Avrupa’da faşizmin yükselişi ve alt edilmesi süreci farklı biçimlerde de olsa, faşist rejimlerle mücadele etmek isteyenler için öğretici deneyimlerle doludur. İtalya’dan Almanya’ya, Bulgaristan’dan Yunanistan’a faşizme direnenlerin deneyimleri ve cesaretleri insanlığa ümit ve ilham veriyor. “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı romanıyla tanıdığımız Dido Sotiriu’nun “Elektra” adlı romanı da bu deneyimlerden bir demet aktarıyor. Sotiriu’nun kendisi de 1940-1945 yılları arasında Alman işgaline karşı direnişin bir parçası olmuş ve yeraltı basınında önemli görevler üstlenmiştir. Bu nedenle “Elektra” karakteri ister gerçek ister kurgu olsun, yaşananlar, anlatılanlar tümüyle gerçektir.
1940 yılında Mussolini, İtalyan ordularının da Alman orduları ile aynı oranda güçlü olduğunu ispatlamak için Yunanistan’ı işgal etmeye kalkışır. Ancak başarılı olamaz. Bunun üzerine Adolf Hitler Balkanlar’ı kontrol altına alabilmek için ordusunu doğruca Yunanistan’a yönlendirir. 1941’den 1944’e kadar Yunanistan faşist işgal altında kalır. Tüm bu süre boyunca Yunanistan’da kadın ve erkek emekçiler, faşist baskıdan ve işgalden kurtulmak için Yunanistan Komünist Partisi tarafından kurulan Yunanistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELAS) ve orduya bağlı olan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (EAM) saflarında mücadele ederler.
Bu direnişçilerden biri de Elektra’dır. Elektra, bir burjuva ailenin kızıdır. On iki yaşında toplumsal içerikli kitaplarla tanışır. On dört yaşında, Pangalos diktatörlüğünün mağdurları yararına yardım toplar. Zamanla evde çalışan hizmetçiler ile kendi yaşamı arasındaki eşitsizliği sorgulamaya başlar. Daha iyi bir dünya için savaşması gerektiğini anladığında, kendine bir yol çizer. Bir gün konuşma yapacağı bir toplantıya gidemesin diye ailesi onu odaya kilitler. Elektra ise tehlikeye aldırmadan yüksek odasının penceresinden atlar. Mücadelesine engel olan her şeyi aşması gerektiğini düşünür. On sekiz yaşındayken evini terk ederek hayatını devrimci mücadeleye adar.
1933 yılında Elektra yaklaşan faşizm tehlikesine karşı emekçi kadınları mücadeleye sevk etmek için çalışır. Yunan emekçi kadınlar ise faşizm tehlikesi için “Propaganda bu! Yunanistan böyle çalımlardan hoşlanmaz. Hitler ve gamalı haç salt Almanların sorunu... Boşver faşizmi! Sen bize çocuklarımızın açlıklarını gidermek için neyi pişirelim, onu söyle!” der. Ama yoksulluk, giderek artan baskılar emekçi kadınları dönüşüme uğratır. 1935 yılına gelindiğinde Elektra tüm Yunanistan’ı gezmiş, faşizm karşıtı kadın örgütlerini organize etmiştir. Kokkinara’da illegal bir kurultay düzenlenmesine öncülük eder ve kurultaya 2000 kadın delege katılır.
Elektra mücadeleye atıldığında kendisini nelerin beklediğini bilir. Baskılara, hapisliklere rağmen mücadeleye olan inancını hiç kaybetmez. En zor zamanda bile ümidini yitirmez. Elektra doğum yapmasının ertesinde tutuklanır. Yedi günlük lohusa iken onu Anafi’ye sürgüne gönderirler.1936-1942 yılları arasında Averof hapishanesinde tutukludur. Yunanistan açlık ve sefaletle boğuşurken hapisteki devrimciler de yoğun bir açlığın yanı sıra işkencelerle boğuşmak zorunda kalırlar. “Hapishane zor bir deneyim fabrikasıdır” der Elektra. Eşinin Korfu Adası’nda işkenceye boyun eğdiğini öğrendiğinde ona “dikkat et daha aşağılara düşme” diye mektup gönderir. Elektra’nın kararlılığı ve cesareti hapishanedeki pek çok direnişçi kadını yüreklendirir, yeniden azme kavuşturur.
1942-43 yılları Atina’ya felaket getirir. Açlıktan ve salgın hastalıklardan ölenlerin sayısı üç yüz bini bulur. 1942 yılında genel grevler sonucu işçi ücretleri artar. Ama yeterli yiyecek maddesi bulunamaz. Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (EAM) yan örgütleri, köylerden kentlere yiyecek gönderilmesi işini düzenlerler. Kentlerin gıda ihtiyacını bile karşılayamayan faşist yönetim bir de zorunlu çalışma emri çıkararak o güne kadar ses çıkarmamış olan emekçileri de karşısına alır. Çalışma seferberliği tüm erkeklerin zorla çalıştırılmaları ve gerekirse yurtdışına çalışma kamplarına gönderilmeleri anlamına gelmektedir.
Elektra, Atina’daki işçilerin grev haberini hapishanede sevinçle karşılar ve hapisten kaçabilmek için kızını mücadele arkadaşlarının yanına gönderir. Alman işgaliyle birlikte doğan yönetim boşluğundan yararlanan Yunan Komünist Partisi’nin pek çok kadrosu gibi hapishaneden kaçma olanağı bulur. Özgürlüğünün ikinci gününden itibaren çalışmaya koyulur. Genç Kadınlar Örgütü’nün ve sonra da Atina Ulusal Özgürlük Cephesi’nin aydınlatma dairesinin sorumluluğunu üstlenir. Elektra öncülüğünde mahallelerde, kamu binalarında, bürolarda, evlerde, illegal barınaklarda yüzlerce gizli basımevi ve teksir makineleri çalışır ve Atina’da, Pire’de dağıtılan bültenler çıkarırlar.
24 Şubat 1943’te ayaklanan Atina halkı sel olup Anayasa Meydanı’na akar. Oradan çalışma bakanlığına yönelip büroları ve dosyaları tahrip eder. Halk, üzerine açılan yoğun ateşe rağmen geri çekilmez. Ertesi gün telefon santralinde iki grev denemesi yapılır. 4 Martta ise EAM genel grev emri verir. 5 Martta tüm kamu görevlileri grevdedir. Yaklaşık 200 bin kişi bir kez daha kentin merkezine akar. Çalışma bakanlığı tekrar ele geçirilir. Tüm dosyalar ve bürolar yakılır. O gün çıkan çatışmalarda pek çok kişi hayatını kaybeder. Çatışmalar şiddetlenince Atina Başpiskoposu devreye girme zorunluluğu duyar ve faşist yönetime 7 Marta kadar zaman tanır. Bu tarihe kadar sivil seferberlik emri iptal edilmezse tüm kiliselerin çanlarını çalıp halkı ayaklanmaya çağıracağını bildirir. Faşist yönetim mesajı alır ve geri adım atar. İkinci Dünya Savaşı boyunca işgal altındaki Avrupa’da sadece Yunanistan’dan hiçbir işçi Almanya’ya çalışmaya gitmediği gibi Almanlar, Sovyetler Birliği’ne karşı savaştırmak için hiçbir Yunan emekçisi bulamazlar.
İtalya’da faşist rejim 25 Temmuz 1943 tarihinde yıkılır ve 8 Eylülde Mussolini sonrası Pietro Badoglio’nun İtalya’sı, müttefiklerin teslim koşullarını kabul etmek zorunda kalır. Yunanistan’da bulunan İtalyan askerleri Nazi askerleri tarafından yakalanıp kamplara taşınır. Büyük bir kısmının kaçmasına yine Yunan halkı yardımcı olur. Naziler, hem İtalyan askerlerine hem de onlara yardım eden Yunan halkına karşı vahşetin dozunu arttırır. İtalyanların bir kısmı Korfu adasında direnişe geçer ve ada Naziler tarafından bombardımana tutulur. Tüm bu teröre karşın, Atina’nın duvarları sloganlarla doludur. İllegal matbaalar düzenli çalışır. Elektra bu işlerin başında olanlardan biridir.
Naziler, Yunan halkının direnişini bastırmak, direnişçilere geri adım attırmak amacıyla öldürülecek her Alman için, 50 masum rehinenin idam edileceğini, yaralanacak her Alman için 10-25 masum rehineyi kurşuna dizeceğini bildirir. 27 Nisan 1944’te Yunan Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) üyeleri Nazi ordusunun komutanı Tümgeneral Franz Krech ve üç Nazi subayını öldürür. Bunun üzerine faşist yönetim Haydari Kampında bulunan 200 devrimcinin kurşuna dizileceğini duyurur. 200 Yunan komünisti 1 Mayıs 1944’te ölüm mangasının önüne getirildiklerinde hep birlikte Zalongo Halayı çekerler. Bir tur attıktan sonra yirmisi halaydan ayrılır, “Yaşasın Hürriyet” diye haykırır, sonra müfrezenin önüne dizilir. Diğerleri türküler eşliğinde halaya devam eder. Sonra ikinci yirmilik gruba sıra gelir... Yoldaşlarının ölülerini kamyonlara geride kalanlar taşır. Sadece son yirmi kişilik grubu Nazi askerleri taşır kamyona. Bu yiğit devrimciler ölüm mangası karşısında mücadeleye inançlarını yitirmeden düşmana inat dimdik dururlar. Bir devrimcinin sadece yaşarken değil böylesi bir an geldiğinde alması gereken tutumu da gösterirler.
1944 ilkbaharı sonuna doğru Almanlar tüm cephelerde ağır darbeler almaya başlar. Kızıl Ordu, Balkanlar’a iner. Bu durum kendisini Yunanistan’da da hissettirir. Yunanistan’ın yalnızca uzak bölgelerinde değil, Atina’nın içinde de özgür bölgeler oluşmaya başlar. Elektra, faşist yönetimin yenilgisini görmeye yaklaşmışken 25 Temmuz 1944’te nakil şubesinden tanıdığı bir Gestapo ajanı tarafından yakalanır. Yakalandığında kendine “şaşırmayacağım, Azrail. Ve de hiç efkârlanmayacağım. Uzun zamandır hazırım. Yaşam tükenmez değildir. Bir gün sonu gelir. Bu sonu çamur haline getirmemişsen, güzel yaşadın demektir, güzel de ölürsün” der. Elektra, otuz iki yaşında cesurca ölümü kucaklar. On dokuz yıllık mücadele hayatına çamur sürmeden, geride onurlu bir duruş bırakır.
Emekçi kadınlar, direngenlikleri ve cesaretleriyle pek çok ülkede faşizme karşı verilen mücadelelerde yerlerini aldılar. Faşist yönetimler kadınların yaşamlarını çaldılar, sevdiklerine kıydılar, onları zorlu sınavlardan geçirdiler ama güzel günlere olan inançlarını solduramadılar.
link: Pendik’ten bir kadın işçi, Özgürlüğün ve Devrimci Onurun Sembollerinden Biri: Elektra, 6 Eylül 2018, https://en.marksist.net/node/6479
21. Yüzyılı Doğru Kavramak
Krizin Sorumlusu Sermaye Düzeni, Mağduru İşçi Sınıfıdır