Kapitalizmin nasıl bir salgın olduğunu anlamak için pandemi öncesine bakmak yeterlidir. Koronavirüs 2019 Aralık ayında ortaya çıktı ve dünyaya yayıldı. Dünyanın tepesine çöken egemenlerin düzeninin, 2019’daki koronavirüsten önce de dünya için nasıl bir belâ olduğu bellidir. Pandeminin temel sebebinin doğayı ve vahşi canlıların yaşam alanlarını tahrip eden kapitalizm olduğu açıktır. Şimdi de kapitalizm belasının yol açtığı krizin nedeni olarak koronavirüsü öne sürüyorlar.
Yaklaşık iki yıldır Covid-19 pandemisi tüm küreyi sarmış durumda. Başta Dünya Sağlık Örgütü ve bütün ülkelerin Sağlık Bakanlıkları Covid-19 hastalığının ulaşmadığı tek bir bölgenin kalmadığını açıklıyorlar. Yakın tarihlerde Covid-19’un akrabaları olan SARS, MERS ya da kuş gribi, domuz gribi gibi salgınlar da dünyanın belli bölgelerinde binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Dünyanın tepesindeki egemenler ve onların temsilcileri kaşlarını kaldırarak, yüzlerine “üzgün” bir ifade vererek yaptıkları açıklamalarla, Covid-19’un “dünyanın başına belâ bir salgın” olduğunu anlattılar. Arka planda ise ilaç tekelleri ellerini ovuşturuyorlardı.
Covid-19 ve daha önceki virüsler için Marksist Tutum sitesinde birçok yazı yayınlandı. Hem de bir kimyager titizliğiyle kaleme alınan yazıları okuyanlara Covid-19’un nasıl bir hastalık olduğu ve neden ortaya çıktığı en ince ayrıntısına kadar anlatıldı. Çözüm yolları da gösterildi. Korona bir virüstür, kapitalizm ise tüm dünya için bir salgındır. Kapitalizm sömürüye dayanan bir sistem olduğu ve tüm insanlığı krize sürüklediği, doğayı ve insanlığı tahrip ettiği için salgındır. Bu öyle bir salgındır ki, daha fazla kâr için dünyamızın kirlenmesi ne kelime, yok olmasını bile umursamaz. Yeter ki kapitalistlerin kârları artsın, sermayeleri biriktikçe biriksin. Sermayelerinin büyümesi, düzenlerinin sürmesi için ezdikleri milyarlarca emekçinin aklını çelmek, gözlerini boyamak için de başvurmadıkları sahtekârlık yoktur. Mesela aşısı bulunan ve tedavisi mümkün olan Covid-19 nedeniyle milyonların ölmesine göz yumuyorlar. Arka tarafta ilaç tekellerinin birbiriyle kıran kırana Covid-19 aşısı için nasıl yarıştığı ortada. Ön taraftaysa Dünya Sağlık Örgütü Başkanı, emperyalist Batılılara dünyanın geri kalanına da aşı vermeleri için yalvarıyor.
Sermaye sahiplerinde oyun çok. Ellerindeki devasa güçle savaşı barış, barışı savaş, betonu yeşillik, yoku var, varı yok gösterebilecek kadar cambazlar. Koronavirüs Çin’de görüldüğünde, Çinli egemenler önce sanki böyle bir şey yokmuş gibi açıklamalar yaptılar. Oysa ta baştan ne olduğunu biliyorlardı. Onlar için köle gibi çalıştırılan işçiler ha virüsten ölmüşler, ha çalışmaktan ölmüşler, ha aşırı çalışmadan bıkıp topluca intihar etmişler önemi yok. Önemli olan üretim çarkları dönsün, kasaları dolsun, sömürü düzenleri sürsündü. Çin’in itibarının zedelenmemesi için virüsü ve hastalığı bir süre sakladılar. Aslında başlarda çoğu devlet lideri koronavirüsü ve hastalığı hafife alan açıklamalar yaptılar ama ne zamanki bunun kriz için iyi bir örtü ve bahane olacağını gördüler, tüm tavırları değişti. Krizle ilgili tüm politikalarını da Covid-19’a bağladılar.
Ezilen milyarları tam manasıyla ölümle korkutmak için korku filmlerine taş çıkartacak görselleri sürekli döndürüyorlardı. Koronavirüsü bin kollu, gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir ahtapot gibi göstererek yoksulları korkuttular. Bu ölümle korkuttukları milyarlarca insan her türlü hak gasplarına, yasaklara, işten atmalara karşı büyük oranda sessiz kaldı ilk başta. Ama bir süre sonra milyarlarca işçi-emekçi, egemenlerin daha da zenginleştiğini, kendilerininse daha da yoksullaştığını yaşayarak gördüler. Baktılar ki virüs hep yoksulları hasta ediyor ve her gün yoksullar ölüyor, zenginlere virüs uğramıyor, egemenlerin hepsi domuz gibi sağlıklı, milyarlarca yoksul hâlâ aşıya ulaşamamışken egemenlerden bazıları üçüncü aşıyı yaptırdıklarını utanmadan açıklayabiliyorlar, o zaman yaşlı dünyamızın paryaları da homurdanmaya, yumruklarını sıkmaya, sokaklara çıkmaya başladılar. İşin aslı, Covid-19 tedavisi olan, basit bir aşıyla korunulabilecek bir hastalıktır artık. Ama ilaç tekellerinin kâr hırsı uğruna milyarlarca insan henüz aşıdan yoksundur.
Koronavirüs, Türkiye’nin egemenleri için de “Allah’ın bir lütuf” oldu. Başlangıçta Sağlık Bakanı aylarca “şükür koronavirüs bizde yok” şeklinde açıklamalar yaptı. Minareye kılıf hazırlama süreci tamamlandıktan ve yoksullar yavaş yavaş korkutulduktan sonra koronavirüsten ölenler açıklanmaya başlandı. Hemen ardı sıra yasaklar başladı. Sokağa çıkma yasağının adı “sokağa çıkma kısıtı” oldu. Yasağın olduğu saatlerde sokağa çıkanlara 1350 lira para cezası kesildi. Yoksullar koronavirüsten değil, 1350 liralık para cezasından korktu. Milyonlarca işçinin dip dibe çalışması yasaklanmadı. İşçiler tıka basa otobüslerde, minibüslerde, metrolarda, metrobüslerde ve 20 kişilik servislere 40 kişi tıkılarak işe gidip gelirken koronavirüs bulaşmıyordu! Ama yasaklı saatlerde tek başına bile sokağa çıksa, koronavirüs bulaşıyordu. Egemenlerin dilinden düşmeyen meşhur üçlü “maske, mesafe, hijyen” tekerlemesi ilk başlarda yoksullarda korkuyu tetikledi. Her saat yeni maske takıldı. Aynı evde bile aileler birbirinden uzak durdu. Evlerde su faturaları iki katına çıktı. Milyonlarca yoksulun her biri, zaman içerisinde yaşadıklarından bu işte bir çapanoğlu olduğunun farkına varmaya başladı. Sağlık Bakanı her akşam koronavirüsten ölenlerin sayısını verdi. Ama sıra aşıya gelince, zenginler çoktan aşılarını yaptırırken yoksula aşı yoktu. Erdoğan her “maske, mesafe, hijyen” sözünün ardından “aşı yapılmasında dünyada ilk sıralardayız” dese de, aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra dahi henüz toplumun yarısı bile aşılanmış değil.
Elbette pandemi döneminde Türkiye’deki burjuvaların da sermayeleri büyüdü. İşçiler, emekçiler ise suyu çekilmiş limon gibi iyice yoksullaştı. Asgari ücret, asgari geçim indirimi çıkarıldığında 2500 lira. Asgari geçim indirimini işçilerin çoğu alamıyor. Pandemi süresince güya işçi çıkartmak yasaktı. Ama patronlar Kod 29 ile işçileri toplu halde tek kuruş vermeden tazminatsız olarak işten attılar. İşsizlik TÜİK’in döndürdüğü fırıldağa rağmen 10 milyonun üstünde. Yani koronavirüs bahane, aşırı kâr şahane, sömürücü düzenin sahipleri için. Pazarlardan çürük sebze ve meyve toplayanların, işsizlikten bunalıma girip intihar edenlerin sayısı görülmedik ölçüde arttı. Yoksullar Floyd’un katledilmesinden ve o son sözlerinden habersiz olsalar da, birbirlerine “nefes alamıyorum” diyorlar. Gerek dünyada gerekse bizde, ezilenleri nefessiz bırakan koronavirüs değil, kriz içinde debelenen kapitalist düzendir.
Ancak maalesef kapitalizm denen salgından kurtulmak o kadar kolay değildir. Kapitalizm sömürüye dayanan sistemlerin en gelişmişi ve sonuncusudur. Ondan kurtulmak ve sömürüsüz, sınıfsız bir toplum kurmak sabırlı ve kararlı bir mücadele gerektiriyor. Ama eninde sonunda Marksist dünya görüşüyle örgütlenmiş işçi sınıfı öncülüğünde, tüm ezilenler kapitalizmi yıkarak tarihin çöplüğüne atacaktır.
link: İzmir’den MT okuru emekli bir işçi, Korona Virüstür, Kapitalizm Salgın!, 8 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7399
Kapitalizmin Kalelerinde Faşist Muhtıralar
“Kutsal Devlet”in Sırları Dökülürken