Evde kal! Gerekli olmadıkça dışarı çıkma! En etkili yol kaçınmak! Korona, Covid-19, enfekte, pandemi, salgın, aman dikkat virüslülerden kaçın! Herhalde bugünlerde en çok duyduğumuz kelimeler ve cümleler bunlar. Örgütsüz işçi ve emekçiler bu kasıtlı yaratılan paranoyayla oyalanıp bir sağa bir sola savrulurken arka tarafta patronların gemilerini yürüten hükümetler bilindik rollerini oynamaya devam ediyorlar. Kapitalizm 2008’de girdiği uluslararası krizin etkisini üstünden atamamışken bugün yeniden bir ekonomik çöküş içinde. Bir yanda tüm odağımızı kaplayan yeni koronavirüs dalgası yayılıp dururken diğer yanda egemenler içinden çıkamadıkları kapitalist krizin faturasını işçi ve emekçilere kesiyorlar. Gösteri ve yürüyüş hakkını yasaklıyor, ücretlerde kesintiye gidiyor, esnek çalışmayı dayatıp bizleri toplu işten atmalarla karşı karşıya bırakıyorlar.
Örgütlü işçiler olarak bizler içinden geçirildiğimiz bu korku tünelindeki yalancı canavarları ifşa ederken örgütsüz işçi ve emekçiler patronların emrindeki ağız birliği etmiş medya kanallarıyla dehşete düşürülüyorlar. Konunun anlaşılması bakımından tartışmalar da, işçilerin zihin duvarlarını yıkmak da kolay olmuyor. İşçilerin korku duvarlarını yıkmaya çalışırken, burjuva ideolojisine karşı söyleyeceklerimiz bizler için hayatidir. İşte işçilerin ilk elden akıllarına gelen sorulardan bazıları:
Bu virüsün kaynağı ne? Virüs ekonomik mi, politik mi?
Koronavirüsün Çin’den dünyaya yayıldığı söyleniyor. Peki, Çin hükümetinin virüs için aldığı “önlemler” neydi? Tabii ki diğer kapitalist ülkelerden farklı değildi. Bugün bir kez daha görülüyor ki ekonomik krizin üstünü örtmek için virüsü bahane edenlerden biri de Çin kapitalistleri ve hükümetidir. 2 ay içerisinde 5 milyon işçi işsiz kalmış durumda ve rakamın katlanarak artması bekleniyor. ABD’de de durum farklı görünmüyor. İşsizlik maaşı başvurusu 200 binden 22 milyona fırlamış durumdadır. İşçi ve emekçilerin meydanları doldurduğu, grevler yaptığı Fransa, Şili ve Macaristan gibi ülkelerde ise hükümetler OHAL ilan edip polisi, orduyu sokağa salmış durumdadır. Yani tüm bu olanlar bize gösteriyor ki Türkiye egemenleri de dâhil tüm egemenler bu virüse Allah’ın bir lütfu olarak bakıyorlar.
Kapitalistler kârlarını arttırmak ve sermayelerini büyütmek için her daim ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Bu virüsün kaynağı konusunda müneccimlik yapmanın bir manası yok. Kapitalizm zaten ölüm ve yıkım üreten bir sistemdir. Sermayenin çıkarları için biyolojik silahlar üretilip kullanıldığını da biliyoruz, doğa yıkıma uğratıldığı için nice hastalığın türediğini de. Zaten mevcutta süren emperyalist savaşla milyonları yerlerinden yurtlarından etmiş ve yüz binlerce insanı ölüme, açlığa mahkûm etmiş olan egemenler işte bunlardı. Suriye’de daha birkaç ay önce kimyasal silah kullanarak birbirini tehdit edenler, atom bombasını Hiroşima ve Nagazaki halklarının tepesine bırakan, nükleer santraller kurup doğayı mahveden bu egemenler. Bugün sağlık çalışanlarını alkışlayıp öven, emekçilere yardım paketleri gönderen ama korku duvarlarını örüp yükseltenler aynı egemenlerdir. O yüzden içinden çıkamadıkları ekonomik çöküşün üstünü virüsü kullanarak örtmeye çalışıyorlar. Yani bu konu hem ekonomik hem de politik bir mesele.
Bütün TV’ler, haber kanalları yalan mı söylüyor? Koca koca profesörler çıkıp konuşuyor, ne yani bunların hepsi yalan mı?
Aslında bu soruya başka bir soruyla cevap vermek lazım. Tarafsız medya var mı? Tabii ki yok. Ya da sınıflardan ve sınıf çıkarlarından bağımsız bu insanlar? Günümüz dünyasında medya tamamen sermayenin emrindeki bir yalan makinesine dönüşmüş durumdadır. Burjuvazinin ellerinde medya, kitlelerin bilincini manipüle etmenin eşsiz bir aracı olarak kullanılıyor. Mesela Dünya Sağlık Örgütünün rakamlarına göre her yıl mevsimlik gripten yüz binlerce insanın öldüğü hiç söylenmiyor. Dünya genelinde her yıl 10 milyona yakın insan kanserden hayatını kaybediyor. İş kazaları veya meslek hastalıkları yüzünden her yıl 2 milyon insan hayatını kaybediyor. Bu listeyi ve rakamları uzatmak mümkün. Demek ki kitleleri bilgilendirmek ve önlem almak gereken o kadar çok konu var ki. Ama ne hikmetse burjuva medyanın da seçerek TV’lere çıkardığı üniversite profesörleri, siyasiler gözle görünmeyen bir virüsün insanlığı yok oluşa sürüklediğini tekrarlayıp duruyorlar. Muhalif, ses çıkartan bilim insanları ise çeşitli bahanelerle işten atılıyor. Doğruyu söyleyenlerin sesi kesilmek isteniyor. Bu yüzden işçi sınıfının tarafında olan medyayı takip etmeli ve yaygınlaştırmalıyız.
Bu virüsle yaratılan korkunun hedefinde işçiler mi var?
Kapitalizm kendi mezar kazıcıları olan işçileri sürekli bencillik, bireycilik düşüncesiyle kandırıyor. Öyle ki sürekli olarak “babana bile güvenme”, “her koyun kendi bacağından asılır”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye beynimize kazınmış ideolojisiyle işçileri zehirliyor. Bugün pandemi paniğiyle bizlere aynı zehri enjekte etmeye devam ediyorlar. Bu virüsle korkutarak dünya halklarını korkutup topyekûn eve hapsetmeden önce dünya sokaklarında neler oluyordu? Kapitalistler ve hükümetleri yasalar çıkartıp işçilerin var olan haklarına saldırıyorlar ve arttırdıkları baskı ile işçi ve emekçilerin hayatlarını zindana çeviriyorlardı. Buna karşılık Fransa’da emeklilik yaşına, Lübnan’da artan vergilere, Brezilya’da ve Hindistan’da özelleştirmelere, Şili, Haiti, Macaristan, Yunanistan, Irak, İran gibi ülkelerde hayat pahalılığı ve artan baskılara karşı işçi ve emekçiler sokaklarda protesto gösterileri yapıyorlardı. Covid-19 ise bu çürümüş ve kokuşmuş düzenin egemenlerine ilaç gibi geldi. Çünkü biliyorlar işçiler bir araya gelir, örgütlenir ve bilinçlenirse önlerinde hiçbir güç duramaz.
Türkiye’deki hükümetin aldığı önlemler de pandemi diye adlandırılan bu durumun nasıl bir oyun olduğunu bir kez daha bizlere gösteriyor. Sosyal mesafe, sosyal izolasyon, el yıkama, maske takma, esnek çalışma, 65 üstü ve 20 yaş altına evden çıkmama, sokağa çıkma yasağı gibi önlemleri alan hükümet, insanlığı yok eden virüse karşı en büyük önleminin “kaçınmak” olduğunu söylüyor. Oysaki bizler biliyoruz ki asıl risk altında olanlar örgütsüz ve sınıf bilinçsiz, pasifize edilmiş, sorgulamayan işçilerdir. Bu saldırıları püskürtmenin, kapitalizmin saldığı tüm virüslere karşı mücadele etmenin tek yolu örgütlenmek ve bilinçlenmektir. Etrafımızdaki tüm işçi ve emekçi arkadaşlarımızın da zihinlerindeki korku duvarlarını yıkıp sınıfını bilip safa gelmesini sağlamaktır. Yaşadığımız bu olay hepimize bir kez daha gösterdi ki işçilerin kaderi ve çözüm yolu tektir, ortaktır.
link: Gebze’den bir işçi, Pandemi ve İşçiler, 22 Nisan 2020, https://en.marksist.net/node/6897
Burjuvaziye “Büyük Bir Savaşın İçindeyiz” Dedirten Hakikat
Ekonomi Politik