“Kapitalist ekonomi bir taraftan zenginliği yoğunlaştırıp diğer taraftan yoksulluğu yaygınlaştıran niteliğiyle sürekli olarak toplumsal eşitsizlik üreten ve eşitsizliği ağırlaştıran bir ekonomidir. Kapitalizm bir yanda muazzam boyutlara ulaşan bir üretimle görece bir bolluk zemini yaratıyor, fakat diğer yanda kapitalist üretim ilişkilerinin niteliği gereği bölüşümde geniş kitlelerin payına büyüyen bir yoksulluk düşüyor. Bu derin çelişki, dünya üzerindeki milyonlarca insanın yaşam koşullarının kapitalist düzen altında büyük bir tehdit altında olduğunun ilanıdır.”[1]
Kapitalizmin yapısal çelişkilerinin yarattığı açmaz onu hiçbir virüsün kurtaramayacağı bir tarihsel krize sürüklemiş bulunuyor. Kapitalizm artık hararetli gelişmeler sergileyebildiği gençlik çağlarında değil. Bir yandan bir türlü atlatılamayan ve sonuçları giderek ağırlaşan bir ekonomik kriz yaşanırken diğer taraftan toplumsal eşitsizlik katlanarak büyüyor. Nitekim Covid-19 salgınını bahane ederek salgının tüm insanlığın ortak sorunu olduğu, herkesi eşitlediği masallarının anlatıldığı karantina günlerinde tüm dünyada zenginlerin serveti katlanarak artmaya devam ederken milyarlarca insan daha büyük bir sefaletin içine sürüklendi. ABD Politika Çalışmaları Enstitüsünün hazırladığı Billionaire Bonanza (Milyarder Zenginler) 2020 Raporu, kapitalizmin içinde bulunduğu durumu ortaya koyan çarpıcı sonuçlar içeriyor. Rapora göre 18 Mart – 10 Nisan 2020 tarihleri arasında, yani 3 hafta içinde ABD’de 22 milyon işçi işsiz kalırken milyarderler servetlerini 282 milyar dolar arttırdılar. Daha çarpıcı olan ise bu çelişkinin çok hızlı bir şekilde büyümesidir. İnternet sitesinde[2] haftalık olarak güncellenen rakamlara göre son olarak 28 Mayıs tarihinde, yani 10 haftanın sonunda ABD’de işsiz kalanların sayısı 41 milyona yaklaşırken ülkenin milyarderlerinin serveti tam 485 milyar dolar artmış bulunuyor. Bu süre zarfında milyonlarca emekçi sefalete itilirken ülkedeki milyarder sayısına 16 kişi daha eklendi.
Rapor, 1990 yılından bu yana ABD milyarderlerinin servetinin yüzde 1130’luk artışına karşılık ülkedeki ortalama hanehalkı gelirinin sadece yüzde 5,4 oranında arttığını söylüyor. Bu, 200 kattan daha büyük bir fark anlamına geliyor. SSCB’nin dağılmasından sonra dünyaya sonsuz bir barış ve refah dönemi geleceğini vaaz edenler, gelir eşitsizliğindeki bu devasa uçurumu nasıl açıklarlar acaba? ABD’de gelir eşitsizliğinin geldiği düzey gerçekten çarpıcıdır: Üç milyarderin (Jeff Bezos, Bill Gates ve Warren Buffet) serveti, ülke nüfusunun en düşük gelire sahip yüzde 50’lik kesiminin toplam zenginliğine eşittir! Rapora göre, “pandemi” sürecinde yüz binlerce küçük işletmenin kapanması, Bezos’un sahibi olduğu Amazon’a yaradı. Jeff Bezos’un serveti 1 Ocaktan 15 Nisana kadar 25 milyar dolar arttı. Bu miktar 88 ülkenin gayri safi yıllık hâsılasından daha büyüktür. Ancak Bezos’un serveti olduğu yerde durmadı ve 19 Mayıs itibariyle bu artış 34,6 milyar doları buldu! Jeff Bezos ve Mark Zuckerberg’in servetindeki toplam artış ise 63 milyar doların üzerine çıktı. Kriz derinleştikçe zenginlik bir avuç insanın elinde birikmeye devam ediyor. Peki, bu zenginlik ne pahasına oluyor?
2018 yılında yapılan Federal Rezerv araştırmasına göre ABD’deki hanelerin yalnızca yüzde 40’ının üç ay, yüzde 30’unun ise altı ay kendilerini idare edebilecekleri birikimleri var. 2016 yılının verilerine göre ABD nüfusunun yüzde 21,2’si ya borçlu ya da hiçbir gelire sahip değil. Bu oran Latin kökenlilerde yüzde 32,8 iken siyahlarda yüzde 37’ye kadar çıkıyor. Salgın bahanesiyle işten atılan 40 milyon işçiyi de hesaba kattığımızda bu oranların bugün çok daha fazla olduğu aşikârdır.
Bonanza raporu bu zenginleşmenin aşırı eşitsizliği büyüttüğü, bunun da hem ekonomiyi hem de demokrasiyi zedeleyeceği uyarısında bulunuyor ve sorunu da, çözümü de vergi sistemine bağlıyor. Zenginler için çeşitli adlarda ek vergiler getirilmesini, vergilerden kaçınmalarını engelleyecek yasalar çıkarılmasını öneriyor. Servetlerinin büyüme oranlarıyla karşılaştırıldığında ABD milyarderlerinin vergi yükümlülüklerinin 1980-2018 yılları arasında yüzde 79 oranında azaldığını, milyarderlerin servetlerinin bir kısmını vergiden kaçırmak için offshore ülkelere taşıdıklarını belirten rapor, kaçırılan vergilerin kamusal hizmetlerin sınırlandırılmasına sebep olduğunu, vergi yükünün küçük ve orta ölçekli işletmeler ile çalışan kesimlere yıkıldığını söylüyor. Ayrıca milyarderler kendi kurdukları vakıflara bağış yaparak bu bağışların vergiden düşülmesini de sağlıyorlar. Raporu hazırlayanların kapitalist sistemi sorgulamak gibi bir niyeti olmadığından, sorunun kaynağı olarak vergi adaletsizliğini görmeleri şaşırtıcı değil. Ancak kapitalist açgözlülüğü ve sistemin yasalarının kapitalistlere göre belirlendiğini ortaya koyan bu durum büyüyen toplumsal eşitsizliğin kaynağı olamaz. Eğer öyle olsaydı kapitalist sistemde bu sorunu çözmek imkânsız olmazdı. Oysa bu durum kapitalist sistemin bizzat kendisinden kaynaklanmaktadır ve sorunun çözümü ancak kapitalist sistemin ortadan kalkmasıyla mümkündür.
“Bünyesinde pek çok çatışmalı yön barındıran kapitalist üretim tarzı, genişleyen üretim ile kitlelerin daralan satın alma gücü arasındaki çelişki temelinde yol alır. Emeğin toplumsal üretkenliğindeki gelişmeye bağlı olarak, sabit sermaye büyürken toplam sermayenin ücretlere yatırılan kısmı görece azalır. Keza kapitalist üretim tarzı ekonomik büyümenin yaratıcısı olan işçi sınıfını devasa büyütür, ama bu sınıfın iş bulabilen bölümünü ve sınıfın bölüşümden aldığı payı ise küçültür. Kapitalistler işçi sayısındaki azalmanın artı-değer üretiminde yaratacağı düşüşü, çalıştırdıkları işçiler üzerindeki sömürü derecesini yoğunlaştırma yoluyla telafi etmeye çalışırlar.”[3]
Kapitalist dünyanın tepesindeki ülke olma konumunu sürdüren ABD’de toplumsal eşitsizliğin büyümesi, yoksulluk ve işsizliğin artmasıyla birlikte milyonların sefalete sürüklenmesi dünya kapitalist sisteminin geldiği noktayı göstermektedir. Kapitalist sistemin çelişkileri başta ileri kapitalist ülkeler olmak üzere dünyanın her yerinde derinleşmekte ve bu derinleşme artık kendini yenileme araçlarını yıpratmış sistemi temellerinden sarsmaktadır. Toplumsal eşitsizliğin büyümesi toplumsal patlamaları da beraberinde getirir. Zaten bizzat kapitalistlerin ve çeşitli burjuva ideologlarının bir süredir dillendirdikleri korku işte bu “geliyorum” diyen toplumsal patlamalardır. 2019’da dünya geneline yayılan ve giderek büyüyen isyan dalgası, 2020’de daha büyük bir çöküş bekleyen kapitalistleri fazlasıyla ürkütmüştü. Koronavirüs salgınına sarılarak kitleleri evlerine göndermek, bir süreliğine de olsa zaman kazanmak, bütün kötülüklerin anası olarak bir virüsü gösterip sistemlerini aklamak istediler. Ancak pek çok kere yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi kapitalistler ne yaparlarsa yapsınlar kapitalizmin yarattığı çelişkilerin ve buradan doğacak sorunların önüne geçemezler.
En zengin ile en yoksul arasındaki uçurumun akıl almaz boyutlara varması, ekonomik kriz koşullarında uçurumun azalmak bir yana giderek büyümesi, hükümetler bir yandan şirketleri kurtarma paketleri açıklarken diğer yandan zenginlerin servetlerine servet katmaya devam etmesi, milyonlarca insanın ise kelimenin gerçek anlamıyla açlığa mahkûm edilmesi, gençlerin geleceksizliğe itilmesi… Bütün bunların emekçi kitlelerde yarattığı öfkenin bir virüs korkusuyla kaybolması mümkün değildir. Egemenler salgın korkusunu küresel çapta yayarak kitlelerin tepkisini bir yere kadar engelleyebilirler. Nitekim kitlesel bir şekilde kutlanamasa da pek çok ülkede 1 Mayıs’ta emekçilerin sokağa çıkması ve “kapitalizm virüsü öldürür” demeleri bunu gösteriyor. Keza 25 Mayısta George Floyd adında bir siyahın polis tarafından vahşice öldürülmesinin ardından ABD’de başlayan protestoların şiddeti emekçilerde biriken öfkenin dışavurumudur. ABD’li emekçilerin tepkisi sadece polisin ırkçı şiddetine değil aynı zamanda kapitalist sömürüye ve eşitsizliğe duyulan öfkeyi de göstermektedir. Sadece ABD’de değil dünyanın farklı ülkelerinde emekçilerin sesleri yeniden yükselmeye başlıyor. Örneğin Şili’de birkaç ay öncesine kadar hayat pahalılığını ve eşitsizliği protesto eden milyonlar koronavirüs bahanesiyle evlerine çekilmişlerdi. Ancak zaten açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranan Şilili emekçiler durumlarının daha da kötüleşmesi üzerine yeniden sokaklara döküldüler. 18 Mayısta Şili’de açlık protestoları başladı. Şilili emekçiler kendilerini virüsün değil açlığın ve ailelerini geçindirememenin kaygılandırdığını dile getiriyorlar.
Hatırlayacak olursak 2019’da tüm dünyada gerçekleştirilen kitlesel protestolarda gençlerin ve kadınların ağırlığı dikkati çekiyordu. Sadece işsizlik oranlarına baktığımızda bile bunun sebebini anlamak mümkündür. ILO verilerine göre Avrupa ve Orta Asya’da gençlerin yüzde 33’ü, Afrika’da yüzde 93’ü kayıt dışı çalışıyor. Koronavirüs öncesinde bile dünya genelinde 267 milyondan fazla genç ne istihdamda ne de eğitimde yer alıyordu. 2019’da küresel genç işsizlik oranı erkeklerde yüzde 14 iken kadınlarda yüzde 31 düzeyindeydi. ILO, 2020’de de “koronavirüs önlemleri” nedeniyle işsiz kalan kesimlerin başında gençlerin ve kadınların geldiğini söylüyor. Bu, gençlerin ve kadınların çok daha ağır bir durumla karşı karşıya kalması demektir. Fay hatlarında biriken enerjinin şiddetli bir depreme yol açmasının kaçınılmazlığında olduğu gibi, 2019’da biriken öfkenin 2020’de daha da büyümesi ve yine başını gençlerin ve kadınların çektiği çok daha şiddetli isyanlara yol açması kaçınılmazdır.
Bir kez daha rahatlıkla söyleyebiliriz ki “bugün tüm dünya üzerinde yeni bir geleceğin habercisi olan bir devrimci durum mayalanıyor. Kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik ve zulmün geniş kitlelerin bağrında uyandırdığı isyan duygusu, dünyanın kaderini değiştirecek büyük toplumsal devrimler çağına girildiğini müjdeliyor. Toplumsal sorunların yegâne çözümünün kapitalizmin yıkılmasından ve dünya üzerinde sosyalist bölüşüm ilişkilerinin egemen kılınmasından geçtiği gerçeği gün geçtikçe daha da aşikâr hale geliyor. Tüm belirtileriyle birlikte kapitalist sistemin açmazlarının içinden sosyalizm insanlığa göz kırpıyor!”[4]
[1] Elif Çağlı, Kapitalizm Çıkmazda, marksist.com
[3] Elif Çağlı, age
[4] Elif Çağlı, age
link: Demet Yalçın, Toplumsal Eşitsizlik Büyüyor, Kapitalizm Temellerinden Sarsılıyor, 5 Haziran 2020, https://en.marksist.net/node/6958
“Şimdi Mücadele Zamanı Değil”miş!
Adaleti Olmayan, Adalet Dağıtamaz!