Ekim 1978’de Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li sosyalist öğrenciyi katledenlerden biri olan Haluk Kırcı geçtiğimiz günlerde bir televizyon programına çıkartıldı. Kırcı “neden gerçekleştirdiniz?” sorusuna, “Bahçelievler bir katliam değildir” dedi. Yaptıklarının “intikam” olduğunu, o gece oraya “intikam almaya” gittiklerini söyleyen Kırcı’nın bu sözleri kadar, kendisinin milyonların karşısına çıkartılarak bir katliamın normalleştirilmeye çalışılması da lanetlenmelidir.
Elbette Kırcı’nın “katliam değil” demesi, kendisini haklı ve vicdanı rahat göstermeye çalışması beklenen ve tam da bir ülkücü-faşiste uygun tutumdur. İnsanlıktan o kadar uzaklaşmış olacak ki pişman olmadığını bile rahatça söyleyebiliyor. Tel kullanarak gencecik insanları boğdular, şimdi ise “vicdanım rahat” diyerek adeta insanlığın tüm iyi değerlerine meydan okuyorlar. Fakat bunlar sadece tetikçidir, tetiğe basan parmaktır o kadar. Esas sözümüz onların sahiplerinedir. Tarihin o günlerinde Kırcı gibi tetikçileri kirli emelleri için kullananlar, bugün de onu bir televizyon programına çıkartarak ülkenin içinden geçtiği baskıcı koşullara uygun şekilde katliamları normalleştirmeye çalışıyor, bugünün lümpenlerine cesaret veriyorlar. Bunlar insanlığın yüzkarasıdır!
Bahçelievler katliamının yapıldığı yıllara dönüp baktığımızda muktedirlerin yaptırdığı tek katliam olmadığını görürüz. Hepsinde de ülkücü-faşistler tetikçi olarak kullanıldı. 1977 1 Mayısını kana bulayan ve 34 işçiyi hayattan koparanlar, 16 Martta Beyazıt’ta peyda oldular. İstanbul Üniversitesi öğrencisi 7 devrimciyi bombalarla katlettiler, 100’den fazla öğrenciyi ise otomatik silahlarla yaraladılar. Aynıları sonra Maraş’ta, Çorum’da kadın, çocuk, bebek demeden yüzlerce insanı hunharca katlettiler. 1980 Temmuzunda DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’e suikast düzenleyip işçi sınıfının öncü bir neferini katledenler yine bunlardı. Daha saymadığımız onlarca katliamın altından faşistler çıkmıştır. Faşist hareketin partisi olan MHP’nin doğuşu tam da anti-komünist bir anlayış temelinde gerçekleşmiştir. Bu katillerin eylemlerinin ana hedefi sınıf hareketini ezmekti, muktedirler faşist bir darbeye zemin hazırlamak istiyorlardı.
12 Eylül askeri faşist darbesine giden süreçte sermaye sınıfı, sosyalizm mücadelesini boğmak için tüm pis ihtiyaçlarını silahlı bir güç haline gelen ülkücü-faşistlere yaptırdı. Burjuva devlet bizzat bunları finanse etmiş ve yetiştirmiştir. Haluk Kırcı da bunlardan birisidir ve onlarca insanın hayatına mal olan katliamları bizzat o ve onun gibi faşistlerden oluşan çeteler yapmıştır. Çoğunluğu yaptıkları katliamlardan hiçbir ceza almamış, aksine korunup kollanmışlardır. Göstermelik olarak tutuklananların bir kısmı ya “firar” etmişlerdir ya da “yanlışlıkla” tahliye edilmişlerdir.
Yaptıkları katliamları unutturmaya çabalamaları ya da normalleştirip yenilerine zemin hazırlamaları beyhude bir çabadır. Bizler bugünün genç sınıf devrimcileri olarak yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağına yürekten inanıyoruz. Sınıfsız bir toplum mücadelesinde yitirdiklerimizi, sınıfımızın mücadele neferlerine yapılanları unutmayacağız. Onlar kötülüğün temsilcisi, insanlığın yüzkaralarıysa, bizler de iyiliğin temsilcisi ve insanlığın yüz akıyız. Bekleyin! Örgütlü işçi sınıfımız burjuvaziden ve onun eli kanlı tetikçilerinden elbet hesap soracaktır.
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu gençler, İnsanlığın Yüzkaraları!, 14 Ağustos 2020, https://en.marksist.net/node/7005
İstanbul Sözleşmesi Aynasında Muktedirlerin Sancısı
“Büyük Reset”