Günümüz dünyasında internet ve bununla birlikte hayatımıza giren sosyal iletişim ağlarının kullanımı hızla artıyor. Milyarlarca insan bu ağlara üye, her gün yüz binlerce insan üye olmaya devam ediyor. İnsanlar bu araçlarla yıllardır görüşemedikleri hatta tanımadıkları insanlarla iletişime geçiyor, haber takip ediyor, video seyrediyor, bir şeyler alıp satıyor, oyun oynuyor, fal bakıyor, gruplara üye olup yorum yapıyor ve bilgi paylaşıyor. Bugün dünya üzerindeki 7,6 milyar insanın yarısı internete erişiyor. Türkiye’de ise TÜİK’in 2017 verilerine göre her 10 hanenin 8’i internete erişebiliyor. İnternet kullanan insan sayısı nüfusun %66,8’ini oluşturuyor. Son yaşanan Facebook skandalı da bizlere gösteriyor ki milyarlarca insan kendi rızasıyla en mahrem şeylerini, bile isteye, her türlü istismara açık ve son derece tehlikeli bir mecraya dönüşmüş olan internet ortamında son sürat paylaşmaya devam ediyor.
Sosyal ağlar arasında en çok üyeye ve en aktif kullanıcı portföylerinden birine sahip olan Facebook’un üyelerinin kullanıcı bilgilerini Cambridge Analytica şirketi ile paylaştığı ve bu bilgilerin Amerikan seçimlerini etkilemek için kullanıldığı ortaya çıktı. Facebook’un kullanıcı bilgilerini başka şirketlerle paylaştığı ilk defa ortaya çıkmıyor. Daha önce de 2016’da Facebook’un New York’ta bulunan deneyimli editoryal kadrosunun, kullanıcı profillerine bilinçli bir yönlendirmeyle taraflı haber yaydıkları basına yansımıştı. Aynı kadronun yönlendirme ile trendtopicleri belirlediği anlaşılınca departman kapatılmış, başındaki yöneticiler işten çıkarılmıştı.
Kurulduğu 2004 yılından beri Facebook’un kullanıcı profili hızla artıyor. 2004 yılında 1 milyon aktif kullanıcı varken bu sayı 2005’te 6 milyona ulaşmış ve Facebook ilk mobil uygulamayı piyasaya arz etmişti. 2007’de başka sitelere de Facebook hesabı ile girmek mümkün hale geldi ve şirket 58 milyon aktif kullanıcıya ulaştı. 2008 yılında insanların birbirleriyle online konuşabileceği Chat sistemi getirildi. 2009’da “beğeni” butonu oluşturuldu. Üye sayısı katlanarak artmaya devam etti. Facebook günümüzde aylık 2,4 milyar kullanıcıyla “dünyanın en büyük ülkesi” haline gelmiş durumda.
Facebook’un kullanıcı verilerini Cambridge Analytica şirketi ile paylaştığının haberlere yansımasının ardından insanlar şu soruları sormaya başladılar: İnsanların sosyal bir ağı kullanıp kendileri hakkında paylaşımlarda bulunmaları ve beğenilerini bu platformda paylaşmalarının Amerikan seçimleri ile alakası ne olabilir? Seçim kampanyası yürüten bir şirket sosyal bir ağ kullanan insanların kararlarını etkilemede nasıl rol oynayabilir? Bu soruların cevaplarını aslında bahsi geçen şirketin CEO’su ve çalışanları bizlere tane tane anlatıyor. Bir gazeteci, Trump’ın seçim kampanyasında da büyük bir payı olan Cambridge Analytica şirketi yetkilileriyle potansiyel bir müşteri kılığına girerek irtibata geçti. Şirket büyük bir hevesle görüşmeyi kabul etti. Görüşmeler farklı farklı oturumlarla 4 ay boyunca sürdü. Hatta bir toplantıya Cambridge Analytica’nın CEO’su Alexander Nix de katıldı. Aynı toplantıda “seçimlere katılan diğer partiler hakkında ne yapacaksınız?” sorusuna CEO şöyle cevap verdi: “Zengin bir geliştiriciyi göndeririz. Diğer adaya yüklü bir miktar para teklifinde bulunur. Karşılığında arazi ister mesela. Tüm bunları gizli kameralarla kaydederiz. Adayın yüzünü kapatıp videolarını internete koyarız. Adayın evine bazı kızlar göndeririz. Bu konuda pek çok şey yaptık. Söyleyince kulağa ürkütücü geldiğini biliyorum ama bunlar doğru olması gereken şeyler değil. Yeter ki seçmenler inansın.”
Başka bir oturumda şirket çalışanlarından biri bu taktikleri daha önce de uyguladıklarını, bir çalışma yaparken insanların bunun propaganda olduğunu anlamaması gerektiğini, olayın gerçeklerle değil duygularla ilgili olduğunu söylüyor. İnsanlardan bilgi almanın en temel yöntemi, onların korkuları ve umutlarıdır, diyor. “Bunlar çoğu zaman söylenmeyen hatta bilincine bile varılmayan şeylerdir. Bizim işimiz kovayı bu insan kuyusunun içine daldırmaktır” diye de ekliyor şirket yöneticisi. Bu videolar Channel 4 kanalında bölüm bölüm yayınlandıktan sonra şirketin CEO’su istifa etti ve ardından yasal işlemler başlatıldı. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg ABD senatosuna ifade vermek üzere çağırıldı. İfadesinde, üzgün olduğunu ve kullanıcıların bilgilerinin paylaşılmasından kendisinin sorumlu olduğunu söyledi. Aynı şirketin İngiltere’deki Brexit kampanyasına ve daha birçok ülkedeki seçim kampanyalarına destek verdiği de ortaya çıktı. Şirketin eski çalışanlarından Christopher Wylie; 2013’te Cambridge Üniversitesinden akademik psikolog ve veri bilimcisi Dr. Alexander Kogan’ın Facebook üzerinden bir kişilik testi yayınladığını, bu testi yapmak isteyen 300 bin kişinin Alexander Kogan’a kendi verilerine erişim izni vererek uygulamayı indirdiğini, ancak Kogan’ın, sadece izni verenlerin değil, izni verenlerin ağındaki 87 milyon kişinin cinsiyet, yer, siyasi görüşleri, dini inançları, özel yazışmaları, beğendikleri web siteleri ve profillerinde yer alan kamuya açık verilerine izinsiz olarak erişim elde ettiğini söyledi. Kogan’ın bu verileri, büyük veri ve davranışsal psikoloji analizleriyle kullanıcı tercihlerini etkileme ve değiştirme çalışmaları yapan, 2016 ABD seçimlerinde Trump kampanyasına milyarlarca dolar katkı sağlayan Robert Mercer’a ait Cambridge Analytica şirketine sattığını, şirketin, bu verilerle kişilik kategorilerine özel hazırlanmış siyasi reklamların, belirlenen kişilere internet üzerinden gösterilmesini sağlayarak çok etkin bir siyasi iletişim ve reklam yaptığını da açıklamalarında belirtti.
Konunun gün yüzüne çıkan tarafıyla bile baktığımızda vahameti ortadadır. Telefonunuzu her açtığınızda korkularınızı veya umutlarınızı harekete geçirecek mesajların gelmesini sağlıyorlar. Siz interneti kullanıp bilgi alma özgürlüğünüzü kullandığınızı zannederken onlar sizi kullanıyor. Arama motorlarından arama yaptığınızda daha önce yaptığınız aramalar ve beğendiğiniz her şeyi harmanlayıp önünüze ilgilendiğiniz konularla ilgili satış reklamları, gruplar, videolar, haberler çıkartıyorlar. Ellerine gecen her fırsatta sosyal medya ağlarını, internetteki her bir veri kırıntısını kullanarak toplum mühendisliği yapıyorlar. Bunların hepsini internetteki parmak izlerinizi kullanarak, sizlerin paylaştığı bilgi ile yapıyorlar. Bu tür bilgilerin paylaşıldığı sosyal ağlar Cambridge Analytica gibi şirketler için adeta bir laboratuvardır. Bu bilgiler kullanılarak insanların kararlarını yönlendirebiliyorlar. Skandallar üst üste patlayınca dünyada “deletefacebook” kampanyası başladı. Hatta Silikon Vadisinin dâhi çocuğu olarak parlatılan Elon Musk da kendisinin kişisel hesabını ve şirketinin hesabını Facebook’tan sildi. Peki, interneti kullanarak hayatını kolaylaştırmak isteyen milyarlarca insan için gerçek çözüm nedir?
İnternetin insanlar için sağladığı olanaklar ve sosyal ağların iletişimdeki kolaylaştırıcı etkisi tabii ki göz ardı edilemez. Fakat insanlar arası iletişimde sanal araçların ve teknolojik cihazların önü alınamaz şekilde yaygınlaşması insan denen canlının gittikçe yalnızlaşmasına neden oluyor. Öte yandan internet arama motorları vasıtasıyla insanlar bilgiye çok kolay ve hızlı ulaşılabilir hale geldi. Ama bu internette doğru bilgiye ulaşmanın kolay olduğu anlamına gelmiyor. İnternet adeta bir bataklık ve çok az insan bataklığın içinden, bilgi kirliliğinin arasından doğru bilgiyi süzebiliyor. Bir turşu fıçısı içerisinde taze bir hıyar olarak kalınamayacağı nasıl bir gerçek ise kapitalizm var oldukça teknolojik tabanlı bu tür sosyal ağların da bağımsız, özgür birer platform olmayacağı o kadar gerçektir. Gelin hep beraber, insanı yalnızlaştıran, tüm bilincini manipüle edip hislerini, gelecek umutlarını, korkularını kullanan bir avuç bezirgânın zevku sefa içinde yüzdüğü bu düzeni yıkalım. İnsanlık tarihi boyunca keşfedilmiş her şeyin dünyadaki tüm insanların faydasına eşit ve özgürce kullanabileceği bir dünya kuralım.
link: Gebze’den bir işçi, Facebook Skandalları Bitmiyor, 18 Mayıs 2018, https://en.marksist.net/node/6359
Rejimin Seçim Manifestosu: Bol Hamaset, Boş Vaatler!
Umut’tan Mektup Var