Geride bıraktığımız yüzyıl boyunca teknolojik olarak muazzam bir yol kat ettik. Örneğin vücudumuzdaki bütün genlerin bir listesini büyük ölçüde çıkardık, insanlarda oluşabilen bazı genetik hastalıkları daha onlar doğmadan tedavi eder olduk, ya da bizden milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlardan ve gezegenlerden veri alabiliyor ve değerlendirebiliyoruz. Ama ne hikmetse tüm dünyadaki insanları eşit koşullarda yaşatmayı beceremedik. Bir milyar insanın açık çekmesini engelleyemedik. Üstelik biliminsanları dünya nüfusunun 2050’de yaklaşık dokuz buçuk milyar olacağını söylüyor. Yani 2050’ye gelindiğinde aç insan sayısı iki milyarı geçecek gibi görünüyor. Gelişmiş olan teknolojimiz bunu engelleyemiyor.
Giderek artan bir dünya nüfusu ve büyüyen açlık söz konusu. Peki bu kadar ciddi boyutlara varmış olan bu sorunu salt teknolojik gelişmelerle çözebilir miyiz?
Tarım, insanoğlunun yıllardır yaptığı ve besin ihtiyaçlarını karşılayan bir eylem. Günümüzde tarım denince çoğu insanın aklına Hollanda geliyor artık. Hollanda bugünün en büyük tarım üreticilerinden. Öyle ki ilk sıradaki ABD’nin yüzölçümü Hollanda’ya oranla 270 kat fazlayken, Hollanda ikinci sırada olmayı başarıyor. Tarımda teknolojik gelişmelerin kullanılmasıyla birlikte Hollanda su kullanımını yüzde doksanlara varan oranda azaltmayı başardı. Peki, Hollanda bunu neden yapıyor? Çok iyi bildiğimiz üzere kapitalist üretim ilişkileri yüzünden, günümüz dünyasında üretim ihtiyaca göre değil, kâr için yapılır. Hollandalı kapitalistler de tarımı kârlı bir alan olarak gördükleri için tarıma çok ciddi yatırım yapıyorlar. Hollanda 2016 yılında rekor kırarak 96 milyar avroluk tarım ihracatı yaptı. Ama bu rekor, yatağa aç giren insanların karınlarını doyurmadı. Yani teknolojinin bir hayli gelişmiş olması açlık sorununu çözmüyor. Çünkü teknoloji kapitalistlerin elinde ve eğer üretilen ürünler kârlı değilse, o teknoloji insanlığın ortak çıkarı için kullanılmaz. Peki, salt teknolojik gelişmelerle çözemeyeceğimiz açlık ve gıda sorununu nasıl çözebiliriz?
Dünyaca ünlü bilim dergilerinden Popular Science’da okuduğum makalesinde Tuna Emren bu soruya şöyle cevap veriyor: “Tarımda sürdürülebilir gelişim, küresel anlamda meydan okuyan zorlu ve mecburi görev. Ve tüm ülkeler bu müşterek sorumluluğu üstlenmek, üretim ve tüketim zincirinde esaslı değişimlere imza atmak zorunda. Güvenli, sağlıklı, sürdürülebilir bir tarım yönetimi için kırsal ekonomi ve doğal kaynakların akıllı yönetilmesine ihtiyaç var.” Peki, bu söylenenler kapitalistlerin çıkarlarıyla örtüşüyor mu? Kapitalizmde kırsal ekonomi ve doğal kaynaklar akla uygun değil kâra uygun şekilde kullanılıyor.
Çokça belirttiğimiz gibi açlık ve gıda sorununu yaratan kapitalist üretim ilişkileridir ve bu ilişkiler ortadan kaldırılmadıkça açlık ve gıda sorunu da ortadan kalkmayacaktır. Eğer kapitalizm ortadan kaldırılmazsa yakın veya uzak gelecekte gıda sorunu artarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Hiç kimsenin yatağa aç girmediği bir dünyayı kurmak için kapitalizmi yıkalım ve cenneti yeryüzünde kuralım. Nâzım Hikmet’in anlamlı dizeleriyle bitirelim isterim:
Aya gidilecek daha da ötelere, teleskopların bile görmediği yere. Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak, korkmayacak kimse kimseden, emretmeyecek kimse kimseye, yermeyecek kimse kimseyi, umudunu çalmayacak kimse kimsenin? İşte ben komünistim bu soruya karşılık verdiğim için.
link: Mersin Üniversitesi’nden bir öğrenci, Gıdanın Geleceği, 23 Ocak 2018, https://en.marksist.net/node/6176
Karanlığa Teslim Olmayan Komünist Şair: Nazım Hikmet
Varşova Gettosu Ayaklanması