Hiç anlamadığım sözler kulağımda
Kucağımda doyurulmamış dört çocuğum
Biri hasta
Çok hasta
Ölüm geziyor sanki soluğunda
Ben, dilimi anlamayan kulaklara gözlerimle yalvarıyorum
Gidiyor bebeğim, yardım edin diye…
Egemenlerin çıkarları için yürütülen emperyalist savaşlarda son on yılda 2 milyon çocuk öldü, 6 milyon çocuk sakat kaldı. Balkan Savaşında Bosna-Hersek’te 20 bin kadına tecavüz edildi. Bu savaşlar yaşadığımız, nefes aldığımız dünyaya ve bizlere geri döndürülemeyecek hasarlar verdi.
Silah endüstrisinin savaşla olan ilişkisi üzerinden dünya silah harcamalarına dikkat çekmekte yarar vardır. Dünyada bugün 500 bini bilim insanı olmak üzere 15 milyon kişi silah endüstrisinde çalışıyor. 2016 yılı itibarıyla dünya silah harcaması 1,68 trilyon dolardır. Bunun yaklaşık yarısı da 611 milyar dolar ile ABD’ye ait olup, Türkiye de 15 milyar dolar harcama ile on yedinci sıradadır. Savaşlar kapitalistlerce oluşturulmuş, doğal olmayan, olağandışı durumlar kapsamındadır. Savaşlar her ne kadar modern toplumlar öncesinde barbarlıkla bağdaştırılmaya çalışılsa da gerçek bu değildir. Kapitalizm modern savaşlara ve geçmişte hayal edilemeyecek denli büyük toplumsal yıkımlara yol açmıştır. Kapitalizmle birlikte, burjuvazinin çıkarları için yoksul emekçiler kitleler halinde savaşa sürülmüştür. Beynimize işlenmeye çalışılan bir diğer durum ise, kapitalist devletlerin, yürüttükleri savaşın bizim çıkarımıza olduğunu iddia etmeleridir.
Emperyalist savaşlarda emekçiler kandırılıp ölümlere, yıkımlara, hastalıklara, tecavüzlere mahkûm edilmişlerdir. Kapitalist savaşla beraber ortaya çıkan ölümler yetmiyormuş gibi savaş içinde yaşamaya çalışan yoksul insanlar ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşuyor.
Savaşların sağlık üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri vardır. Doğrudan etkiler yaralanma, sakatlık ve ölümdür. Dolaylı etkileri ise ekolojik yıkım, altyapı tahribatı, barınma ve beslenme olanaklarının kötüleşmesi, ulaşım ve iletişimde bozulma, sosyo-ekonomik koşullarda kötüleşme, artan hastalıklar, tıbbi bakım koşullarının kötüleşmesi, halk sağlığı müdahalesinin olanaksızlaşmasıdır. Savaş ve savaş sonrası dönemlerde savaşın dolaylı etkilerinden kaynaklı artış gösterdiği bilinen enfeksiyon hastalıkları (kolera, tifo, ishal, kızamık, menenjit, tüberküloz, AIDS gibi) söz konusu olmaktadır.
Suriye’deki savaş, sadece silahlarla ölümlere, yaralanmalara yol açmıyor. Gün geçtikçe artan hastalıklar da acı yüzünü gösteriyor. Kızamık, şark çıbanı, sıtma, kuduz, ishal ile gündeme gelen bulaşıcı hastalıklara bir yenisi daha eklendi; çocuk felci. Suriye’de 1999’dan beri görülmeyen çocuk felci, savaştan dolayı aşılama hizmetinin aksaması nedeniyle salgına yol açtı. Türkiye’de Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre kızamık vakaları 2012 yılında 349 iken 2013 yılında 4172’ye çıktı. Bu arada yanlış bir şekilde kızamık halk nezdinde Suriyelilerden gelen hastalık olarak algılanmaktadır. Oysa kızamığın Türkiye’de görülen D8 tipi Suriye’de görülmemektedir. Savaş nedeniyle sağlık sistemi zarar gören Suriyeliler 2013 yılına kadar Türkiye’ye giriş yaparken aşılanmadıkları için Türkiye’de kızamık hastalığına yakalanmışlardır.
Yetersiz hizmetin ve savaşın bedelini hem Suriyeli hem Türkiyeli çocuklar ödedi. Dünya Sağlık Örgütü, savaşta olan ülkeleri çocuk felci bakımından yüksek riskli ülkeler arasında sayıyor. Savaş, kızamıkla mücadelede olduğu gibi çocuk felcini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaları da Ortadoğu ülkelerinde felce uğratmıştır. Sayılarla ifade ederek yabancılaştırdığımız ölümler, sakatlıklar, hastalıklar, rahatsızlıklar olağan koşullarla kıyaslanmayacak kadar yüksektir.
Burjuvazi bizleri birbirimize kırdırarak düzeninin devamını sağlıyor. Savaşlarda işçi-emekçi sınıfı bekleyen her zaman ölüm, hastalık, açlık, sefalettir.
Ancak biz istersek çiçeklenecek barış. Biz istersek değişecek bu düzen. Göstermedi mi bize tarih; savaşın sabahında doğduğunu Ekim Devriminin...
Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgârla sökün ettiği.
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgârla gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez insana:
Savaşa karşı
Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
“Hayır yaşayacağız!” demek için,
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.
Onlar demiri çeliği elinde tutan birkaç kişidir,
Dünyaya bakıp “ne küçük” derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.
Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi
Savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün “Yok!” dediğini:
Düşün ki savaş geçmişin malı ve barış taşıyor gelecekten.
link: Avcılar’dan sağlık işçileri, Savaşın Yıktığı Sağlık Sistemi, 12 Kasım 2017, https://en.marksist.net/node/6036
Şanlı Ekim Devrimi 100. Yılında Işık Saçıyor
Okulda Siyaset Yapılmaz mı?