Burjuva medyanın gündemini yoğun bir şekilde işgal eden, fakat işçi sınıfının pek de umursamadığı bütçe taslağı, yılsonuna doğru son halini almış olacak. Bütçe, bir yönüyle burjuva devletin faaliyet programını oluşturan bir siyasi belge, diğer yönüyle de bu faaliyetlerden etkilenecek yahut faydalanacak sınıflara ne kadar kaynak aktarılacağını gösteren bir mali belgedir. Burjuva iktisatçıların, daha ziyade, ne kadar 'açık' verdiği, bu açığın nasıl kapatılacağı, hangi kalemlerde tasarrufa gidilmesi gerektiği gibi yönleriyle tartıştıkları 2006 yılı bütçesi, aslında burjuvazinin yeni dönemde hayata geçirmeyi düşündüğü saldırıların da belgesi niteliğindedir. Hükümetin üç yıllık bir plan dâhilinde gündeme getirdiği bütçe taslağı, burjuvazinin ekonomi politikalarının hangi hedefler doğrultusunda ve hangi temellerde yürütüleceğinin de göstergelerini içeriyor.
Hiç kuşkusuz, büyükçe bir kısmı burjuva devletin işçi ve emekçi halktan alınan dolaylı ve dolaysız vergiler yoluyla elde ettiği gelirlerden oluşan bütçenin paylaşımı, esasen sınıf mücadeleleri tarafından belirlenen bir olgudur. Örneğin sosyal güvenlik harcamalarına bütçeden ayrılan pay yıldan yıla azalırken, faiz ödemeleri veya yatırımlar şeklinde yerli ve yabancı sermayeye giden pay sürekli artmaktadır. Bunun sebebi çok açıktır: Burjuva hükümetlerin on yıllardır üst üste yürüttüğü saldırılara göğüs geremeyen, dağınık ve örgütsüz haldeki işçi sınıfı. Oysa 12 Eylül öncesindeki gibi sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemler, aynı zamanda bütçeden kamu hizmetlerine ve sosyal harcamalara ayrılan payın en çok arttığı dönemlerdir.
Burjuvazinin saldırı programı devrede
Bu çerçeveden bakıldığında, ne 2006 bütçesinde ve ne de üç yıllık Orta Vadeli Programda (2006'2008) işçi sınıfı lehine değişen bir şey vardır. Devlet Planlama Teşkilatına hazırlattırılan ve hükümetin onaylamış olduğu bu programın amacı, devletin sahip olduğu kaynakları sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak ve kapitalist gelişim için 'öngörülebilir bir yol haritası' oluşturmaktır. Böylece, ekonomik büyümenin yani kapitalistlerin sahip olduğu sermayenin büyümesinin sürdürülebilmesi için gerekli koşulların geliştirilerek devamı hedefleniyor. Bu koşulların neler olduğu ise işçi sınıfı tarafından çok iyi bilinmektedir.
Ana hatlarıyla ortaya koyacak olursak programda öne çıkan hususlar, kamu harcamalarında ve hizmetlerinde kısıntıya gidilmesi, sosyal güvenlik sisteminin 'reforme' edilmesi ve vergi düzenlemeleridir. Kısacası, devletin işçi sınıfından aldığı vergiyi arttırırken burjuvaziden aldığını azaltması ve işçi ve emekçi sınıfların ihtiyacı olan sosyal harcamaları (ki zaten bütçenin %20'sini aşmamaktadır) kısmasıdır.
Burjuvazinin 'devletin küçülmesi' ile kastettiği de budur: devletin, uluslararası işçi sınıfının uzun mücadelelerle burjuvaziyi mecbur bıraktığı birtakım sosyal harcama ve hizmetlerden elini çekmesi ve dolayısıyla bütçeden bu alana ayırdığı payı azaltması. Örneğin eğitim ve sağlık hizmetlerini özelleştirerek giderek daha fazla paralı hale getirmesi, sosyal güvenlik harcamalarını olabildiğince kısarak sözümona bütçe üzerinde bir kambur gibi gördüğü bu yükten kurtulmaya çalışması, kamu personelinin ücretlerinde ve sosyal haklarında kısıntıya gidilmesi, emeklilik sisteminin iyice iğdiş edilerek emeklilik yaşının daha da yükseltilmesi, sağlık sigortasından doğan yükümlülüklerde kısıntıya gidilmesi vs. Burjuva devlet, bu alanlarda kısıntıya giderek giderlerinden sağladığı tasarrufu, özel sektörün yani burjuvazinin önünü açıcı yatırımlar yaparak değerlendirmeyi hedeflemektedir.
Devletin bu hedeflerini gerçekleştirmesi için sadece mevcut harcamalarından tasarruf yapması yetmeyeceğinden, önemli ölçüde ek gelire yani yeni kaynaklara ihtiyacı vardır ve doğal olarak ilk akla gelen çare vergilerin arttırılmasıdır. Ancak burjuvaziden alınan vergilerin artması değildir söz konusu olan. Yapılacak düzenlemeyle, finansal işlemler ve bankacılık sektörlerinde vergi indirimine gidilmesi, kurumlar vergisinin azaltılması hedeflenirken, dolaylı vergilerin arttırılması yoluyla işçi ve emekçilerin ücretlerinin bir kısmına daha bu sayede elkoyulması amaçlanıyor. İşin özü burjuvaziden alınan vergiler azaltılacak, işçi sınıfından alınan vergiler arttırılacaktır.
Ödediğimiz vergiler nereye gidiyor?
Nitekim 2006 yılı bütçe tasarısı da burjuva hükümetin öngördüğü Orta Vadeli Programın içerdiği hedefler ve öncelikler doğrultusunda hazırlanmıştır. Bütçe tasarısı detaylı bir şekilde incelenip geçmiş yıllara ait değerlerle de karşılaştırıldığında, devletin kendi doğasına uygun olarak kaynak aktarımında burjuvazinin çıkarlarını gözettiği daha iyi anlaşılacaktır. 2006 yılı bütçesi, bize, bahsi geçen programın özüne uygun veriler ve rakamlar sunmaktadır.
İşe, devletin bütçeye konu olan gelirlerinin kaynağının ortaya konmasıyla başlayalım. Ulusal gelirin (GSMH) yaklaşık olarak %27'sine el koyan devletin bütçesi, 2005 yılı itibariyle 131 milyar YTL'dir. Bütçe gelirlerinin GSMH[1] içindeki payı sürekli bir artış içerisindedir. 1980 yılında %17,2 olan bu oranın 2006 yılında %26,7 olması bekleniyor. Aradan geçen 26 yıllık süredeki bu sürekli artış, devletin küçüldüğü iddiasında olanlara da sanırız iyi bir cevaptır. Küçülen devlet değil, devletin sosyal hizmet ve harcamalara ayırdığı paydır.
Devlet gelirlerinin içinde en büyük payı işçi ve emekçi kesimlerden alınan vergiler oluşturmaktadır. Vergi gelirlerinin bütçe içinde tuttuğu oran 2005 yılı için %86'dır. Vergi gelirlerinin içinde, gelir vergisi ile dolaylı vergilerin toplam payı ise aynı yıl için %77 civarındadır. Bu toplamın içerisinde işçi ve emekçi kesimlerden alınan dolaylı ve dolaysız vergilerin tuttuğu pay ise, son 25 yılın ortalaması alındığında %45-55 arasında değişmektedir ve bu oran 2005 yılı için %58 civarındadır. Böylece devletin elde ettiği toplam gelirin %48 gibi yüksek bir kısmı, işçi-emekçi sınıflardan alınan ve adına 'vergi' denilen soygunla sağlanmaktadır.
Burjuvaziden alınan vergilerin düşürülmesinden bahsedilirken, asgari ücretle çalışan bir işçinin aldığı ücretin yaklaşık %19'u gelir ve damga vergisi olarak devletin kasasına gitmektedir. Üstelik dolaylı vergiler denilen KDV (Katma Değer Vergisi), ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) ve devletin sunduğu mal ve hizmetlerden alınan diğer vergilerin, toplam vergi içindeki oranının da arttırılması hedeflenmektedir. 1980 yılı için dolaylı vergilerin toplam gelirlere oranı %37,5 iken, Orta Vadeli Program çerçevesinde bu oranın (2008 yılında) %40,5 olması hedeflenmektedir. Burjuva devlet işçi sınıfının ücretinin bir kısmına el koyduğu yetmiyormuş gibi, onun yaptığı harcamaların içinden de vergi almaktadır. Bu manzara devletin hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini, dolayısıyla kime ait olduğunu gayet güzel göstermektedir.
Devletin elde ettiği geliri nereye ve ne için harcadığı da aynı gerçeğin bir diğer göstergesidir. Bütçenin dağılımı, devletin hangi kurumunun bütçeden ne kadar pay aldığı ortadadır. Aslan payı her zaman için doğrudan burjuvazinin cebine gitmektedir. şimdi bu dağılıma bir göz atalım ve kapitalist devletin nasıl da sinsice işleyen bir sınıf egemenliği aygıtı olduğunu bir kez daha görelim. Harcamalar içerisinde en büyük pay daima faiz ödemelerine gitmektedir. Faiz ödemelerinin bütçe harcamaları içindeki payı 2005 yılında %31,8 olarak gerçekleşmiş ve 2006 yılında da %29,4 olacağı hesaplanmıştır. Böylece işçi ve emekçi sınıflardan toplanan vergilerin yaklaşık %75'i faiz ödemeleri için gasp edilmiş olmaktadır. Açıkçası iç ve dış borçlara karşılık ödenen bu faizler, direkt olarak finans kapitalin yani büyük sermaye sahiplerinin cebine gitmektedir. Burjuvazi ürettiğimiz artı-değere el koyduğu yetmiyormuş gibi, bize verdiği üç kuruşluk ücretin bir kısmını daha bu şekilde geri alıyor!
2006 yılı bütçe giderleri içerisinde, kamu hizmetleri ve sosyal harcamalara ayrılmış olan pay yaklaşık olarak 38 milyar YTL civarındadır (ancak bu sınırlı miktarın bir kısmı, bizzat devlet eliyle özel sağlık ve eğitim kurumlarına kaynak aktarımları olarak ve başka birtakım yollarla, yine burjuvazinin istediği doğrultuda ve onun çıkarlarına uygun bir şekilde kullanılacaktır). Bu meblağın toplam bütçe harcamaları içindeki oranı %20,6'dır (sağlığa %4,1, eğitime %9,1 ve sosyal güvenliğe ise %7,4) ve özellikle sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesiyle birlikte devletin ciddi ölçüde kamu harcamalarında indirime gitmesi hedeflenmektedir. Oysa işçi ve emekçi sınıflardan toplanan vergilerin tutarı yaklaşık olarak bu meblağın iki katıdır. Devlet vergi gelirinin yarısından fazlasını bu sınıflardan aldığı halde, gerçekte bu paranın ancak yarısından azı onların faydalandığı sosyal hizmetlere gitmektedir.
Fakat sıra burjuvazinin ve onun devletinin kendi ihtiyaçlarına geldiğinde akan sular durur. Örneğin sadece 'savunma' ve 'güvenlik' için bütçeden ilgili kurumlara ayrılan pay %11-12 civarındadır. Üstelik buna, ilgili kurumların örneğin TSK'nın yıl içinde yapacağı silah alımları veya modernizasyon harcamaları dâhil değildir. Bahsi geçen ödenekler bu kurumların rutin giderleri (personel masrafları ve sabit giderler vs.) için ayrılmaktadır. Bütün olarak ele alındığında bu oran yılsonunda bütçenin %21-22'sine ulaşmakta, hatta bazı yıllarda %30-40'lara kadar çıkmaktadır. Açıkçası savunma ve askeri harcamalar için burjuvazi hiçbir sınırlama getirmemiştir. Hatta askeri alanda yapılacak yatırımlar bütçe planlarına dahi sokulmamakta, meclis içindeki özel komisyonlarca değerlendirilmektedir. Eğitim veya sağlık gibi işlerle ilgilenen devlet kurumlarının ek ödenek almak gibi bir hakları yokken, özellikle TSK ve Emniyet teşkilâtının silah ve modernizasyon gibi yüksek maliyetli harcamaları için ek ödenekler çıkartılması neredeyse sıradan uygulamalar haline gelmiştir. Örneğin TSK'nın önümüzdeki dönemde almayı planladığı 120 savaş uçağının toplam maliyeti 5 milyar doları bulmaktadır ve bu rakam sağlığa ayrılan bütçeden daha fazladır.
Özetlersek, bütçenin dağılımında öncelikle ve her durumda burjuvazinin çıkarları söz konusu olmakta, işçi sınıfına ise sadece kırıntılar kalmaktadır. Bu gerçeklik bile devletin sınıf karakterinin anlaşılması için yeterlidir. Kapitalist toplumun her alanında olduğu gibi, burjuva devletin ve hükümetin siyasi-mali programı olan bütçenin hazırlanması ve uygulaması konusunda da belirleyici olan sınıf mücadelesidir. Mücadelenin yükseldiği dönemler, devletin sosyal hizmet ve harcamalarının da nispeten arttığı dönemlerdir. Bu anlamda 'sosyal devlet' denilen şey de, burjuva devletin işçi sınıfına bir lütfu değil, sınıfın geçmişte düzeni tehdit eden devrimci mücadelelerinin yan ürünü olarak elde ettiği kazanımlardır.
Ancak bu kazanımların veya iyileştirmelerin hiç de kalıcı olmadığı, bizzat 'sosyal devlet' yakıştırmasının en çok yapıldığı Avrupa ülkelerinde, işçi sınıfına yönelik olarak hayata geçirilen ekonomik ve politik saldırılarda görülmektedir. Neredeyse istisnasız tüm AB ülkelerinde, burjuvazi işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği bu kazanımları birer birer geri almakta ve işçi sınıfının haklarını açıkça gasp etmektedir. Yıllar yılı reformizmin en önemli argümanlarından birini oluşturmuş olan 'sosyal devlet' masalının nasıl da büyük bir gümbürtüyle çöktüğü, işçi sınıfının kendi örgütlü gücünden başka hiçbir güvencesinin olmadığı, böylece bir kez daha ispatlanmış olmaktadır. Kapitalizm sürdüğü ve devlet burjuvazinin devleti olarak kaldığı sürece, ne bu tür kazanımların kalıcı olmasını ne de devletin hayata geçirdiği ekonomik programların işçi sınıfının yararına düzenlenmesini beklemek gerekir. Bütçe düzenlemelerinde de durum farklı değildir. Devletin kapitalist karakteri, bir eliyle işçi sınıfını soyarken diğer eliyle bu aldıklarını burjuvazinin 'sosyal' ihtiyaçlarını gidermesinde, kendini yeterince açığa koymaktadır.
İşçi ve emekçi sınıfların ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gözetecek bir bütçe, ancak ve ancak yine işçi sınıfının iktidarında hazırlanabilir ve uygulanabilir. Burjuva iktidarlar altında böyle bir şey mümkün değildir. Ancak işçi sınıfı burjuvazinin egemenliğini yıkarak kendi iktidarını kurduğunda, devletin tüm kaynakları emekçilerin ortak ihtiyaçlarına göre düzenlenebilecektir. Bu olmadan, işçi sınıfı en iyi durumda kırıntılarla yetinmek zorundadır. İşçi sınıfının iktidarı altında, insanların eğitim, sağlık, ulaşım, konut vb. en temel ihtiyaçları parasız olarak devlet tarafından karşılanacaktır. Çünkü işçi iktidarında devletin bütçesini hazırlayanlar, yine işçilerin kendileri olacaktır.
[1] GSMH, 2005 yılı itibariyle 485 milyar YTL ve 2006 yılı için beklenen değer ise yaklaşık 540 milyar YTL'dir.
link: Kerem Dağlı, Bütçe: Devletin Burjuva Karakterinin Bir Yansıması, 15 Aralık 2005, https://en.marksist.net/node/7192
Devrimci Olmaktan Korkmak
Ortadoğu: 'Özgürlük ve Demokrasi' Diyarı!