Eli boş dönülen pazar, maaşın büyük kısmını yutan ev kiraları, kabarık faturalar, bir haftada tükenen maaş derken son dönemlerde ekonomik kriz etkisini daha çok hissettiriyor. Henüz bu denli gündem haline gelmemiş olsa da son dönemlerde sağlık hizmetlerinde de bir çöküntü yaşanıyor. Üniversite hastaneleri başta olmak üzere hastanelerin envanterlerinde temel müdahale araçlarından birçok ilaca kadar gerekli malzemeler bulunmuyor.
Hastalar sağlık hizmeti almak için geldikleri hastanelerin yataklı servislerinde tedavileri için kullanılacak bazı malzemeleri ve ilaçları kendileri temin ediyor. Özellikle gece ilaç ihtiyacı olunca, aracı olmayan birçok hasta ve hasta yakını tedavisini sonraki güne ertelemenin acısıyla geceyi geçiriyor. Aracı olup da ilaç aramaya gidenler ise eczaneden eczaneye dolanmak zorunda kalıyor. Çünkü bazı ilaçlar ve muadilleri piyasada bulunamıyor.
İlaç sektörü dünyanın en büyük endüstrilerinden biridir ve temel hedefi kârdır. AKP hükümetinin kamuda tasarruf adı altında sağlık hizmetleri bütçesinde de kesintiye gittiği biliniyor. Hükümet, ilaç firmaları ile seneden seneye belirlenen ilaç euro kurunu 2,69 lirada sabitlemişti. İlaç firmaları daha az kâr edeceği için birçok ilaç bulunamaz hale geldi. Özellikle göz damlaları, antidepresanlar, şeker ilaçları, kemoterapi ilaçları bulunamaz oldu. Şimdilik eczaneler arası stok paylaşımı ile durum kısmen kontrol edilmeye çalışılsa da önümüzdeki günlerde bu sorun daha da büyüyecek.
Sağlık hizmetlerindeki sorunlar maalesef bunlarla sınırlı değil. Poliklinik kontrolü için başvuran hastaların randevuları 3-4 ay sonraya veriliyor. Özellikle sıra numarası ile çalışmayan bazı bölümlerde, hastalar uzun süreler beklemek ya da özel hastaneye gitmek zorunda bırakılıyor. Randevu tarihleri gelen hastalar eğer ki görüntüleme tetkiki ihtiyacı olursa bir o kadar süre daha beklemek zorunda kalıyor. Fakat ekstradan para verildiği takdirde randevular, daha önce dolu olduğu söylenen makul tarihlere çekilebiliyor. Hal böyle olunca hastalar tedavileri için sıklıkla yeterli ve uygun olmayan acil servislere başvuruyor. Böylece acil servisler de işlemez hale geliyor. Yetersiz koşullar yüzünden yeterli hizmet alamayan hasta ve hasta yakınları bu sorunu ağır iş yükü altında çalışan ve bunun sorumlusu gibi öne sürülen sağlık çalışanlarını darp ederek “çözmeye” çalışıyor.
Ücretsiz olması ve en kaliteli biçimde karşılanması gereken sağlık hizmeti, bedelini ödeyebilenlerin erişebildiği bir ayrıcalık haline getiriliyor. Herkese eşit ve ücretsiz hizmet sunan sağlık sistemi yerine, kâr odaklı piyasacı sistem hâkim kılınıyor. Hastalıkların ortaya çıkma koşullarını ortadan kaldıran koruyucu sağlık hizmeti bir kenara bırakılıp her hastayı potansiyel müşteri sayan “tedavi edici” sağlık hizmeti anlayışı güçlendiriliyor. Şehir hastaneleri projeleri ve performans sistemi yani hekimin baktığı hasta sayısı üzerinden maaşın hesaplanması, “çok hasta çok para, az hasta az para” mantığı, bu anlayışın temel unsurlarıdır.
Şehir hastaneleri konusunda Sağlık Bakanlığının şirketlere yüzde yetmiş yatak doluluk oranıyla hasta garantisi verdiği yönündeki tartışmalara iktidar yetkilileri şöyle cevap veriyor: “Hasta garanti oranı diye bir şey yok, tetkik garantisi var.” Bu savunma işin vahametini gözler önüne seriyor. Hastalıkların azaltılması ile uğraşılması yerine daha çok hasta ve daha çok tetkik garantisi vermek bir utanç kaynağı olmalıyken hükümet kendini bunlarla savunuyor. İnşa ettikleri hapishanelerle övünenler elbette ki bunlarla da övünecekti!
Sağlık hizmetleri en önemli kamu hizmetlerinin başında gelmelidir. Sağlık hizmetleri devlet tarafından finanse edilmeli, emekçilere ücretsiz olarak sunulmalıdır. Nitelikli ve kolay erişilebilen sağlık hizmeti bizler için yaşamsal önemdedir. Herkesin sağlık hizmetinden ücretsiz yararlandığı, bu hizmeti sunanların çalışma koşullarının düzeltildiği, hizmete erişmek isteyenlerin kolaylıkla erişebildiği, koruyucu sağlık hizmetlerinin temel alındığı, tedavi süreçlerinde bilimden, gelişmiş tekniklerden ve deneyimlerden yararlanan insan odaklı hizmetin esas alındığı bir anlayış ve sağlık hizmeti egemen olmalıdır. Sağlık arayışında bunların dışındaki politikalar sağlımızı korumak bir yana bizi vücut ve akıl sağlığımızdan bile eder. Bu sorunu ise örgütlü bir mücadele ile çözebiliriz. Tıpkı pazardaki yangını söndürmek, düşen ücretleri arttırmak, işsizliği bitirmek için yapılması gerektiği gibi...
link: Mersin’den bir işçi, Sağlık Hizmeti Ararken Sağlıktan Olmak, 16 Mayıs 2019, https://en.marksist.net/node/6661
Rejimin İstanbul Hazımsızlığı
BES Gerçeği ve Sonuçları