İngiltere hükümetinin paylaştığı verilere göre 75 yaş üzerindeki İngilizlerin çoğu yalnız yaşıyor. Ayrıca 200 bin yaşlının, uzun bir süredir bir arkadaş ya da bir akrabayla konuşmadığı belirtiliyor. O kadar ki doktorlar bu durumdan dolayı yalnızlıktan şikâyetçi olan günde 1 ilâ 5 hasta muayene ettiklerini söylüyorlar. Bu sorunun acilen “çözümü” için İngiltere hükümeti devreye girdi. Yardıma muhtaç yaşlılar, depresyonla boğuşan gençler ve kendi kabuğunda yaşayan tüm insanların derdine “deva” olmak için “Yalnızlık Bakanlığı” (Minister for Loneliness) kurma çalışmaları başlatıldı. Bu durumun “modern hayatın üzücü gerçeği” olduğunu iddia eden Başbakan Theresa May, sorunun çözümü için şimdiki Spor Bakanının, ayrıca yalnızlıktan da sorumlu olacağını belirtti. İşsizlikle boğuşan milyonlarca insan ve bunun etkisiyle kendisini değersiz gören ve böylece depresyona giren gençler için de bir çözüm olacakmış bu bakanlık! Günümüzde insanlık ve doğamız için büyük sorunlar yaratmaktan başka bir anlam ifade etmeyen, emeğin sömürüsü üzerine kurulu bu kâr düzeninde, kurulacak bakanlıklarla sevgi ve mutluluk dağıtılacakmış!
Yaşadığımız sistem, çalışabildiğimiz sürece biz emekçileri “değerli” olarak görmektedir. Ne zamanki belli bir yaşın üzerine çıkıp ve artık sermayedarlara işgücümüzü satamadığımızda o güne kadar yıllarca verdiğimiz emek bir hiç olmaktadır. Yaşlılar adeta birer artık, yük haline gelir bu kâr düzeninde. Dört duvar arasına sıkışıp kalan, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan bu insanların yalnızlığa sürüklenmeleri işten bile olmuyor. Fakat sorunun kaynağına inmeden, kaderci bir anlayışla bunun “modern hayatın üzücü bir gerçeği” olduğunu iddia etmek düpedüz hedef saptırmaktır.
Nasıl da ikizyüzlüce davranıyorlar. İnsanlığın içinde debelendiği yalnızlık, yoksulluk, yoksunluk, akıl ve ruh sağlığının bozulması gibi tüm sorunlar her geçen gün daha da çürüyen kapitalizmden kaynaklanmıyormuş gibi, burjuva sınıfın temsilcisi olan hükümetler kendilerince çözüm getirdiklerini iddia edebiliyorlar. Sorun yarat, bilerek kaynağına inme, inmeye çalışanların önüne ise farklı hedefler koy. Fakat biz sınıf bilinçli işçiler olarak biliyoruz ki, dünyamızı yok oluşa sürükleyen çürümüşlüğüyle ortada duran kapitalizmdir. Burjuvazinin tüm bu yalan ve çarpıtmalarına karşı Elif Çağlı’nın “Yabancılaşma Üzerine” adlı makalesinde dile getirdikleri, insanın insana yabancılaşmasını, koca kalabalıklar içerisinde yalnızlaşmasını anlamak açısından önemlidir. Kişinin kendisiyle ve toplumla girdiği ilişkinin meta üzerinden, daha genel itibariyle para üzerinden nasıl biçimlendiğini şöyle ifade eder Çağlı: “…yabancılaşma olgusu en çok parada somutlanmakta ve kapitalizmin ürettiği toplumsal ilişkiler de paranın ardına gizlenmektedir… Paranın egemenliği ölçüsünde, insanlar arası ilişkiler paraya bağımlı ve paraya tapınan pespaye bir ilişkiye dönüşür. Böylece kendisine ve hemcinsine yabancılaşan insan, neticede çürüyen bir düzenin içinde kendi benliğini yitirerek çürür.”
Soruyoruz! İnsanları yalnızlıktan kurtarmayı kendilerine dert edinenlere; burjuvaziye ve onların Theresa May gibi temsilcilerine… Dünyada bir milyarın üzerinde insan her gün aç yatıyor. Bir o kadarı açlık sınırında hayata tutunmaya çalışıyor. Yarattığınız tüm bu sorunlara, sefalete karşı çözümünüz ne olacak? Bir bakanlık kurmak mı? Adı “Açlık Bakanlığı” olacak bir bakanlık! Peki ya düzeninizin ilânihaye sürmesi için bugün kan gölüne çevirdiğiniz başta Ortadoğu ve tüm dünyamız için nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz? Kurarsınız bir bakanlık, bu sorunu da halledersiniz. Bunun adına da muhtemelen “Barış Bakanlığı” dersiniz.
İnsanların yaşlandığında kendilerini topluma bir yük olarak görmeyeceği ve öyle görülmeyeceği bir dünya yaratmak elbette mümkündür. Toprakla uğraşmak, ekip biçmek isteyene olanak sağlandığı; doğanın güzelliklerini resmetmekten hoşlananların resimle uğraşacakları ya da herhangi bir enstrüman çalmak isteyenin bu uğraşı kolaylıkla yerine getirebileceği alanlar yaratmak elbette zor değil. Yaşlı insanların birikim ve tecrübelerinin genç kuşaklar için önemli olduğunu bilmeleri ve dolayısıyla toplumun içinde bir arada olabilecekleri alanlar oluşturulması mümkündür. Çocukların kırlarda güle oynaya koşuşturduğu alanlar, onları izlemekten keyif alan ebeveynler ve yaşlısından gencine, kadınından erkeğine aynı gök kubbe altında, aynı sofrada hep birlikte oturup kardeşlik türküleri tutturacağımız günleri yaşamanın güzelliğine varmak, yalnızlıktan ve kapitalizmin yarattığı sorunlardan kurtulmak mümkün. Tüm bunlar “kimsesizler yurdu” adı altında insanları toplumdan soyutlayıp kelimenin gerçek anlamıyla kimsesizleştirerek, değersizleştirerek yapılamaz.
Kapitalist sistem tüm çürümüşlüğüyle orta yerde durmaya ve durdukça da etrafa pis kokular yaymaya devam ediyor. Bizleri kendimize yabancılaştırıyor, yalnızlaştırıyor ve değersiz hissettiriyor. Savaşlar çıkartarak milyonlarcamızı katlediyor ve hayatta kalabilenlerimizi yerinden yurdundan sürüyor. Fakat bu böyle sürüp gidemez. Yaratmaya çalıştıkları tüm yanılsamalara rağmen gerçeklik ortadır. İnsanlığa çektirilen bunca acıya son vermek için tüm halkların hep birlikte yaşayacağı güzel günler için işçi sınıfının sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesine daha fazla sarılıyoruz.
link: Pendik’ten MT okuru bir işçi , “Yalnızlığa Son! Artık Yalnızlık Bakanlığı Var!”, 15 Mart 2018, https://en.marksist.net/node/6260
İspanya’da 8 Mart Kadın Grevi: “Biz Durursak Dünya Durur!”
Salozların Mavalları