Nerede akan dere varsa oraya HES kurdurdunuz, dereleri kuruttunuz. Sit alanlarına maden açma ya da imar izni vermek için kırk takla attınız. Kuşların göç yolu üzerinde olan konaklama ve kuluçkalama alanlarına köprü, otoban yaptınız.
İnsana ve emeğe düşman olan, doğaya da, hayata da düşman olur. Allı turnalar, kızıl geyikler, yılkı atları, mercanlar, balıklar ve daha yüzlerce canlı türü yok olmayla karşı karşıya. Bu canlılar kendilerine yaşam alanı bırakmayan bu sömürü düzenine karşı örgütlenemez, mücadele edemez. Ama işçi sınıfı yapabilir. İşçi sınıfı örgütlenebilir, mücadele edebilir ve bu yağma ve talan düzenini yıkabilir. Çocuklarımıza nefes alabilecekleri bir dünya bırakmak istiyorsak bunu yapmak zorundayız. İnsanlığın, doğanın ve tüm canlı yaşamının kaderi bizim ellerimizde.
link: İstanbul’dan bir matbaa işçisi, Allı Turnaları da Öldürdüler, 17 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7407
Dünya Kupası: Katar’ın Prestiji Kaç Tabuta Sığar?
Haiti’de Yaşananlar Ne Anlatıyor?