Yeni tip koronavirüs salgını, tüm dünyada egemenler tarafından kısa zamanda tek gündem maddesi haline getirildi. Borsaların tepetaklak olması, merkez bankalarının radikal kararları uygulamaya geçeceklerini ilan etmeleri bu tek gündem sayesinde gözlerden saklanırken, on milyonlarca işçiyi işten atma salgını koronavirüsten bile hızlı biçimde yayıldı. Çürüyen kapitalizmin bela üreten kaynaklarından fışkıran kitlesel işsizlik hastalığı deyim yerindeyse bir pandemiye dönüştü ve işçi sınıfının üzerine bir kâbus gibi çöktü. Daha büyük ve uzun süreli sorunlarla karşı karşıya kalacak işçi sınıfının zihnini bulandırmak ve felçleştirmek içinse koronavirüs paranoyası üretildi. Şimdi kapitalizmin yaşadığı bu ekonomik çöküşün nedeni de koronavirüs salgınıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Burjuvazi bu krizin faturasını korkutarak denetim altına almaya çalıştığı işçi-emekçilere kesmek istiyor. “Panik yapmayın!” diyorlar ama aslında var olan durumu bilinçli bir şekilde köpürterek panik havasını kendileri yaratıyorlar. Pek çok ülkede ilan edilen olağanüstü haller, ordunun devreye girmesi, “sokağa çıkmayın” çağrıları bir karabasan gibi insanların üzerine çökmüş, gündelik yaşam felç olmuş durumda. Bunları uygulama imkânını koronavirüs paniği sayesinde bir kez ele geçirmiş olan burjuvazinin, kapitalizmin krizinin etkileri daha da büyük sarsıntılara yol açtığında bunlardan vazgeçmesini beklemek ancak liberallere özgü bir saflık olur.
Atılan her adımla paniğin beslendiği bu süreçte, koronavirüse karşı önlemler adı altında toplantı ve gösteriler yasaklanırken işten atmalar, ücretsiz izinler, ücretlerin düşürülmesi gibi işçilere dönük saldırılar hemen devreye girdi. Pek çok ülkede ekonomik alanda da önlemler açıklanmaya başlandı. Türkiye’deki egemenler de bu dalgaya hemen katıldı ve bir ekonomik paket de burada açıklandı. Bu pakette burjuvaziyi krizden kurtarmak için teşvikler açıklanırken işçilerin payına ise esnek çalışma yöntemlerinin yaygınlaştırılması düştü. Pek çok şirket beyaz yakalılar için “home ofis” adı altında evden çalışma biçimini hemen devreye soktu. Bunun büyük oranda kalıcılaşması beklenmedik bir şey olmayacak.
Panik dalgasıyla kitlelere benimsetilen slogan ise “Evde kal” oldu. Bazılarına virüsün yarattığı sıkıntıların sorumlusuymuş gibi algılatılan 65 yaş üstü kişilere evden çıkma yasağı getirilirken, diğerlerine de “Evde kal” dendi. Her TV kanalında salgınla ilgili programlar yapılıyor, tüm konuşmacılar “Evde kal” sloganında hemfikir oluyorlar. Tüm sosyal medyada pek çok kişi yapılan müziklerle, çekilen videolarla bunu paylaşıyor. Sokaktaki bilboardlar, telefonlardaki GSM operatörlerinin hepsi bunu söylüyor. Sanki işçilerin büyük bir bölümü için işe gitmemek ya da çalışmadan, ücret almadan evde kalsa bile yaşamını sürdürmek mümkünmüş gibi bu zırva tekrarlanıp duruyor. “Evde kalmayan”lar büyük bir utanmazlıkla azarlanıyor, “cahil sürüsü” denerek aşağılanıyor. Bu lafın peşine takılan ikiyüzlüler işçileri aslında “herkes”in içine katmıyor, onları yok sayıyorlar. Onların peşinden sürüklenen küçük-burjuvalar, kimi aydınlar, kimi solcular, köşe yazarları, sanatçılar da “Evde kal” söylemini gündemde tutuyorlar. Evde kalarak kendilerine zaman ayırmaları, müzik dinlemeleri, film izlemeleri gibi telkinlerde bulunuyorlar.
Kimileri için evinden işini yürütmek mümkün olabilir ya da patronları beyaz yakalıların çoğunu evine gönderip home ofis çalıştırabilirler. Fakat toplumun geniş bir kesimi olan işçiler için eğer işten atılmadıysa ya da zorunlu izne çıkartılmadıysa veya ücretsiz izin verilmediyse bu mümkün değildir. Onlar her sabah toplu taşıma araçlarına ya da servislerine binip fabrikalarına, işyerlerine gitmek, birbirlerine “sosyal mesafe” koyma gibi bir imkânları olmadan, ellerini bile yıkayacak vakit bulamadan çalışmak zorundalar. Bu süreçte işsiz kalan ya da ücretsiz izne çıkartılanlar da bu telkinlerden çok nasıl kira ödeyeceklerini, nasıl geçineceklerini düşünüyorlar.
Bir gazetedeki haberde Şişli’deki İŞKUR önünde uzun kuyruklar oluşturan işsizlerden biri durumunu şöyle açıklıyor: “Hükümetin virüse yönelik açıkladığı ekonomik pakette bizleri güvenceye alan hiçbir önlem yok. Olsa, zaten bu kuyrukta beklemezdik. Zenginler koronayı, biz maddi sıkıntımızı düşünüyoruz.” Yine aynı haberde çalıştığı tekstil firmasının üretime ara vermesiyle ücretsiz izne çıkartılan bir işçi ise şöyle söylüyor: “Kiracıyım, çocuğum var, bütün ödemelerim duruyor. Ne yiyeceğimizi kara kara düşünüyorum. Koronadan değil, açlıktan öleceğiz.” Yani yaşadıkları bu süreçten korksalar bile “Evde kal”, “Sosyal mesafe koy” gibi söylemlerin işçilerin nesnelliğinde bir karşılığı yoktur.
Kapitalizmin sorgulanmasından korkan egemenler patlayan krize karşı yükselebilecek tepkileri koronavirüs salgını üzerinden ürettikleri korku iklimi ile engellemeye çalışıyorlar. Bunun karşısında bizlerin sarılması gereken slogan “Evde kal” olamaz. Biz şöyle diyoruz: Sana söylenenleri düşün, olan biteni sorgula, sana bunları yaşatan kapitalizme karşı örgütlen ve mücadele et! Bu telkinleri içermeyen hiçbir slogana itibar etmemeliyiz. Çünkü bütün sorunlarımızın sorumlusu kapitalizm evde kalarak değil, işyerlerinde, sokaklarda mücadele ederek yıkılır.
link: N.A., Düşün, Sorgula, Örgütlen, Mücadele Et!, 1 Nisan 2020, https://en.marksist.net/node/6875
Alan Bebekler Ölmesin!
Savaş Emekçiler İçin Yıkım, Kapitalistler İçin Kâr Demektir!