Almanya’nın Hessen eyaletindeki Hanau kentinde iki nargile-kafeye yapılan ırkçı neo-Nazi saldırısında 9 göçmen hayatını kaybetti. Kurbanlardan bir kısmı henüz çok genç yaştaki Türkiye kökenli Kürt göçmenlerden oluşuyordu. Saldırıyı gerçekleştiren 43 yaşındaki Alman neo-Nazi, daha sonra evine yapılan baskında annesi ile birlikte ölü bulundu. Saldırıdan önce internet üzerinden tipik faşist komplo teorilerini içeren bir video konuşması yayınlayan katilin annesini öldürdükten sonra intihar ettiği açıklandı. Bu saldırı Almanya’da meydana gelen ne ilk ne de son ırkçı faşist saldırı olacak. Özellikle 1980’li yıllarda iki Almanya’nın birleşmesinin ardından eski Stalinist Doğu Almanya topraklarında bulunan eyaletlerde neo-Naziler sistematik bir şekilde örgütlenmeye ve göçmenlere saldırmaya başladılar. Bunu yaparken de Alman burjuva devletinin müsamahakâr ve pasif tutumundan güç aldılar.
Almanya’nın çeşitli kentlerinde olduğu gibi Avusturya’nın başkenti Viyana’da da, ırkçı faşist saldırı, Almanya Başkonsolosluk binası önünde toplanan çeşitli sol, sosyalist, feminist, demokratik organizasyonlara mensup yüzlerce kişi tarafından lanetlenerek protesto edildi. 1970’li yıllarda Alman kapitalist devletine ve onun kolluk güçlerine karşı aktif silahlı mücadele yürüten ve ses getiren eylemlere imza atan RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) örgütünün militanlarına karşı pek bir gayretkeş mücadele yürüten Alman burjuva devletinin ve polisinin, sıra 40 yıldan beri Almanya’da yabancı göçmenlere sistemli bir şekilde saldıran ve her geçen gün daha örgütlü bir yapılanmaya bürünen ırkçı neo-Nazilere gelince bu kadar gönülsüz, isteksiz ve ikircikli tutum almasının manidarlığına vurgu yapan demokratik kuruluş ve dernekler; bütün Avrupa Birliği hükümetlerinin ırkçı neo-Nazi odaklarına karşı kararlı ve amansız bir mücadele vermeleri talebini haykırdılar.
Viyana’daki protesto eylemlerine demokratik örgütlerin yanı sıra çeşitli göçmen kuruluşları ve dernekleri de destek verdiler ve faşist terörünün Avrupa genelindeki tırmanma trendinden duydukları kaygıyı dile getirerek etkin ve dayanışmacı bir mücadele stratejisi geliştirmenin ne kadar acil ve yakıcı bir ihtiyaç olduğunu vurguladılar.
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti katliama ilişkin yaptığı yorumda aşırı sağcı AfD partisinin ülkedeki siyasal ve toplumsal atmosferi zehirleyen etkinliklerde bulunduğunu savunarak bu partinin Anayasa Mahkemesi tarafından yakın takibe alınması gerektiğini dile getirdi. Öte yandan Yeşiller Partisinden Cem Özdemir AfD’yi “nefretin siyasi temsilcisi” olarak nitelendirerek bu partinin politik çizgisinin mahkûm edilmesi gerektiğini belirtti. AfD sözcüleri ise partiye karşı bir cadı avı başlatıldığını, partinin neo-Nazi saldırılarında azmettirici bir rolünün bulunmadığını ve saldırının ruh hastası bir psikopatın sapık eylemi olduğunu iddia ediyor.
Burjuva sol partiler, yaptıkları açıklamalar ve çağrılarla, burjuva devletlerin faşizme karşı mücadele edebilecekleri yanılsamasını yayıyor ve sorunun özünü gözlerden saklıyorlar. Irkçılık, faşizm ve yabancı düşmanlığı kapitalist sistemin üretip insanlığın başına bela ettiği olgulardır. Kapitalizm işçi sınıfının kararlı mücadelesiyle yıkılıp tarihin çöplüğüne atılana kadar da nice emekçinin hayatını karartmaya devam edecektir.
link: Avusturya’dan A.E., Almanya’da Nazi Terörü, 25 Şubat 2020, https://en.marksist.net/node/6846
Burjuvazinin “Kaygısını” Anlıyoruz, Çözümünü Biliyoruz!
Yoksullar Neden Daha Az Yaşar?