Burjuvazinin insanlığın göreceği en iyi düzen diye savunduğu kapitalist sistem insanlığı bir yok oluşa sürüklüyor. Ekonomik kriz derinleşiyor, dünyanın pek çok yerinde otoriter-totaliter rejimler iktidara geliyor, emperyalist savaş her gün yeni halkalar eklenerek büyüyor, milyonlarca insan daha iyi bir yaşam umuduyla göç yollarına düşüyor… Burjuvazinin gemisi su aldıkça, fırtına şiddetini arttırdıkça, toplumda sunî kutuplaştırma, milliyetçilik, ırkçılık daha da artıyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi yaşadığımız topraklarda da göçmenlere karşı milliyetçi-ırkçı söylemler, tutumlar her gün yükselmeye devam ediyor. Son yıllarda savaş nedeniyle, açlık-yoksulluk nedeniyle yaşadıkları toprakları terk eden göçmenler daha fazla görünür oldu. Egemenlerin günün 24 saati medya aracılığıyla yaptıkları milliyetçi propagandalarla yaşadığımız bütün sorunların nedeni olarak göçmenleri görür hale geldik.
İnsanların yaşam standartları düştükçe; eğitimde, sağlıkta, ulaşımda vs. paran kadar hizmet anlayışı yaygınlaştıkça; işsizlik, açlık, yoksulluk büyüdükçe; egemenlerin baskıları arttıkça, sorunun asıl kaynağını hedef almak yerine göçmenleri hedef almak örgütsüz kitleler açısından kolay yol oluyor. Toplu taşımada oturacak yer bulamazsın Suriyelilere kızarsın, işsiz kalırsın Türkmenlere, Afganlara öfkelenirsin, siyahların rengini beğenmezsin, kiminin giydiği kıyafete, kiminin inançlarına, kiminin konuştuğu lisana takılıp küçümsersin… Milliyetçilik zehrini içtiğin oranda kendini ve kendin gibi olanları diğer halklardan, topluluklardan üstün görmeye başlarsın.
Egemenlerin çıkarları için yürütülen savaşlar yüzünden ölümü bile göze alarak göç yollarına düşen milyonlarca insan senin için düşman haline getirilir. Hiç sorgulamazsın. Neden bu insanlar yaşadıkları toprakları terk ettiler? Ya da terk etmek zorunda bırakıldılar? Hiç kendimize soruyor muyuz; insanları göç etmeye zorlayan sebeplerin asıl sorumluları kimlerdir?
Kapitalist sistem yaşlandıkça insanlığa daha iyi bir yaşam sunamayacağını, krizlerden kurtulamayacağını, emperyalist savaşların son bulmayacağını, insanlığa barış getirmeyeceğini, açlığın, yoksulluğun son bulmayacağını, göç yollarında yaşanan insanlık dışı koşulları ortadan kaldıramayacağını vs. daha net ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Savaştan, ekonomik zorluklardan, siyasal baskılardan kaçıp daha insanca bir yaşam için göçmenlerin yoğun olduğu bir işçi semtinde çocukların oynarken söyledikleri “Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa…” sözleri birçok özlemi anlatıyor. Asıl olarak da, insanca bir yaşam için duyulan özlemin dile getirilişinden başka bir şey değil.
Oysaki kapitalistlerin ve onların siyasi temsilcilerinin umurunda değil insanlığın geleceği. Kendi sınıfsal çıkarları için bütün insanlığın yok olmasını bile önemsemezler. Kapitalist sistem devam ettikçe ekonomik krizler de, savaşlar da, göçmen sorunu da, yükselen milliyetçilik nedeniyle göçmenlerin yaşadığı ırkçı saldırılar da son bulmayacak. Milliyetçiliğin panzehiri sınıf temelinde devrimci mücadeledir. Dünyanın her yerinde işçi sınıfını bölüp parçalayan, mücadelesini sekteye uğratan her türlü kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı tutum ve söylemlere karşı mücadele önemlidir. İşçi sınıfı, dil, din, ırk, mezhep, millet gözetmeksizin, enternasyonalizm bayrağı altında birlik olduğunda, kapitalist sistemi tarihin çöp sepetine fırlatma mücadelesini yükselttiğinde ve bunu başardığında hayat bütün insanlık için bayram olacak.
link: Esenyurt’tan bir MT okuru, Sorunlarımızın Asıl Nedeni Göçmenler mi?, 19 Haziran 2019, https://en.marksist.net/node/6685
Savaş İnsanın Aklını da Alıyor
Türkiye-NATO İlişkisi Üzerine