Bilim kelime anlamı olarak, seçilmiş bir konuya, belirli bir amaca yönelik bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci demektir. Tabii ki bu son dönemde tüm yaşam alanımız yaratılan Covid-19 salgını algısıyla yönetilirken bilimin bundan nasibini almaması imkânsızdı. Kapitalizm altında bilimin burjuvazinin çıkarlarını korumak amacıyla kullanıldığını ispatlarcasına geçen günlerde bir haber yayınlandı. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Covid-19 Bilimsel Araştırma Değerlendirme Komisyonu kuruldu. Covid-19 hastalığı ile ilgili olarak insanlar üzerinde yürütülecek tüm bilimsel çalışmalar ve retrospektif araştırmalar için etik kurul başvurusundan önce bu komisyona bildirim yapılacak. Daha düne kadar yapılacak araştırma ve yazılacak makaleler için bakanlık onayı aranmazken bugün artık Sağlık Bakanlığı onayına gerek var! Yani medyada artık sadece yeni kurulan “Covid-19 Bilimsel Araştırma Değerlendirme Komisyonu” tarafından onay verilen araştırmalar yayınlanabilecek.
Daha önce öneriler etik kurul onayına sunulur, kuruldan hasta yararına olabileceği düşünülerse onay verilir ve araştırma yapılabilirdi. Şimdi ise etik kurul onayından önce oluşturulan bu komisyonun onayı aranıyor. Bu ne mi demek? Bakanlık diyor ki; benim onayım yoksa, beni desteklemiyorsa, çıkarlarıma uygun düşmüyorsa araştırma yok! Elimizde olan sınırlı olanaklarla bile ulaşmaya çalışılan bilgiler engelleniyor. Örneğin Covid-19 ölüm oranları veya yüzde kaç kişide belirti görülüyor gibi sorulara yönelik araştırmalar baştan reddediliyor. Daha önce böyle bir kurum yokken neden Covid-19’la birlikte ortaya çıktı? Demek ki saklanacak, gizlenecek şeyler var! Ya da kasıtlı olarak durumu abartacak, insanları korku ve paniğe sürükleyecek şeyler!
Bu nasıl bir bilim anlayışıdır ki insanlık adına yapıldığı söylenen her şey burjuvazi ve onun çıkarlarını gözeten devlet kurumları tarafından her aşamada denetleniyor? Bilim insanlığı kendi başına bir yerlere götürmüyor. Hele de kapitalizm altında tıp bilimi insanlık için hiç de iç açıcı manzaralar doğurmuyor. Şu an maalesef işçi sınıfının örgütsüzlüğü sebebiyle bizlere her sunulan bilimsel veriyi gerçek olarak kabul etmekten başka çaremiz yok gibi düşünüyoruz. Ama unutmayalım; atom bombasını üreten, yüz binlerce bilim insanını silah sanayiinde çalıştıran, ekolojik çöküşün kapılarını açan, tıp bilimini ilaç tekellerinin basıncına mahkûm eden, benim istediğim dışında hiçbir araştırma yapıp toplumla paylaşamazsınız diyenler aynı bilim anlayışına sahiptir.
Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada bu kurumu bilimsel araştırmaları desteklemek için hayata geçirdiğini iddia ediyor. Fakat bizler hafızasız değiliz. Dilovası’ndaki hava kirliliğinin, kapasite fazlası sanayi üretiminin neden olduğu hastalıkları ve ölümleri araştırıp açıklayan bilim insanlarının başına neler geldiğini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. O halde yapmamız gereken çok açık: Bu yalanlara karşı mücadele etmek. Ya bu düzen devamlılığı için bilimi kendi çıkarlarına göre kullanmaya devam edecek ya da insanlığı ve bilimi kapitalizmin elinden kurtarıp, daha güzel, yaşanılabilir bir dünyanın temellerini atacağız.
link: Bakırköy’den bir sağlık işçisi, Birileri “Bilim” mi Dedi?, 17 Haziran 2020, https://en.marksist.net/node/6970
15-16 Haziran Direnişi 50. Yılında
1 Mayıs