“Fakir doyar evde yemekle, zengin oynar çekle senetle. …Zengine rezidans, fakire gecekondu. …Erkek yapar eder dediniz de kadının şiddette yararı ne…” Bir şarkıda geçen birkaç söz bunlar. Sözler basit ve kısa; müziği etkileyici, kolaylıkla gençlerin diline dolanıyor. Ritimden dolayı eğlendiren bir şarkı da denilebilir. Küçücük çocukların bile diline pelesenk olmuş desek abartmış olmayız. Üstelik yukarıdaki sözlerle bitmiyor iş. Daha da kötü tarafı, onlardan sonra tekrarlanan şu dizeler: “Bana ne! Bana ne! Yansın dünya, bana ne!” Bir şarkı deyip geçebilir miyiz? “Şarkıda da mana aranmaz ki!” diyebilir miyiz? En sıradan, aynı zamanda en çok eğlendiren hiç de politik görünmeyen şarkılar ve TV programları, kimi zaman en tehlikeli ideolojik propaganda araçları olabiliyor. İsteyerek dinleyenlerin ya da dükkânların önünden geçerken istemeyerek de olsa bir-iki defa maruz kalanların aklında birkaç şey kalıyor. Bunlar da çoğunlukla dile takılan; şarkıda tekrarlanan şu iki sözcük “bana ne, bana ne!” oluyor.
Herhangi bir komşumuza, arkadaşımıza ya da dünyanın herhangi bir yerinde bizler gibi emekçi olan birinin sorununa karşı hiç mi sorumluluğumuz yok? Sefalet koşullarında yaşamaya çalışırken; birlik olup bu duruma son vermek, daha güzel günler görmek mümkünken “yapacak bir şey yok” mu diyeceğiz? Yanı başımızda işçiler iş cinayetlerinde hayatlarını kaybederken, yeni bir yaşam umuduyla göç yolarına düşen, en adi botlara binmek zorunda bırakılan kardeşlerimize “bana ne” deyip gözlerimizi kapatacak mıyız? Milyonlarca insanın hayatlarını kaybettiği Ortadoğu’da bombalar patlamaya devam ediyor. Bir tarafta can çekişen emekçiler diğer tarafta yıkılan, harabeye döndürülen şehirler… Peki, bu lanet olası tabloya bakıp “yansın dünya, bana ne” mi diyeceğiz?
Biz işçiler bir sınıfın evlatlarıyız. Dolayısıyla sınıfımızdan birinin başına bir şey geldiğinde, dünyanın öbür ucunda da olsa bizleri ilgilendirir, ilgilendirmelidir! Bizler dayanışmayla var oluruz. Bencilliği, bireyciliği, sadece kendi paçasını kurtarmaya çalışmayı (mümkün olmaması bir yana) doğru bulmayız, bulmamalıyız! Kapitalist düzenin şarkılarıyla, filmleriyle ve daha pek çok araçla topluma aşılamaya çalıştığı “bana ne”ci anlayışın ve her türlü saldırının karşısına, işçi sınıfı olarak bizi var eden haksızlığa karşı çıkış, kardeşlik, paylaşma ve dayanışma gibi değerleri koymalı ve onları büyütmeliyiz. Bizleri, kendi ellerimizle yoğurduğumuz şu hayattan, güzelliklerden kopartanlara, ürettiğimiz tüm zenginliğe el koyanlara, bizlere sefaleti reva görenlere elbette “bana ne” demeyeceğiz. Çünkü bu düzende emeğini satarak hayatta kalmaya çalışan doğrudan biz emekçileriz.
Burjuvazi birlik, dayanışma, paylaşma, haksızlığa karşı mücadele gibi değerleri insanların hafızasından silmek istiyor. Milyonları yönetmek ve sömürebilmek için buna ihtiyacı var. Şarkılardan filmlere kadar her aracı bunun için kullanıyor. Daha küçücük yaşlardan itibaren zihinlere kendi ideolojisini zerk ediyor. Nâzım Usta bunu ne de güzel teşhir etmiş:
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
link: Pendik’ten bir işçi, “Yansın Dünya, Bana Ne!”, 12 Temmuz 2018, https://en.marksist.net/node/6438
İşçiler Mücadele İçinde Değişir
Ortadoğu’da Savaş Sona mı Eriyor?