Mavi Nil’in yatağından uyanıp serin serin akıp geçtiği Etiyopya, 100 günü aşkın bir süredir yangın yeri. Ülkenin kuzeyinde bulunan Tigre bölgesi Kasım ayından bu yana ateş altında. Merkezî Etiyopya ordusunun federasyona bağlı Tigre bölgesel güçlerine karşı başlattığı askeri operasyon şiddetli çatışmalara dönüşerek Tigre halkının yaşamını cehenneme çevirdi. Operasyonun şiddeti her geçen gün artarken bölgedeki insani krizin boyutu da derinleşiyor. Tigre’de şimdiye kadar 50 bin kişi yaşamını yitirdi, on binlercesi yaralandı, 60 binden fazlası ise göç yollarına düştü. Uluslararası yardım kuruluşlarının raporlarına göre 4,5 milyondan fazla insanın acil yardıma ihtiyacı var. Tigre’de yaşanan trajedi rakamlarla ifade edilemeyecek boyutlarda. Bir dizi katliamın yanı sıra ilaç, gıda ve su kriziyle de karşı karşıya olan Tigreliler büyük bir insani krizin içerisinde. Kasım ayından bu yana Tigre’nin yoksul halkı yaşam mücadelesi verirken emperyalist devletlerin sözcüleri ise yalnızca “endişelerini” dile getirmekle yetiniyorlar.
110 milyonluk nüfusuyla Afrika’nın en kalabalık ikinci ülkesi Etiyopya, etnik temellere dayanan federal bir sistemle yönetiliyor. Tigre Halk Kurtuluş Cephesinin (TPLF) hâkimiyeti altındaki Tigre eyaleti ise 6 milyonluk nüfusuyla Tigre halkının yaşadığı etnik bölgelerden birisi.[*] Ülke içindeki sayısal azınlıklarına rağmen Tigre bölgesel güçleri, son otuz yıldır federal hükümet içerisinde belli bir etki ve güce sahipler. Son birkaç yıl içinde dengelerin değişmesi sonucunda güçleri kırılan Tigre yönetimi ile federal hükümet arasında uzun süredir devam eden gerilimin dozu, 2020 Ağustos ayında yapılması gereken seçimin pandemi gerekçesiyle ertelenmesiyle arttı. Federal hükümetin seçimlerin ertelenmesi kararına karşı tutum alan TPLF ise Tigre bölgesinde kendi seçimini yaptı ve %98,5 oranıyla seçim zaferini ilan etti.
Abiy Ahmet hükümeti yapılan seçimleri tanımadı ve ardından Tigre bölgesinde altı aylık olağanüstü hal ilan etti. Devlet televizyonlarından OHAL ilanı yapan başbakan Abiy Ahmet’e göre, TPLF Tigre eyaletinin başkenti Mekelle’deki federal askeri üslere saldırmış, sayısız askeri öldürüp yaralamış ve vatana ihanet etmişti. Bunun üzerine askeri harekât kararı aldıklarını duyuran Etiyopya başbakanı, haftalar sonra TPLF güçlerinin elinde bulunan Mekelle şehrini ele geçirdiklerini söyleyip zafer ilan etti. Ancak ne çatışmalar dindi, ne katliamların sayısı azaldı, ne kitlesel göçlerin önüne geçilebildi. Bölgede internet ve telekomünikasyon ağları kapatıldığı gibi, uluslararası yardım kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin insani yardım kampanyaları ve acil yardım durumu ilan edilmesi talepleri de dikkate alınmıyor. Tüm bunlar 2019 Nobel Barış Ödülü sahibi başbakan Abiy Ahmet hükümeti altında gerçekleşiyor. Tigre halkı için bir dizi felâketi beraberinde getiren askeri harekât ve şiddetli çatışmalar, kara kıtanın kara talihli halkının acılarına yenilerini eklemeye devam ediyor.
Bir adım geriden Etiyopya’ya bakış
Doğal kaynakları ve Afrika Boynuzu’ndaki stratejik konumu göz önüne alındığında büyük emperyalist devletlerin iştahını arttıran Etiyopya, tarihi boyunca egemenlerin çıkarları doğrultusunda savaşların, çatışmaların, etnik gerilimlerin eksik olmadığı bir ülke oldu. Hegemonya ve güç mücadelelerine sahne olan diğer Afrika ülkeleri gibi Etiyopya’da da filler tepişirken çimenler ezilmiş, yoksul halkın payına açlıktan, kuraklıktan, yaşam kavgasından öte bir şey düşmemiştir. Daha çok etnik temellere dayalı çeşitli bağımsızlık hareketleri Etiyopya’nın halklarını belli dönemlerde harekete geçirmişse de bu hareketlerin önderleri hızlıca yozlaşmış; Etiyopya’nın yoksul emekçileri bir yandan yerli egemenlerin bir yandan emperyalist güçlerin sömürüsüne maruz kalmıştır.
Eski adıyla Habeşistan İmparatorluğu olarak bilinen Etiyopya 1930’dan 1974’e kadar İmparator Haile Selassie tarafından yönetildi. 1974’e gelindiğinde Derg (Konsey) olarak anılan askeri rejim, Haile Selassie’nin iktidarını devirecek, 1991’e kadar ülkeyi baskı altında yönetecekti. SSCB tarafından desteklenen Derg rejimi, SSCB’nin dağılmasından sonra gücünü yitirmesiyle birlikte, rejime karşı silahlı mücadele yürüten EPRDF (Etiyopya Halkının Devrimci Demokratik Cephesi) iktidara yükselecekti. Ülkedeki bazı büyük etnik halkları temsil eden küçük-burjuva örgütlerin (Tigre, Amhara, Oromo, Güney Etiyopya halklarını temsil eden, büyük ölçüde etnik ve coğrafi sınırlara bölünmüş dört ana siyasi parti) koalisyonu olan EPRDF 1991’den 2018’e kadar iktidarını sürdürdü. Ancak koalisyon içindeki belirleyici güç TPLF idi. EPRDF iktidarı esasında Tigre iktidarı olarak görülüyor; Etiyopya’nın askeri, siyasi ve ekonomik gücünü Tigreli egemenler elinde tutuyordu.
Federalist bir yaklaşım izleyen koalisyon, giderek otoriterleşen iktidarı boyunca tüm siyasi muhalefeti bastırdı. Koalisyonun başındaki Meles Zenawi bir Tigreli idi ve Etiyopya’yı 1991’den 2012’deki ölümüne kadar yönetmişti. Yerini alan Hailemariam Desalegn benzer politikalar izleyerek ve Çin ile ilişkilerini geliştirerek yol aldı. Büyük emperyalist devletlerin kapışma alanına dönen Afrika’nın en önemli ülkelerinden biri olan Etiyopya Çin’in Afrika’da yayılma politikalarına uygun bir ülkeydi. Etiyopya’nın, başta başkenti Addis Ababa olmak üzere büyük şehirleri devasa Çin yatırımlarıyla aşırı bir hızla büyüdü. Elbette bu ekonomik büyümeden yoksul emekçi kitlelere pay düşmeyecekti. Yoksul kitleler açlık ve kuraklıkla baş başa bırakılırken bütün zenginlik egemenlerin cebine akacaktı. 2014 yılına gelindiğinde ülkedeki ekonomik, siyasi ve toplumsal ayrımcılıktan kaynaklanan uzun süreli rahatsızlıklar Oromo bölgesinde planlanan “toprak gaspı” protestolarının fitilini ateşledi. Çin’in yatırımları doğrultusunda Başkent Addis Ababa’nın toprak ve idari sınırlarının komşu Oromo kasaba ve köylerine doğru genişletilmesi planına karşı başlayan halk ayaklanmaları kısa süre sonra otoriter rejim karşıtı bir harekete dönüştü. Ülkenin en büyük etnik grubu olan Oromo halkından sonra protestolar en büyük ikinci etnik grup olan Amhara halkına da yayıldı. 2015’te başlayan protestolarda Oromo ve Amhara halkından binlerce kişi öldürüldü, on binlercesi tutuklandı. Bu ayaklanmalar iktidardaki TPLF’yi zayıflattı. Şubat 2018’de protestolar ve siyasi kriz tırmanırken Haile Desalegn hem hükümet hem EPRDF’den istifa etti, yerine EPRDF koalisyonunun parçası olan Oromo Halklarının Demokratik Teşkilatı (OPDO) üyesi Abiy Ahmed getirildi. Bugün Etiyopya’da büyüyen Tigre krizi ve federal hükümetle TPLF arasındaki gerginlikler, Ahmed’in 2018’de başbakan olduğu döneme kadar uzanıyor.
2018-2020: Reform rüzgârları
Etiyopya burjuvazisinin hırslı bir üyesi olan genç başbakan Abiy Ahmed’i iktidara taşıyan emperyalist kapışmanın diğer büyük tarafı ABD idi. ABD, Etiyopya’nın TPLF iktidarı altında başlatılan Çin’e bağımlılığını kırma ve devlete ait ekonomiyi küresel şirketlere ve bankalara açma çabasının bir parçası olarak Abiy Ahmed’i iktidara taşımada kilit bir rol oynadı. Ahmed’in iktidar yolunu, hegemonya savaşı ve emperyalist hedefler doğrultusunda ülkedeki siyasi krizden istifade eden ABD ve AB’li egemenler döşedi. Kendisi de bir Oromo olan Abiy Ahmed, ABD’de eğitim görmüş eski bir askeri istihbarat subayıydı. “Özgürlükçü” ve “reformcu” olarak pazarlanan Ahmed, iktidara gelir gelmez “reform” rüzgârları estirdi. Yargı reformu ilan ederek on binlerce siyasi tutsağı serbest bıraktı, olağanüstü hali ve “terörist” grup olarak adlandırılan bazı siyasi partilere getirilen yasakları kaldırdı. Önceki hükümetin koyduğu yasağı kaldırarak internet sitelerine erişimin serbestleşmesi için yasal düzenlemeler yaptı. Reform adı altında başlatılan özelleştirmeler kapsamında Etiyopya Havayolları ve ulusal telekom şirketleri gibi devlet işletmeleri yerli ve yabancı sermayeye açıldı. “Komşularla sıfır sorun” politikası yürüterek ekonomik işbirlikleri gerçekleştirdi. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Eritre ile imzalanan anlaşmaydı. Etiyopya ile Eritre arasında yaklaşık 20 yıldır resmen devam eden savaşa, koşullarını elbette ABD’nin hazırladığı barış anlaşmasıyla ara verildi. İki ülke arasında sınırlar açıldı, diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi. Abiy Ahmed, Sudan, Cibuti, Kenya ve Somali de dâhil olmak üzere bölge ülkeleri arasındaki çatışmalarda arabuluculuk rolüne soyundu. Tüm bu imaj çalışmaları ona giderek artan bir popülarite kazandırdı. Öyle ki, 2019’da Nobel Barış Ödülü kendisine verildi.
Dışarıda “barış adamı” olarak tanınan Abiy Ahmed, Etiyopya’yı bölgede güç merkezi haline getirme hedefine paralel olarak ülkeyi merkezi bir otorite altında birleştirmek, arkasını yasladığı ABD emperyalizminin hesapları doğrultusunda TPLF’nin ve dolayısıyla Çin’in gücünü kırmak için kolları sıvadı. Kısa bir süre sonra TPLF üyelerini iktidardan tasfiye etme çalışmalarına girişti. TPLF’nin devlet bürokrasisi ve özellikle ordu içindeki kadrolarını tasfiye etme çabaları doğrultusunda “reform” adı altında çeşitli yasal düzenlemeler getirildi. İktidarı merkezileştirme hedefinin bir parçası olarak Kasım 2019’da EPRDF’yi dağıtıp TPLF dışındaki tüm eski üye partileri yeni kurduğu Refah Partisinde (PP) birleştirdi. Yaptığı hamleler, Abiy ile TPLF arasında güç mücadelesine neden olmaktaydı. Gerilen ilişkiler nedeniyle başkent Addis Ababa’dan giderek uzaklaşıp Tigre bölgesine çekilen TPLF güçleri reformlara mesafeli yaklaştı, merkezi yönetimle olan gerilimin dozu gittikçe arttı.
Abiy Ahmed’in “reform” adı altında TPLF’yi güçten düşürmek için hayata geçirdiği düzenlemeler etnik gerilimlerin yükselmesine yol açmış, pandemi gerekçesiyle ertelenen seçimler federal hükümet ile bölgesel güçler arasında tırmanan gerilimleri bir üst boyuta taşımıştı. Aslında Abiy Ahmed hükümeti, TPLF’ye karşı iki buçuk yıldır hazırlandığı savaş fırsatını TPLF’nin federal hükümete karşı kendi eyaletinde seçime gitmesiyle yakalamıştı. Tigre’deki seçimler askeri operasyonun bahanesi olmuştu. Federal hükümet seçimleri tanımadı. Böylelikle TPLF’yi devlet bürokrasisinden ve ordudan temizleme harekâtına start verildi ve Ahmed’in estirdiği “demokrasi ve reform” rüzgârları buraya kadar esebildi.
Ateş hattında insan manzaraları
Kasım ayından bu yana cehennemi yaşayan Tigre’nin yoksul halkının trajedisinin boyutları, Addis Ababa’daki federal hükümet telefon ve internet hatlarını kestiği, gazetecileri tutukladığı, insanların eyalet merkezine ulaşmasını engellediği için tam olarak bilinmiyor. İletişim kesintisi bilgi akışını zorlarken Uluslararası Af Örgütü gibi kurumlar, bilinenlerin buz dağının sadece görünen kısmı olduğu yönünde açıklamalarda bulunuyor.
Abiy Ahmed hükümeti, Tigre eyaletine savaş ilan etmesinin ardından eyalete ayrılan bütçeyi kesti, elektrik, gıda ve ilaç yardımını, temiz suya erişimi kısıtladı. Tüm engellemelere rağmen bölgeye ulaşan gazetecilerin, çeşitli yardım kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin aktardıkları, egemenlerin çıkarları uğruna işlemeyeceği günah olmadığını gösteriyor. Uçaklarla bombalanan başkent Mekelle ile birlikte Tigre’nin köy ve kasabalarında ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Tigre’nin kasabalarından dağlara kaçanlar, şans eseri canını kurtarıp göç yollarına düşenler, bombaların kurbanı olan çocuklar, toplu tecavüze uğrayan kadınlar… Tigre Kadın Hakları Grubu üyesi bir kadın doktor, BBC’ye verdiği röportajda yalnızca Ocak ayında iki yüzden fazla kız çocuğunun tecavüze uğradığını, bölgede cinsel şiddetin yıkıcı bir silaha dönüştüğünü aktarıyor.
Etiyopya ordusunun bombaladığı Tigre’nin küçük bir tarım şehri olan Humera’dan 54 yaşındaki üç çocuk babası Gush Tela, ailesini de alıp şehirden kaçanlardan biri. Daha sonra evinin son halini görmek için kaçtığı şehre motosikletiyle dönerken karşılaştığı manzarayı şöyle anlatıyor: “Kurak kırsalda gezerken sayısız ceset kokusu havayı doldurmuştu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar yol boyunca ve çevre tarlalarda vücutları kurşun delikleriyle dolu halde yatıyorlardı. Köpekler tarafından yenen birçok ölü gördüm. Yolda birçok insanın öldüğünü gördüm. Pek çok zor şey, ifade etmesi zor, hayal etmesi zor…”
40 hastaneden sadece 4’üne erişilebilen bölgede sağlık tesislerinin çoğu tahrip edilmiş, geri kalanlarda ise tıbbi malzeme sıkıntısı var. Sağlık sistemi tam anlamıyla çökerken, Covid-19 ile birlikte diğer salgın hastalıklar ciddi bir tehdit haline gelmiş. Kitlesel şekilde göç eden insanlar açlık kriziyle karşı karşıya. Şimdiye kadar komşu ülke Sudan’a göç edenlerin sayısı 60 binin üzerinde. Göçmen kamplarındaki insanlık dışı şartlar ise krizin boyutunu ikiye katlıyor.
Federal devletin askeri saldırısı, Tigre bölgesiyle kalmayıp ülkenin genelinde bir kriz yaratmanın eşiğinde. İktidara ilk geldiği dönemde ekonomiyi canlandırma çalışmalarıyla gönülleri fetheden Abiy Ahmed, giderek merkezileşen ve otoriterleşen yönetimiyle diğer etnik gruplar içerisinde de hoşnutsuzluk yaratıyor. 2020 Haziranında muhalif bir sanatçı olan Hachalu Hundessa’nın öldürülmesinin ardından başlayan protestolarda Oromo hükümetine yönelik öfkesini dile getiren Oromo halkında da hükümete yönelik öfke derinleşiyor. Batı ve Güney Oromo’da düşük düzeyde de olsa isyanlar devam ediyor. İçeride etnik çatışmalar kızıştırılarak askeri operasyon yoluna gidilmesi, kırılgan bir bölge olan Afrika Boynuzu’nda, Etiyopya, Sudan, Güney Sudan, Somali ve Cibuti’yi içeren bölgede başka krizlerin, daha geniş ölçekte etnik çatışmaların yolunu döşüyor. Bölgedeki zengin petrol rezervlerinin, maden kaynaklarının ve deniz yolu bağlantılarının kontrolü için yarışa giren büyük güçlerin çarpıştığı bir arenaya dönüşen Etiyopya’daki krizin bedelini yoksul işçi ve emekçiler yaşamlarıyla ödüyor. Egemenler yoksul kitlelerin birleşik mücadelesini engellemek amacıyla her fırsatta etnik gerilimleri kamçılarken, kitlelerin öfkesi de giderek büyüyor. Etiyopya’nın işçi ve emekçileri yüzyıllardır egemenler tarafından yazılan kaderlerini kendi ellerine almadıkları sürece savaşın, çatışmaların, açlığın ve kuraklığın kurbanı olmaya devam edecekler. Kapitalist sistemin insafına terk edilen Afrikalının yüzünün gülmesi ve insanca yaşaması başka türlü mümkün olmayacak.
[*] 80’den fazla etnik grubun yaşadığı Etiyopya’da Tigre halkının nüfusu ülke nüfusunun sadece %6’sını teşkil ediyor. Ülke nüfusunun etnik dağılımı şöyle: %35 Oromo, %27 Amhara, %6 Somalili, %4 Sidamo, %20 diğer etnik gruplar.
link: Suna Akaltan, Tigre Krizi: Etiyopya’da Neler Oluyor?, 22 Şubat 2021, https://en.marksist.net/node/7268
Medeniyetin Öteki Yüzü: İngiltere’de Çocuk Yoksulluğu
ABD’de İsyan Büyüyor, Tarihsel Kavga Devam Ediyor /5