Kendilerine dayatılan zor koşullar, fukaralık, yokluk göç yollarına düşürür mevsimlik tarım işçilerini. Tek dertleri birkaç ay para biriktirebilecekleri bir iş bulmaktır. Alacakları üç kuruşun karşılığında büyük bedeller öderler. Kavurucu sıcağın altında, uzun saatler, dayanılmaz koşullarda çalışır dururlar. Hele ki Kürt yahut Suriyeli işçilerse ekmek kavgasını ölüm pahasına verirler pek çok kez…
Mardin’den mevsimlik işçi olarak fındık toplamak üzere Sakarya’ya gelen işçiler, geçtiğimiz günlerde patron ve köylüler tarafından dövüldü. Görüntüleri izlemişizdir. Bir kadın işçinin yumruklandığını, erkek işçilerin onlarca kişinin arasına alınıp ölesiye dövüldüğünü görmüşüzdür. Bu olay vicdanını ve insani değerlerini kaybetmemiş işçi ve emekçiler tarafından sosyal medyada gündem edildi. Valilik önce bölgede böyle bir olayın yaşanmadığını iddia etti. Fakat ırkçı saldırının iyice duyulup görüntülerin yayılmasıyla birlikte resmi açıklamalar da gelmeye başladı. Elbette yalan ve çarpıtma yine devreye sokulmuştu. Bahçenin diğer hisse sahibi ile anlaşmazlık çıkmış da bu arada işçiler arada kalmış da yaralanmış! Bu Türk-Kürt kavgası değil, şahsi bir meselesiymiş, başka tarafa çekilmesinmiş! Oysa tarım işçileri kendilerine “siz burayı memleketiniz mi sandınız, burası bizim, köpek sürüleri” denilerek saldırıldığını belirtiyor. Bu da, açıklamaların gerçek olmadığını gösteriyor. Olay sonrası ise malum, onlarca kişinin bir avuç işçiyi linç ettiği saldırının ardından 2 kişi gözaltına alınsa da serbest bırakıldı.
Aslında son yıllarda başka şehirlerde olduğu gibi Sakarya’da da Kürt işçilere yönelik pek çok ırkçı saldırı yaşandı. Sırf Kürtçe konuştuğu için saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden emekçi Kadir Sakçı, 6 kişinin linç edip başından silahla vurduğu Şirin Tosun ve daha pek çoğu... Onlarca olayda dövülen, öldürülen inşaat ve tarım işçileri...
Bu yaşananların hiçbirisi münferit değil, bizzat organize edilmiş olaylardır. Bizzat birileri tarafından bilfiil örgütlenmiş olmasa da iktidarın ülkeye hâkim kılmaya gayret ettiği atmosferin bir sonucudur. Yönetenlerin kendi çıkarları doğrultusunda emekçileri kutuplaştırıp birbirine düşmanlaştırma siyaseti, kin ve nefret söylemleri, şiddeti ve ırkçılığı pompalayan kirli oyunları bu durumları yaratmaktadır. Üstelik bu saldırıları gerçekleştirenlere her türlü destek veriliyor, sahip çıkılıyor. Türlü yalanlarla, dayak yiyen veya öldürülen işçiler “terörist, vatan haini” ilan edilip, diğer emekçilerin bilinci dumura uğratılıyor. Öyle ki bu olaydan sadece günler sonra Afyon’da iki aylık bebeği olan 25 yaşında bir Kürt inşaat işçisi katledildi. Bu saldırılara, cinayetlere sevinenler, hatta sevinçlerini göstermek için video çekenler oldu.
Kardeşler unutmayalım ki bu düzende insanlar ülkelere, şehirlere, dinlere, mezheplere, kimliklere, oy attıkları partilere göre değil, esasında sınıflarına göre ayrılır. Bir tarafta işçi sınıfı vardır, diğer tarafta patronlar sınıfı. Patronlar sınıfı bu gerçeği bizden gizlemek için, işçi sınıfını kandırıp kendi çıkarlarına alet etmek için bizi birbirimize düşmanlaştırıyor. Oysa biz işçi sınıfıyız, kaderimiz de ortak yaşamlarımız da! İşten atılırken kimse nereli olduğumuzu sormuyor mesela. Vergiler, zamlar, enflasyon işçiler için memlekete göre değişiyor mu? Elbette değişmiyor. Ama örgütsüz olduğumuz için egemenlerin kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı politikalarına kanıyoruz ve gerçek düşmanı da sorunlarımızın çözüm yolunu da göremiyoruz. Tam da bu nedenle Sakarya’da kadın işçiye atılan o yumruk aslında sınıfımıza atılan yumruktur, bunu bilelim. İşçi sınıfı olarak bize atılan yumruğun hesabını örgütlenerek soralım. Bu köhnemiş sistemi yıkalım ve yerine insanca yaşayacağımız bir dünya, gecelerinde aç, gündüzlerinde işsiz olmayacağımız bir gelecek kuralım.
link: Esenyurt’tan bir emekçi, O Yumruk İşçi Sınıfına Atılmıştır, 17 Eylül 2020, https://en.marksist.net/node/7028
Aşı Savaşları