Geçtiğimiz haftalarda çevre örgütü Greenpeace tarafından bir rapor yayımlandı. Bu raporda; geçtiğimiz yıl İngiltere’nin plastik atıklarının (yani çöplerinin) yaklaşık yüzde 40’ının Türkiye’ye ihraç edildiği (yani satıldığı!) ve yasadışı yollardan bu çöplerin toplanıp yakıldığı ifade ediliyor. Çevre açısından felâket bir durum!
Rapor 2020 yılında İngiltere’den Türkiye’ye 220 bin ton plastik atığın ihraç edildiğini ve bu atıkların Türkiye’de geri dönüşüm sürecine sokulma yerine su kaynaklarına, tarlalara, boş alanlara atıldığını veya yakılarak imha edildiğini ortaya koyuyor. 2012 yılında 12 bin tonla başlayan plastik atık ihracatının 2021 yılına kadar kesintisiz ve artan ölçekte devam ettiği resmi rakamlarla gösteriliyor. Dahası başka AB ülkelerinden Türkiye’ye devam eden plastik atık ihracatı da rapora konu edilmiş. Nerede bir mikrofon görürlerse “Eyyy” ile başlayıp “bizi kıskanıyorlar” ile biten cümleler kuran Türkiye’nin muktedirlerine sormak lazım: Krizde olmadığı söylenen ülke ekonomisinin Avrupa’nın çöpüne bile muhtaç hale gelmesi nasıl açıklanabilir?
Peki, neden bu ülkeler plastik atıklarını Türkiye ve benzeri ülkelere gönderme yolunu seçmektedir? Yukarıda sorduğumuz sorunun basit ve yalın bir cevabı var: KÂR! Kapitalizmin ruhunu oluşturan sermayenin büyüme yasası… İngiltere veya genel olarak AB ülkelerinde çevre konusunda buralara nazaran çok sıkı bir yasal mevzuat olduğu ve bu mevzuatın sıkı denetlendiği bilinen bir gerçektir. Bu sebeple atıkların Avrupa ülkelerinde dönüştürülmesi çok maliyetli bir iştir. Onun yerine atıkların yasal mevzuatın çok da önemli olmadığı Türkiye, Malezya, Çin gibi ülkelere ihracı hem kârlı bir iş, hem de bir sorunu kendi üzerinden atmanın kolay bir yoludur. Burjuvazi açısından çevreye verilen tahribatın bir önemi yoktur. Burjuvaziden bir çevre duyarlılığı beklemek naifliktir.
Son dönemde Türkiye’de gördüğümüz üzere burjuvazinin doğa talanı konusunda bir sınırı yoktur. Maden ocağı açmak için ormanları yok etmek, taş ocağı açmak için doğanın altını üstüne getirmek, HES kurmak için dereleri kurutmak sıkça duyulan haberlerdendir. Fırsatını bulduğunda dünyadaki tüm burjuvalar da aynı yaklaşımı sergilerler. Tüm dünyada çevre sorununun içinden çıkılmaz bir noktaya geldiği hepimiz açısından aşikâr bir gerçek. Türkiye özelinde koskocaman Marmara denizinin ölümüne hep birlikte şahit olmaktayız. Kapitalist düzen sorumluluğun tüm insanlarda olduğunu propaganda etmeye çalışıyor. Bu yaklaşım önemli bir çarpıtmadır. Kâr için doğayı sınırsızca talan eden ve kirletilmesine yol açanlar, söyledikleri gibi insanlık değil burjuvazidir. İnsanlık nice mücadelelerden geçerek bu günlere ulaştı. Çözümü olmayan hiçbir sorun yoktur aslında. Bugün temel sorunumuz, içerisinde yaşamakta olduğumuz kapitalist sistemdir. Bu sistemi alaşağı edebilecek yegâne güç de örgütlü işçi sınıfıdır.
link: Bahçelievler’den bir eğitim işçisi, Bir Çöp Hikâyesi, Kapitalizm Yani…, 21 Haziran 2021, https://en.marksist.net/node/7382
Berkin Elvan Davası: Gerçek Adalet Mücadeleyle Gelecek!
Brezilya’da Pandemi ve Emekçilerin Büyüyen Öfkesi