İktidarın dünyanın en büyük havalimanlarından birisi olacağı iddiası ile övündüğü 3. havalimanı inşaatında işçiler, ücretlerin ödenmemesine, haksız işten atmalara, iş cinayetlerine, kötü ve ağır çalışma koşullarına, yemekhane, barınma ve ulaşım sorunlarına “artık yeter” dediler ve iş durdurdular. Dünyanın en ileri teknolojisine sahip olacağı iddia edilen bir havalimanını inşa eden işçiler en ilkel, en kötü ve en ağır şartlarda çalışıyorlar. Öne çıkan taleplerden birinin “tahtakurularına çözüm” olması ise çalışma koşullarının vahametini apaçık ortaya koyuyor. Adeta cehenneme dönen şantiyede en temel ihtiyaçları için haklarını aradıklarında ise görmedikleri zulüm kalmadı. İşçilere geri adım attıramayan patronlar ve devlet, işçilerin haklı mücadelesini zorbalıkla bastırmaya girişti. İşçilere polis ve jandarma, tazyikli su ve gazla saldırdı. Bu da yetmedi, gece yarısı koğuşlar basılarak yüzlercesi gözaltına alındı. Ücretlerini almadan ve diğer talepleri karşılanmadan çalışmak istemeyen işçiler, polis zoruyla sahada çalıştırıldı. Şantiyede bugüne kadar hiçbir kural kaide tanımayan iş cinayetlerinin sorumlusu patronlar yargı karşısına çıkarılmazken “artık yeter” diyen 24 işçi tutuklandı!
Peki, durum bu kadar açık ve netken işçilerin hak arayışına burjuva medya nasıl yaklaştı?
İşçilerin eyleminin olduğu gün ve hemen ertesinde iktidarın tahakkümündeki medyada işçilerin eylemine dair tek satıra yer verilmedi. Hayvanlar âleminden mankenlerin güzelliklerine türlü türlü konular, 20-30 tane manşet haber kutusu açan “gazeteler”in sayfalarını doldururken, inşaat işçilerinin insani talepleri haber değerinde görülmedi. Belli ki binlerce işçinin kölece çalışmaya karşı çıkması haber yapılacak değil üstü örtülecek hatta manipüle edilecek, karalanacak bir konuydu.
Patronlar ve onların çanak yalayıcıları, işçilerin eylemi muhalefet saflarında destek görmeye başlayınca da “bilindik” bir yönteme başvurdu: İşçilerin mücadelesine ve işçilere çamur atmak! Gazeteler, televizyonlar, çeşitli yalanlar söyleyerek işçilerin mücadelesini toplumun gözünden düşürmeye, karalamaya çalıştı. Havalimanı işletmesi olan İGA A.Ş., insanlık dışı çalışma koşullarına karşı haklı taleplerini yükselten işçilerin “provokasyon” yaptıklarını, eylemin kasten tırmandırıldığını ve eyleme küçük bir grubun katıldığını, bunların da havalimanı işçisi olmayan, çoğu “terör örgütüne” üye, sahte kimliklerle koğuşlara sızan “aşırı solcu militanlar” olduğunu iddia etti. İktidara yakın yerlere sıkı sıkı tutunan ve o yerleri kaybetmemek için kraldan çok kralcı olmaya soyunan, bu arada da insanlıktan çıkan gazeteci bozuntuları kirli kalemlerini bunun için oynattılar. Bunlardan biri olan Hıncal Uluç, eylemin ikinci gününde kişisel sosyal medya hesabından “Az önce 3. Havalimanı inşaatında çalışan bir işçiyle eylem hakkında konuştum. Şunları söyledi: Sendikadan geldiğini söyleyen birileri, eyleme katılacaklara günlük 100 TL verileceğini söylediler. Eyleme katılanların çoğu burada çalışan değil” paylaşımını yaptı. Uluç’u bu yalanlar bile tatmin etmemiş olacak ki, “3. Havalimanı inşaatında 2 yıldır çalışıyorum diye yalan söyleyen, her gün 2 kişi ölüyordu diye provokasyon yapan uyanık hain! Dün gösterinin en önünde giden, sağı solu taşlayan 2 kişinin orada işçi olmadığı, üniversite öğrencisi ve sol örgüt üyesi olduklarını da biliyorsundur” diye yazdı. İşçilerin hakkını araması, greve veya direnişe gitmesi, protesto eyleminde bulunması Uluç gibilerine göre “hainlik!”
Habertürk yazarı Fatih Altaylı ise “4 yıl 3 aydır gıkını çıkarmadan çalışan işçiler, açılışa 5 hafta kala ‘ayaklandılar’ hem de sudan sebeplerden. … ‘4 yıl dayandık 5 hafta daha idare ederiz’ demeleri daha makul bir insan tavrıyken, coplanma, gözaltına alınma, tazminatsız kapının önüne koyulma gibi riskleri bu kadar kısa bir süre için son derece mantıksız görünüyor. Kimse bana ‘Bıçak kemiğe dayanmıştır’ demesin. Bıçağın geri çıkmasına bu kadar kısa zaman kala kimse kolunu kestirmez” diye yazdı. Altaylı kısa bir süre önce gazetesindeki köşesinde, 3. Havalimanı arazisi ile ilgili köşe yazısından dolayı iktidardan uyarı almıştı. Belli ki, işçilerin eylemine saldırarak iktidar nezdinde kaybettiği itibarını kurtarmak istiyordu!
Rejimin medyasından ve gazetecilerinden başka türlü bir yaklaşım beklenemezdi zaten. Onların işi gerçekleri gizlemek, yalan söylemek, gerçekleri altüst etmek, yetmedi karalamak, iftira atmak. Goebbels’e rahmet okutan bu medya gerçekleri emekçilerden gizlemek ve farklı bir gerçeklik algısı oluşturmak istiyor. Ancak güneş balçıkla sıvanmıyor; gözaltılara, tutuklamalara, yandaş kalemşorların türlü yalanlarına ve pespayeliklerine rağmen başta inşaat işçileri olmak üzeri pek çok sektörden işçi yaşanan haksızlığı biliyor ve “herkes mi terörist, herkes mi hain? Bu kadar da olur mu?” sorusunu soruyor. Bu soruları soran işçiler, dayanışmayı ve birlikteliği büyüttükleri andan itibaren bugün zalimce saldıranlar ve onlara çanak tutan rezil kalemşorlar bakalım o zaman ne yapacaklar?
Giderek ağırlaşan ekonomik kriz, milyonlarca emekçinin yaşam ve çalışma koşullarını daha da katlanılamaz kılıyor. Bu durum emekçi kitlelerde yavaş yavaş da olsa hoşnutsuzluğu körükleyecektir. Temel hakları için mücadele eden inşaat işçilerine dönük bu zorbalıkta, mega projelerinin gözden düşmesinden duydukları korku önemli bir rol oynasa da, en büyük korkuları emekçilerin hoşnutsuzluğunun yüksek sesle dillendirilmeye başlamasıdır. Kıvılcımın büyüyüp alevlenmesi ihtimali egemenlerin uykularını kaçırıyor. Ama korkunun ecele faydası yok!
link: Pendik’ten bir kadın işçi, Burjuva Medya İftiharla Sunar: “Havalimanı Komplosu!”, 26 Eylül 2018, https://en.marksist.net/node/6496
Yeşilin Yağması, Ayder’in Gözyaşları!
Yüreğine Pranga Vurulamayanlardan Biri: Sabahattin Ali