Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın imzasıyla nişasta bazlı şeker (NBŞ) kotası %100 arttırılarak, %2,5’dan %5’e çıkarıldı. Dünyada ve Türkiye’de NBŞ pazarının en büyük üreticisi ABD merkezli Cargill şirketidir. Bu yasanın yayımlanma tarihi ilginç bir şekilde tam da ABD Başkanı Biden ile yapılacak görüşmenin ve NATO zirvesinin öncesine denk getirildi. Ne tesadüf! Ülke içerisinde ekonomik kriz, yolsuzluk, rüşvet iddiaları ile sarsılan rejim, ülke dışında da siyasi olarak ciddi bir sıkışmışlık yaşıyor. ABD’ye yakınlaşmaya çalışan, biraz olsun nefes alacak alan yaratmak isteyen rejimin reisinin son zamanlarda bu amaçla attığı adımlardan birisi oldu NBŞ yasası. ABD’ye göz kırpılmakla birlikte Cargill’e Türkiye gibi yağlı bir pazarda işlerini yüzde yüz büyütme garantisi de hediye edilmiş oldu.
Şekerde özelleştirme sürecini, NBŞ’nin nerelerde kullanıldığını ve insan sağlığı üzerine etkilerini sitemizde daha önce yayınlanmış detaylı bir çalışmadan kısa bir alıntıyla hatırlayalım: “Dünyanın birçok yerinde NBŞ kullanımına kısıtlama getirilirken Türkiye’de yaygın kullanımı mevcuttur. Meşrubatlar, gazlı içecekler, unlu mamuller, tatlılar, hazır ve işlenmiş gıdalar ve daha sayamayacağımız kadar çok gıda ürünlerinde NBŞ kullanılmaktadır. Çünkü NBŞ, pancardan ve şeker kamışından elde edilen şekere göre hem daha ucuz hem de çok daha tatlıdır. Früktoz şurubu olarak da adlandırılan bu ürünün sıvı oluşu da gıda firmalarının tercih sebeplerinden birini oluşturuyor. Gıdaların raf ömrünü uzatmak gibi bir maharetinin de olması onu kapitalistler açısından tercih edilir kılıyor. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunun hazırladığı raporda NBŞ’nin obezite, obeziteye bağlı kanser türleri, karaciğer yağlanması, alzheimer, gut hastalığı, insülin direnci ve şeker hastalığına yol açtığına dair bilgiler veriliyor… Tıp dünyası, şeker pancarından üretilen şekere göre, mısırdan üretilen şekerin yani NBŞ’nin 10 kat daha zararlı olduğunu söylüyor.”[*]
Yeni yasa ve beraberinde atılan kimi başkaca adımlar rejimin sorunlarına derman olur mu bilinmez ancak kendi sıkışmışlığı nedeniyle halkın sağlığını riske atmanın örneğini bir kez daha görmüş oluyoruz. Bu hikâyenin önemli başka aktörleri de var; Cargill işçileri… Cargill şirketinin Bursa’da bir fabrikası bulunuyor ve bu fabrikada işçiler sendikal hakları için yaklaşık 1200 gündür direniyorlar. Yasal tüm süreçler sonlanmasına ve işçiler ardı ardına hukuk zaferi kazanmasına rağmen şirket yönetimi işçileri sendikalı olarak işyerine almıyor. İşçiler de bu duruma karşılık direnişlerini sürdürmekteler. Bu direniş boyunca defalarca gözaltına alındılar. Yeri geldi yerlerde yattılar, yeri geldi Bursa’dan İstanbul’a yürüdüler. Bir tarafta bir gecede yıllık kârını ikiye katlama olanağına kavuşan ABD tekeli, bir tarafta açtıkları davaları kazandıkları halde 3 yıldır sendikalı olarak işlerine dönemeyen Cargill işçileri… Çok manidar öyle değil mi?
Her gün yeni bir yolsuzluk ve talan hikâyesiyle güne başlar olduk. Kirli ilişkiler ağı ifşaatlarla ortaya dökülmekte… Mevcut rejimin bizlere vereceği bir şey yoktur. Yerlisi, yabancısı fark etmeksizin kendinden tam olarak bekleneceği şekilde sermayenin emrindedir. Yaptığı yasalarla, ortaya koyduğu baskıcı tutumla, işçi sınıfının en küçük bir kazanımına dahi tahammülü yoktur. Cargill işçilerinin işlerine dönememesinin nedeni de budur. Önümüzdeki süreçte de bu durum katmerlenerek devam edecektir. Mücadele etmekten, birleşmekten başka bir şansımız yok, işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.
link: İstanbul/Bahçelievler’den MT okuru bir eğitim işçisi, Aynası İştir Kişinin Lafa Bakılmaz: NBŞ Yasası ve Cargill, 12 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7402
Çocuk İşçiliği ve Çocuklarımızın Umutları
Son 10 Yıl ve Sınıf Mücadelesi /2