Birden fazla kurumda üst düzey yetkili konumunda olabilmek, her bir kurumdan ayrı ayrı maaş alabilmek, bunu utanmazca savunabilmek ya da geçiştirmek… Bu, son yıllarda Türkiye’nin çokça karşılaştığı bir tablo… İşçiler işsizlik batağına itilirken, alım gücü her geçen gün düşerken, toplum bir çıkışsızlığa mahkûm edilirken iktidarın parçası olan bürokratlar “huzur” içinde! AKP’li bürokratların pek çok kamu şirketi ya da özel şirket aracılığıyla “huzur hakkı” aldıkları son zamanlarda gittikçe artan biçimde gündeme geliyor. Her ihaleden, her projeden rant devşirme düşüncesiyle hareket ediyorlar, en tepeden itibaren silsile halinde devlet kaynaklarını yağmalıyorlar.
Bu yağma ve soygun sisteminde her geçen gün yeni bir ismin halkın vergileriyle oluşturulmuş devlet kaynaklarını nasıl yağmaladığı ortaya çıkıyor. Yakınlarda çiftçilere hizmetle mükellef olması gereken bir kuruluşun, Tarım Kredi Kooperatiflerinin Genel Müdürü Fahrettin Poyraz ve yardımcısı hakkında birçok yerden maaş aldığı yönünde haberler basına yansımıştı. Tam tamına 9 şirketin birden yönetim kurulu başkanı olmayı başaran(!) Poyraz’ın 10, yardımcısı Davut Arpa’nın ise 5 farklı yerden maaş aldığı konuşuluyor. Yalnızca Gübretaş’tan “huzur ücreti” aldığını savunan Poyraz ise aldığı maaşlar hakkında açıklama yapmıyor, “ticari sır” gerekçesiyle Gübretaş’ın ortaklarını kamuoyuyla paylaşmıyor.
Tek bir maaşla ay sonunu getirmeye çalışan emekçi kitlelere her gün ayrı bir huzursuzluk yaşatılırken, her gün ayrı bir kazanılmış hak gasp edilirken, birçok kamu kuruluşu, yanı sıra birçok özel şirket eski/yeni siyasetçi ve bürokratlara yönetim kurulu üyeliği, danışmanlık vb. görevler adı altında maaş ve “huzur hakkı” veriyor. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar da bu şekilde gündeme gelen isimlerden birisi... 27 bin 917 liralık maaş kendisine yetmemiş olacak ki Emlak Katılım Bankası Yönetim Kurulu Başkanı olarak da 18 bin lira “huzur hakkı” aldığını öğrendik. Açık bir ikiyüzlülüğün olduğu bu ortamda Borsa İstanbul’daki yönetim kurulu üyeliğinden “huzur hakkı” olarak 18 bin lira aldığı ortaya çıkan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’u da saymak lazım. Bu durumu kendisi “hayra hasenata harcadım” diyerek savunabiliyor. Eski Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a görevden ayrılmasıyla birlikte, anında başka yerden kaynak bağlanabiliyor; Kardemir Yönetim Kurulu üyeliği ve aylık net 39 bin 423 liralık “huzur hakkı”!
Son dönemde ülkedeki gelişmeler düşünüldüğünde, pislikler daha fazla saklanamıyor, müsilaj her yerde kendini gösteriyor. Bu çürümüş sistemin neresinden tutarsak tutalım, hangi kuruma, hangi yöneticiye bakarsak bakalım elimizde kalıyor. Yalnızca Turkcell Yönetim Kurulu Başkanının senede 250 bin euro, Vakıflar Genel Müdürünün ayda 161 bin 928 lira geliri var.
Utanmadan birden fazla yerden maaş alanların, buna “huzur hakkı” adı altında yasal kılıf uydurmaya çalışanların gerçekte pastadan aldıkları payı büyütme derdi olan sömürücüler olduğu açıkça gözükmektedir. Aldıkları ihaleler, rahatça hallettikleri bürokratik işler de bunların huzuruna huzur katıyor. Audi A8 arabalar, 30-40 bin liralık ev kiraları da pastadan alınan okkalı payın göstergelerinden...
Vurgun ve soygun o kadar açık bir şekilde ortada ki durumun yanlışlığını açıklamak zorunda kalan eski AKP’li Mehmet Metiner şöyle bir açıklama yapmak zorunda hissetti: “Bürokraside çift maaş uygulamasına son verilmelidir. Makamın kendisi zaten payedir. Başka paylarla örselenmesine izin verilmemelidir. Bugünkü ekonomik koşullarda toplumun vicdanını rahatsız eden bu tür bir uygulama, siyasi kırıma dönüşebilir.” Belli ki iç acısıyla birilerine mesaj vermek için yazdığı bu paylaşımı, gelen talimatlardan kaynaklı kaldırmak zorunda kaldı.
Halkın vergilerinin üzerine çöken bu haramiler, işçi sınıfının sömürüsüyle elde edilen artı-değerden daha fazla nasıl nemalanırız bunun hesabını yapıyorlar. İşçi sınıfına yaşattıkları cehennem onların huzuru oluyor. Ortaya saçılan pislikleri utanmazca savunuyorlar. Şüphesiz bu durum kapitalist sistemin çürümesiyle ve bu sistemde yönetici konumunda yer alanların üzerinde kol kola yürüdükleri pislikten payını almasıyla açıklanabilir. Yapılan haksızlıkları pervasızca savunmaları ise işçi sınıfının topyekûn bir örgütlü karşı koyuş eyleminde henüz bulunamamasındandır. Ancak emekçi kitleler yapılan haksızlıkları görüyor, yaşananların ayırdına her geçen gün daha fazla varıyor. Örgütlenen işçi sınıfı kendisine yaşatılan cehennemi yırtacak; emeğini ve huzurunu çalarak zenginleşen asalaklara nasırlı yumruğunu vuracaktır.
link: İstanbul/Hadımköy’den bir eğitim işçisi, Onların Huzuru, İşçi Sınıfının Cehennemidir, 2 Temmuz 2021, https://en.marksist.net/node/7392
Memleketimden “Karakuşî” Hikâyeleri
Madımak Hâlâ Yanıyor; Unutmadık, Unutmayız!