“Her üniversiteyi bitiren iş sahibi olacak diye bir şey yok.” Bu sözler akademik yıl açılış töreninde konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Devlet ya da vakıf üniversitelerinin sayısının her geçen gün arttığı göz önünde bulundurulduğunda, üniversiteli genç sayısının son 10 yılda ikiye katlanmasına şaşmamak gerekir. TÜİK 2019 Haziran ayı verileri de üniversite mezunu işgücünün 8 milyon 161 bin, işsiz sayısının 1 milyon 57 bin, işsizlik oranının da yüzde 13’ün üzerine çıktığını ortaya koyuyor. Bunun bir sonucu olarak, üniversitede okuyan ya da mezun olan gençlerin çeşitli yurtdışı eğitim programları vesilesiyle kurtuluşu dışarıda aramalarının ya da bir işi varken yurtdışında daha iyi imkânlar olduğu düşüncesine kapılanların örneklerini görüyoruz çevremizde. Aslında bu örnekler insanların gelecekleri için kaygılanmasının, kendilerini çıkmazda hissetmesinin birer yansıması sadece. Peki, çıkışsızlıktan kurtulmanın yolu gerçeklerden kaçmaktan mı geçer? Kurtuluşun anahtarı, bir birey olarak hareket etmekte ve farklı ülkelere gitmekte midir?
Yakın dönemde yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’den göç edenlerin sayısı 2016’dan bu yana %42,5 oranında artarak 253 bin 640’a ulaşmış. Göç edenlerin yaş ortalamasına baktığımızda %15,5 ile 25-29, %14,4 ile 20-24 yaş grubu olduğunu görüyoruz. Bu bize mevcut yaşam koşullarından memnun olmayan, arayış içinde olan gençlerin çözüm olarak ülke değiştirmeyi tercih ettiklerini gösteriyor. Bu soruna salt kariyer odaklı bir göç olarak bakılamaz. Elbette ki istisnalar mevcuttur. Fakat sorun bundan çok daha öte, çok daha derinlerde gizlidir. Toplumun en dinamik gücü olan gençlerin bu kaçış eğiliminin temelinde, yaşadıkları sorunlara tek başlarına çözüm üretememelerinden gelen bir karamsarlık duygusu vardır. Bir şeyleri değiştirememenin verdiği rahatsızlık vardır. Uzun yıllar süren eğitim hayatının sonunda kendisine anlatılan ya da hayalini kurduğu bir yaşam yerine, gerçeklerle yüzleştiklerinde gördükleri, yıkılan hayalleri vardır. Karamsarlığa düşen genç nesil kaçmakla çare bulacağını sanıyor. Oysa sorunlar sadece içinde yaşadığımız topraklarla sınırlı değil. Kurtuluş olarak görülen diğer ülkeler de ekonomik ve toplumsal sorunlardan, işsizlikten, siyasal baskılardan azade değil.
Nereye giderseniz gidin kapitalizm var olduğu sürece kurtulmuş olmayacaksınız. Üzerinde yaşadığımız dünyanın hiçbir noktası, kapitalizmden bağımsız değil. Yaşanan sorunların kaynağı belli. Kapitalizm altında emeğiyle geçinenlere, işçi sınıfına ve onun çocuklarına rahat bir nefes alma imkânı tanınmaz. Kapitalizm emek süreçlerinden neyi bekliyorsa, eğitim süreçlerinden de onu bekler ve bu doğrultuda hareket eder. Yani düşünmeyen, sorgulamayan, yaşanan olumsuzluklar karşısında mücadele etmeyi bilmeyen gençler yetiştirmek ve onların ister beyin gücünden, ister kol gücünden sonsuz faydalanmak ister. Bu çarpıtmalara aldananlar ise çeşitli bireysel girişimlerle kendilerini kurtarma çabası içinde gitgide daha da yalnızlaşarak karamsarlığa düşerler. Çünkü küresel kapitalizm dünyanın her yerindeki üretim süreçlerini o kadar birbiriyle bütünleştirmiş ki onun karşısında birey olarak hiçbir şey yapılamaz. Düşünsenize, Fransa’da tasarlanan ve Türkiye’de üretilen bir araba parçası Almanya’da lüks bir araba olarak ortaya çıkıyor. Küresel bir bant üzerinde, dünyanın bir ucundan bir başka ucuna bağlanıyor üretim süreçleri. Kapitalizm çalışma ve yaşam koşullarını da aynılaştırıyor. Tam da bu nedenle, böyle bir sistem karşısında örgütlü olmak bir zorunluluktur.
Tarih boyunca, insanlar savaş, yoksulluk, işsizlik, doğa felâketleri gibi nedenlerle yaşadıkları mekânları, toprakları terk etmek durumunda kalmışlardır. Ancak yaşadığımız çağda özellikle kapitalizmin krizinin derinleştiği böylesi dönemlerde, göç kavramı tek başına bireyi etkileyen bir olgu olmaktan çıkmış ve toplumların sosyal, kültürel ve siyasal yaşamını etkileyen bir soruna dönüşmüştür. Özellikle genç nüfusun sorunlarla mücadele etmek yerine kaçış eğilimine girmesi, örgütlü mücadeleye katılmak yerine sorunlarla başa çıkamamanın verdiği yeniklik duygusuyla hareket etmesi egemenlerin değirmenine su taşımaya yarar. Kapitalizm bireysel çabalarla düzeltilemeyecek büyüklükte sorunlar üretir. Çözümü ise durup iyice düşünmek ve işçi sınıfının bir üyesi olduğunun farkına vararak örgütlü mücadele için kolları sıvamaktan geçer. Kapitalizmden kaçış yok, ama kurtulmak mümkün. Yeter ki sınıf bilinciyle donanıp hazırlanalım. İşte o zaman bu kurtuluş insanlığın da kurtuluşu olacaktır.
link: Gebze’den bir kadın metal işçisi, Bireysel Kurtuluş Mümkün mü?, 8 Ekim 2019, https://en.marksist.net/node/6760
AfD’nin Yükselişi Tehlikeli Gelişmelere İşaret Ediyor!
Talanın ve Krizin Faturası Kime?